31 Aralık 2009 Perşembe

Hakkını Helal Etme Muhammed Ali


Muhammed Ali Clay…
Ezilmiş bir halkın diliydi yumrukların...
Boksu bir spor olarak görmeyenlerin bile radyo başlarında nefeslerini tutarak maçlarını dinlediği bir kahramandın…
Attığın her yumruk bizimdi, yediğin her yumruk vücudumuza değerdi.
Ezilmiş zencilerin, parayla satılmış, ailelerinden uzaklaştırılmış, kim olduğunu nereden geldiğini bilmeyen nice kölenin onuruydun.
Müslüman olmuştun ve ten rengi ne olursa olsun bütün Müslümanlar seninle aynı renkteydi.
Sadece Müslümanlar değil, yeryüzünde ezilmiş ne kadar halk varsa hepsi seninleydi…
Yenilmiş adamların, yenilmiş kadınların, yenilmiş çocukların yaşadığı koca bir coğrafyada umuttun sen…

Yumrukların kadar, düşüncelerin de sertti…
İnançlarına aykırı olduğu için ve ABD’de zencilere karşı ikinci sınıf vatandaş uygulaması yapıldığı için askerlik yapmayı reddettin.
Sonuçlarına katlandın ve bedelini ödedin…
Askerlik Yasasını çiğnemekten dolayı mahkûm oldun.
Ringe çıkman yasaklandı ve dünya şampiyonluğun elinden alındı…
Sen, “Vietkonglularla derdim yok ki onlarla savaşayım” demiştin…
Ne çok gurur duymuştu dindaşların seninle Muhammed Ali…
Bu ülkedeki dindaşlarında gurur duyuyordu seninle.
Çünkü sen başka bir ülkede askerlik yapmayı reddetmiştin!
Ve bu ülkede bugün, senin yıllar önce yaptığını yaptığı için Enver Aydemir adında bir genç işkence görüyor Muhammed Ali!
Daha dün askerlik yapmayı reddettiğin için seni alkışlayan Müslümanlar, bugün askerliğe gitmeyi reddettiği için Enver Aydemir’e ateş püskürüyor…
Oysa sende dini inançlarını gerekçe göstererek reddetmiştin askerliği…
Ve üstelik senin ailen orduevlerinden başörtülü diye geri çevrilmemişti.
Eşin ve çocuklarını görmen engellenmemişti.
Askerliği reddettiğin için falakaya yatırılmamıştın.
Darb izleri oluşmamıştı bedeninde…
Üniforma giymeyi reddettiğin için soğuk gecelerde iç çamaşırıyla bırakılıp işkence görmemiştin.
Enver Aydemir senin yaptığını yaptı Muhammed Ali.
Sana kahraman muamelesi yapan dindaşların, Enver Aydemir’e hain olduğunu söylüyor şimdi.
Vicdani red’in hukuksal yönüne değinecek değilim.
Uluslar arası mevzuatın neye hükmettiği de önemli değil.
Ben bir ikiyüzlülüğü şikayet ediyorum sana.
Seninle onun arasındaki tek fark farklı ülkelerde gerçekleşmiş olması aynı eylemin.
Sana dün alkış tutanlara hakkını helal etme Muhammed Ali.
Alkışlarının göstermelik olduğunu bil…
Sevinçlerinin yalancı…

Seni seviyorlardı Muhammed Ali, sevmekse eğer bunun adı…
Sen bir yabancıydın ve senin zaferin gururlarını okşuyordu!
Ezilmişliklerinin intikamını alıyorlardı senin yumruklarınla.
Ama devir değişti artık ezmek istiyor eski dostların.
Güçlerinin karşısında itaat edilmesini…
“Ya sev, ya terk et” diyor dindaşların Muhammed Ali.
Senin dindaşların, senin sünnetini sürdüren Enver Aydemire karşı kör ve sağır….
Oysa o ve ailesi ülkesinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyordu tıpkı senin gibi…
Oysa oda seninle aynı dini gerekçelerle reddediyordu askere gitmeyi…
Dünya böyle bir ikiyüzlülük görmedi…

