31 Ekim 2008 Cuma

FAZİLETMEAB!

Bizde milletvekilliği ile herzevekilliği birbirine karıştıranların sürüsüne bereket,,,
İsmiyle gayri müsemma "fazilet"in son numarası Merve Hanım da bunlardan biri.
Yalan dolan soygun talan konularında muhtemelen DYP ve ANAP'ı geride
bıraktığı anlaşılan bu riyakarlar şimdi daha ilk günden hır çıkarmak üzere
bu kızcağızı topun ağzına sürdüler. Merve Mekke yakınındaki tepenin adıdır.
Yanılmıyorsam haccetme seremonisinde bir rolü vardır. Onun için mü'minler
arasında hayırlı ve uğurlu telakki edilir. Ama bu bizim Merve'nin kendine hayrı
ve uğru yok ki başkasına olsun. Benim anlamadığım hemşiresi, gazetecilerin sorularına yanıt vermemesi için kendisine İngilizce "don't talk" (konuşma!) diye uyarıda bulunmuş.
Oysa bunların kart babaları ve elebaşıları, Bedevilerin çanak yalayıcısı ve hınk deyicisidir. Öyleyse niçin Arapça değilde İngilizce? Örneğin "uskut, ya Merve!" (sukut et, ey Merve!) dese daha yerinde olmaz mıydı? Zaten bizim millet son yıllarda Türkçe'yi unutup İngilizce'yi benimsemedi mi? Ama "pidgin English" imiş, yani Zenci ve Asyalı müstemleke yerlilerin kırık dökük İngilizcesi… Varsın olsun! Yine de herkes anlamış tabii… Ben bile!

Şu satırların yazıldığı sırada Merve Hanım'ın yandan çark mı edeceği, yoksa küstahlıkta ısrarlı mı olacağı henüz belli değildi. Ama ne fark eder ki? Niyetinin hadise çıkarmak olduğu ayan-beyan ortadayken artık ağzıyla kuş tutsa kaç para eder? Cehenneme kadar yolu var!

Bir de, senki yasalar pek umurlarındaymış gibi, "başörtüsüne ilişkin yasa yok!" yavesi… bir kere kamu alanında çalışanların kılık kıyafetine ilişkin olarak 5 Eylül 1925 tarihli ve "Mustafa Kemal" imzalı kararname var. Ayrıca her şey için yasa şart mı? Bir işin "ruhuna uygunluk" diye bir tavır yok mu? Anıtkabire ihram'la girsenize, sıkıyorsa!!!ben camiye bornozla, cenazeye mayoyla gelsem hoşunuza gider mi? Bu sorularım aynı zamanda hürriyetperverlik ve tolerans şampiyonluğunu kimseye kaptırmayanlara da yöneliktir!..Efendim bırakalım da yumuşasınmış… Sanki özel hayatlarına karışan var. Bunların adam olmaya niyetleri bulunmadığını ne zaman fark edeceksiniz? Boynunuz kör testerenin altına yattığı vakit mi? Çok değil ondört ay öncesini düşünsenize! "çok kan dökülecek. Fıstık gibi olacak…" lafını ben mi söyledim? Sivas'ta 37 kişiyi, ki sözümona canciğer kuzusarması arkadaşlarınızdı çoğu, ben mi diri diri yakdım?"

Ben tadsızlık çıkarmam. Usuller ve töreler neyse uyarım." Diyen MHP'li hanım milletvekili daha mı az Müslüman? Faziletmiş! Hadi ordan, meymenetsizler!!!

Yağmur Atsız, Milliyet, 03.05.1999

Yazıyı yazan canlı Milliyette sağ kadrodan yazı yazan çeşni bulunsun babından elde tutulan soyisminden anlaşılacağı üzere geçmişi belli bir adamcağız. yazıyı yazdığı gazeteye göre içerik değiştirebilen bu tür arkadaşlar su misali bulundukları kabın şeklini almakta mahirdirler. milliyette yazarken nasıl yazılacağı, cumhuriyette nereye damardan girileceği genetik olarak kodlanmıştır. bu arkadaş halen star gazetesinde köşelenmektedir. star gazetesi ki bilindiği kadarıyla made in akp projesidir. başında sağcıların ertuğrul özkök ü mustafa karaalioğlu bulunmaktadır. bu tür ün ilgili yazıda kahvehane kültürüyle, sokak çocuğu ağzıyla hakaret ettiği kitleler kendisinin şu an bizzat amiridir. bundan on sene önce aydınlanmacı geçinen darbeci, cuntacı artıklarının ortalama kalitelerini ve fikir dünyalarının enginliğini görmek için saklanmaya değer bir yazı..hem bu canlı için, hemde onun patronları için ibret alınması gereken ne kadar şey var...

27 Ekim 2008 Pazartesi

"o ağacın altında..."

iki gündür istanbuldayım. tadı tuzu olmayan iki istanbul günü.
edirnekapı’dan fatih’e kadar yürüyorum. eskiden bıraktıklarımı topluyorum.
valide sultan atik ali paşa , fatih , dülgerzade ağa ...
oturduğum yerlere yeniden oturuyorum...
eskiden kaç kez seyrettiğim yerleri yeniden seyrediyorum.
ezan okunuyor şimdi. ezanları bile ezan gibi bu şehrin...
alışveriş yaptığım yerler... , taksit kart borçlarım , para çektiğim banka...
uğradığım vakıflar, birkaç dost evi...
hepsi peşi sıra...

o kızda burda . tam da aklımdan geçirirken her zamanki yerinde .
dülgerzade ağa camiinin önünde ...
hala tartıyor insanları..
hala boylarını ölçüyor insanların... yüz elli bin liraya...
yine umarsız geçtim önünden. Aramızda bir beş-on metre bir de duvar var.
camiinin avlusundayım şimdi. Soğuk bir taşın üzerinde oturuyorum.
bunca kalabalık içinde sanki yakın bir akrabamı görmüş gibiyim.
müezzin gamet getiriyor şimdi.abdestsizim.
avluda birkaç mezar taşıyla beraberim.
bir kısmı toprağa gömülmüş . bir kısmının boynu vurulmuş. türklerin eseri hepsi.
canım beyazıta gitmek istiyor. ama ne ayaklarımda derman ,
ne de yüreğime söz geçirebiliyorum.
tartılamadım üstelik ,kaçmak daha kolay geldi.

