10 Mart 2008 Pazartesi

Din’le Devlet Arasında…

Yurttaş meraklı! Diyanet İşleri Başkanlığına sormuş. Sorumlu müessese sıfatıyla da Makam-ı Ali yanıtlamış: “Devletin meşru güçlerine karşı koyanın cenaze namazı kılınmaz!”

Fetvanın altında imzası bulunan “memur” açıklamanın sadece kendi görüşü olmadığını, Diyanet İşleri Başkanlığı fetva kurulunun ortak görüşü olduğunu bildiriyor. Yani, devletin “resmi” görüşü!

Soru sahibi yurttaş muhtemelen teröristlerin cenaze namazlarının kılınıp kılınmayacağına ilişkin bir açıklama beklemiş, Diyanet İşleri Başkanlığı da görev telakki ettiği sorumlulukla “kutsal devlet”i koruma-kollama ödevini yerini getirmiş.

Anayasanın ilgili maddesi devletin laikliğine vurgu yapıyor. Laiklik dediğimiz şey insanların başörtüsüne indirgenmemiş olsa, devletin yurttaşlarına karşı “tarafsız” ve bütün dinlere karşı aynı ”özgürlükçü” mesafede durması anlamına gelse geniş halk kesimlerince karşılık bulacak. Ama öyle değil! Türkiye’de laiklik deyince okumuş yazmış insanların kılık kıyafet fetişizmi akla geliyor. Tam da burada laikliği okumuş yazmış yobazların anladığı manada uygulayan bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı ne anlama geliyor?

Malumunuz Türkiye’nin büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensup. Devlette kendisine din olarak “Avam Hanefiliği”ni seçmiş durumda. Her ne kadar başörtülüydü, refah partiliydi, imam hatipliydi diye Hanefilerle kavga etmekten çekinmese de itaat eden Hanefilerle hiçbir sıkıntısı olmadı devletin.

“Anadolu Müslümanlığı”, “Ilımlı İslam” vb. isimler altında avam Müslümanlığını da destekledi. Laik devletin Diyanet İşleri Başkanlığı adı altında bir yapılanmaya gitmiş olması ve Hanefiliğin “resmi din” kabul edilerek korunması ve güçlendirilmesi de bunun delili…

Hatta avam arasında Malikiliğin, Hanbelîliğin, Şafiliğin tanınmaması ve sevilmemesi de bu anlayışın eseri. Şia’nın ve Aleviliğin ne durumda olduğunu varın siz düşünün…

Diyanet İşleri Başkanlığı “devletin meşru güçlerine karşı gelmenin” “mürted” olduğuna hükmetmiş olmalı ki meşru güçlere karşı çıkanın cenaze namazı kılınmaz demiş. Bu denklemde bir sürü soru işareti var. Libya da Kaddafi yönetimine, Irak’ta amerikan yönetimine, Çeçenistan’da rus yönetimine, Arabistan’da Suud yönetimine karşı çıkanların hükmü nedir. Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı “mürted” fetvası vermiş ise Türkiye bir İslam devleti midir?

Tüm bunlardan öte Diyanet İşleri Başkanlığı “Sivil İtaatsizlik” diye bir kavramı duymuş mudur? Bence duymamıştır.
Ancak; Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü zannedenlerde bu tür hastalıklar sıklıkla görülür!

Sivil itaatsizlik devletin meşru güçleriyle karşı karşıya gelmeyi peşinen göze almak demektir.
Devletin yasama sürecinde yaptığı ihlallere veya insan hakları ihlallerine karşı sivil itaatsizlerin devletin meşru güçlerini de karşılarına alarak hakk’ kı haykırmaları İslami bir sorumluluktur.

Doktorlar görevlerine başlamadan önce Hipokrat yemini ederler. İnsan yaşamının her şeyden kutsal olduğunu ve tedaviye ihtiyacı olanın sınıfına bakmaksızın tedavi alma hakkı olduğunu peşinen kabul eden bir meslektir doktorluk.
Dolayısıyla hastanın terörist olup olmaması, bizden veya ötekilerden olması tedavi alma hakkında hiçbir şeyi değiştirmez.

Sevgili Peygamberin münafıkların ve kâfirlerin cenaze namazını kılmadığı malumdur. İslam peygamberinin ardından halifeler döneminin sivil itaatsizi, anarşisti Ebu Zer meşru devlet güçlerine, üstelik halifeye karşı gelerek itaatsizlikte ısrar etmiştir. Ancak itaat etmediği halifeler dahil hiç kimse Ebu Zer’in Müslümanlığını sorgulamamıştır.

Tüm bunlar gözönüne alındığında Diyanet İşleri Başkanlığının fetvasının İslami hassasiyetlerden kaynaklandığını düşünmek safdilliktir. Aksine Avam Hanefiliğinin / itaat kültürünün - kutsal devlet algısının/ “devlet dini” olduğunu ispat etmektedir.

Müslüman bir toplulukta din adamı sınıfı düşünülemeyeceğine göre etrafımızda çöreklenen bu din adamı sınıfının neye tekabül ettiği de ayrıca değerlendirilmelidir.



Üstün BOL

Hiç yorum yok:

tagore