Cyrano de Bergerac

6 Aralık 2009 Pazar

KAMU “MAL”LARI

Yükseköğretim Genel Kurulu (YÖK) kamuoyunun da talepleri doğrultusunda 21 Temmuz 2009 tarihinde yükseköğretime girişte katsayı puanı uygulamasını kaldırarak, 28 Şubat darbesinden buyana süre gelen bir haksızlığı ve adaletsizliği sonlandırmıştı.
Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Barosu’nun başvurusu üzerine Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararının yürütmesini oy birliği ile durdurdu.
Danıştay’ın aynı dairesi 2005 ve 2009 yıllarında verdiği iki farklı kararda “katsayı belirleme ve sınav sistemini değiştirme yetkisinin YÖK'te” olduğuna hükmetmişti.
Ancak bu kez geçmişte verdiği kararları yalanlamak pahasına meslek okulu öğrencilerinin geleceklerini karartacak bir karara imza attı.
Oysa 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 'yükseköğretime giriş' başlıklı 45'inci maddesinde "Yükseköğretim kurumuna girecek öğrencilerin ne şekilde o kurumlara kabul edileceğiyle ilgili gerekçeler YÖK tarafından belirlenmektedir" denilmekteydi.
Dolayısıyla Danıştay 8. Dairesi kanunen YÖK’nun sorumluluğunda bulunan bir alana yetkisi dışında müdahale etmiş ve bu müdahalede geçmiş kararlarını yalanlamıştır.
İdari yargının geçmiş kararlarını yalanlamak pahasına verdiği bu karar, yargının güvenilirliğini tartışma konusu yapmaktadır.
Türkiye’de yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engel yargıcılardır ve Türkiye’de yargının en büyük sorunu yargı bağımsızlığı değil, yargının tarafsızlığıdır.
Alınan bu kararla onbinlerce meslek lisesi öğrencisi maddi kayıplarının yanısıra psikolojik olarakta yıpratıldı.
Adı katsayı düzenlemesi olsada bu düzenlemenin İmam Hatip Liselilerinin üniversiteye girişlerine engel olunmak için verildiği biliniyor.
İdeolojik/siyasi çıkarları için, meslek liselilerin çok küçük bir oranını teşkil eden İmam Hatiplilerin üniversiteye girişlerini engellemek için onbinlerce meslek liselisini cezalandırmaktan çekinmeyen bu kararı toplumsal vicdana havale ediyoruz.
Hukuk eğitimi almış ve hukukçu olduğunu iddia eden kişi veya kurumlara karşı hukukun üstünlüğünü hatırlatıyoruz.
Bu kişi ve kurumları toplumla yüzleştirmeye ve alınan bu ve buna benzer kararları tartışılır kılmaya gücümüz yettiğince devam edeceğiz.

Danıştay kararının açıklanması ile birlikte yazılı ve görsel basında pekçok değerlendirme yapıldı.
Olumlu bakanlar, olumsuz bakanlarve “bakar”lar…
Eski YÖK üyelerinden, Milli Eğitim Bakanlarına, milletvekillerinden siyasi parti liderlerine kadar, adının önünde hiçte hak etmediği akademik sıfatlar taşıyan türlere kadar ne kadar gerekli gereksiz canlı varsa hepsine tahammül ettik.
Ama bunca kirlilik arasında ekranlara yansıyan dersane öğrencilerinin röportajları vardı ki, ülkenin ve insanlığın geldiği noktayı göstermesi açısından manidardı.
Dersane öğrencileri Danıştay yasağını destekliyorlardı çünkü, bu yasakla birlikte onbinlerce rakipleri elenmiş ve yarış dışı kalmış olacaktı…
Rekabet edeceği öğrenci sayısının azalmasına sevinen üstelik bu sayede ülke sıralamasında bir anda kılını kıpırdatmadan birkaç bin kişi öne çıkacağı için sevinen öğrencileri var bu ülkenin.
Ilkokuldan başlayarak hayatının sonuna kadar “yarış atı” olmaktan öteye gidemeyecek bu öğrenci türleri, bu kararı veren yargıcıları ve destekleyen ideolojik sapıkları nasıl sevindiriyordur kimbilir?
Hakları, ne kadar sevinseler az!
Vicdanları alınmış birer yarış makinesi haline getirilmiş bu çocuklar yarın bu ülkenin önemli mevkilerini işgal edecekler.
Ve biz bu vicdansız, bu ahlaksız, bu necis çocuklardan, bu kamu mallarından adaletle hükmetmelerini isteyeceğiz.
Bu yaratıklar, bu ülkeye eşitlik ve adalet getirecek öyle mi?
İttihat ve Terakki(İT) sizinle gurur duyuyor olmalı…
Tabi, paşasının yargıcıları ile de…


Cyrano de Bergerac
27.11.2009

tagore