“o ağacın altında”yoktum . o ağacın altındakilerle yan yana da hiç bulunmadım.
doksanda elimi ellerinin üzerine koydum. haberleri bile olmadı belki.
belki bende yüksek sesle hiç itiraf etmedim..
aradan yüzyıllar geçti. o ağaç yok artık...
o ağacın altındakilerde...
bu peygamber şehrinde yeniden ilan ediyorum herkese.
elim elinizin üzerinde...
O’nun canını canımla korumaya söz veriyorum.
ve boğazın erguvanlarını şiddetle özlüyorum...

25 Ekim 2008 Cumartesi

ah şehadet, vah şehadet

şehitlik mevzuunda tarafta Rasim Ozan Kütahyalı'nın geçtiğimiz günlerde yazdığı
bir yazı vardı ve önemliydi.
bu yazıya istinaden Yeni Şafak'ta Yasin Aktay din istismarının sınırlarını
daha da genişleten bir yazı yazdı.
bunu takibende Taraf'ta Cihan Aktaş şehitlik ve şehadet i konu aldı.
devamında kütahyalının bir yazısı daha şehitlik, şehadet din istismarı
üzerine yoğunlaştı.
geç kalınmış özellikle de islamcılar açısından çok geç kalınmış bir tartışma idi.
ne ki oda güdük kaldı ve sağ refleks baskın çıkarak konunun bir kaç
yazıyla ört bas edilmesine neden oldu.
(bu arada söyleyeyim uzun zamandır -bir islamcı olarak- aklımda olan bir yazıyı
kütahyalı yazdığı içinde kıskandım. tembellik kötü)
şimdi, sağ refleksden, islamı sağcılaştıran ve hanefiliği devlet dini yapan
ve bundan başka din algısını kabul etmeyen ama yeri geldiğinde hanefilerinde
canına ot tıkayan kutsal rejimimizden bahsedecek değilim.
mesele sağcı hanefilerin (islamcıları sağcılıktan tenzih ederim) her tokat
yediklerinde diğer yanaklarını dönmeleri de değil.
o günden sonra ısrarla takip ettim ve taraf gazetesinde ulusalcı olmayan
bir çatışma haberi bekledim. ama taraf bile şehit ve şehadet kavramlarını
kullanmaktan ve hatta manşete çekmekten geri kalmadı.
bu durum sadece lugat-ı meşhur ile açıklanamaz.
demek ki bilinçaltımızda bir takım kabullerimiz hala canlı.
hemen söyleyeyim ki şehadet islami bir kavramdır. ister terör örgütleri,
ister militer kurumlar olsun kimsenin canı istedi diye kimse şehit olmaz.
üstelik müslüman halkıyla topyekün savaşmaktan bahseden canlılar ve onların kişisel fantazileri için ölürken kimse şehit olmaz.
yakınlarını kaybedenlere başsağlığı dilerim,
ama üzgünüm birilerinin bizi kullanmasına ve
biz kendimizi iyi hissedelim, diye kavramlarla bize
tecavüz edilmesine izin vermemeliyiz.
gerçekler acıdır.

9 Ekim 2008 Perşembe

taş gazeli

I.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin

II.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlık taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin

II.
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
Nedir kucağında kocaman taş senin

III.
Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin

Osman SARI / Taş Gazeli

8 Ekim 2008 Çarşamba

VAAD




En sıcak yerdesin
En sıcak anda
Ana kucağında

Gecenin üçündeyim
Karanlığın içinde
Gece lambasının loş ışığı altında
Kızımın gözlerindeyim

Televizyon ekranlarında seyrettim seni
Gazete sayfalarında gün boyu
Şimdi kranlıklar içinde
Gözlerimin önündesin
Yumuk yumuk gözlerini seçebiliyorum kanla karışık
Toz toprak arasında

Sıkılı yumrukların

Kucağındasın annenin
Göğsüne uzanmış olmalısın
Sol eli sarmış seni
Sen sol elinle boynuna sarılmışsın

Son kez sarıldığının farkında mısın VAAD?
Belki korkmuşsun,
Belki ürkmüşsün
Bomba seslerinden
Doğduğun günden beri
Ninni dinler gibi

Canın acımış mıdır VAAD?
Canımın acıdığı gibi

Kızımın elini tutuyorum
Uykuda gülümseyerek
Sıkıyor parmaklarımı

Seni düşünüyorum her an
Sen kaç kez sıktın ki
Annenin parmaklarını

Melekler seni de güldürüyor mu?

Annenin göğsündesin
Kalp atışları sakinleştirir diye seni

Melekler safındasın
Hiç ayrılmamış gibi
Annenin yanındasın
Canın yanmıyor şimdi


Sana oğlum diyebilir miyim?


11.08.2006

tagore