10 Mart 2008 Pazartesi

HRANT ÖLDÜ, İNSANLIK ÖLMEYE DEVAM EDİYOR…

Geçtiğimiz hafta aklı başında herkes için kâbus gibi geçti.
Aklı başında herkes için diyorum, çünkü aklı başında olmayanlar epey bir yekûn tutuyor bu ülkede!
Ermeni meselesiydi, 301’di derken, özgür bir yurttaşını kaybetti Türkiye.
Özgürdü, özgür olduğu kadar da özgündü Hrant DINK. Kendine ait fikirleri vardı.
İlkokul kitaplarının diliyle, ezberiyle konuşmadı.
301’ciler, 301’in çıkması için kendini siper edenler, Türklüğe hakaret geyiğini vatan namus meselesi yapanlar da arkasından timsah gözyaşları döktüler.
Türklüğe hakaret ettiği için aleyhinde kamuoyu oluşturan meslektaşları da akıttı sahte gözyaşlarını.
Giderek “ölü sevici” bir toplum oluyoruz.
Sağken, düşüncelerini ifade ettiği için, düşman safında görülen DINK öldüğünde yine aynı mahfillerce özgürlük savaşçısı ilan edildi.
Yaşasa, eminim acırdı etrafındaki fikir fahişelerine...
İsmi yüzünden, yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğü gazete yüzünden düşman ilan edilen DINK’in, Ermeni diasporasıyla arasının iyi olmadığı, Ermeni kilisesiyle arasında problemler olduğu, ırkçı Ermenistan Ermenileri, ırkçı Fransız Ermenileriyle gergin olduğu keşfedildi.
Onu canlıyken linç etmek isteyenler, ölüsünü millileştirdiler!
Türk devletinin politikalarıyla paydaş düşüncelerinin olduğu yazıldı çizildi gazetelerde.
Resmi ağızlardan Anadolu delikanlısı olduğunu öğrendik!
Daha önce gazete manşetlerinde yanlış aktarılan sözlerinin meali yayınlandı, yine aynı gazetelerde.
Devlet ricali buz gibi soğuktu hakkını verelim.
Basın gibi iki yüzlülük etmediler.
Dünkü kadar mesafeliydiler, canlısına ne kadar yakınlık duydularsa, ölüsüyle de aynı derece yakındılar.
Cenaze töreni ülkede yaşayan etnik grupların, toplumsal barışın, birlikte yaşama arzusunun örneğini teşkil etsin kaygısı yükseldi kamu vicdanından. Sıradan vatandaşların bile acaba sorumluluklarımızı ıskaladık mı, hayattayken fikrini, sesini, şahsiyetini tanımak için medya manüpilasyonlarının ötesine geçerek yeterince çaba sarfettik mi diye kendisini sorguladığı bir ortamda, kamu iradesi de kendine düşen öz eleştiriyi yaptı mı?
Pek ümitvar olacak ipuçları geçmiyor elimize yazık ki. Açılmak için neredeyse ikinci on yılını beklemek zorunda kalınan tünel keşke bir gün sonra açılsaydı diye geçiriyoruz içimizden.
Hrant DINK’in ölüsünü neden bu kadar sevdirdiler bize?
Ölü olduğu için! Ölü sevici olalım diye!
DINK’in ölüsünü seviyoruz, çünkü ölülerin yanıt verme hakkı olmuyor.
Ölüler zararlı fikirlerini yayamıyor cümle aleme...
Ölülere kendimiz gibi düşündürebiliyoruz üstelik.
DINK’i seviyoruz çünkü DINK bizim gibi düşünüyor!
Düşünmese de düşündürüyoruz, yalanlayamıyor nasılsa….
Kabul edelim sevdiğimiz DINK değil, DINK’in bizim gibi düşünmesini seviyoruz.
Sevdiğimiz DINK değil. Kendimizi seviyoruz aslında.
Tüm bunlar olurken zafer sarhoşluğu yaşayan, ortaya attıkları küfürleri ile kendini daha bir vatansever hisseden gençleri var bu ülkenin. Bir araya geldikleri internet sitelerine göz atmayı deneyince daha bir hüzünleniyorsunuz. Çünkü işte bu çocukları ülkenin, belki bir sonraki süreçte eline tabanca tutuşturulup tetik çekmeye yollanacaklar, biliyorsunuz.
İnsanlar ölüyor.
İnsanlık ölüyor!
Görmüyor musunuz?

Üstün Bol

Hiç yorum yok:

tagore