10 Mart 2008 Pazartesi

aşk’ın ve anarşi’nin a’sı…

1.
kilim diye bir kafemiz vardı. dersaneden, “uzay-fen”den kaçar, peştemal desenli masalarda, küçük taburelerde oturarak, elma çayı içerdik.
kilim sürekli basılırdı….
biz, bir kez olsun basıldığında içeride olamamıştık.
dersane’de polisin geldiğini duyar, dersi asar, kilim’e koşardık.
kapı mühürlenmiş, gelenler gitmiş olurdu.
“yine kaçırdık” diye üzülürdük…
ordu’daydık, karadeniz kadar hırçın, dalgalar kadar kırılgandık…
kilim’in sahipleri kimdi, kimin fraksiyonundandı bilmezdik.
ne düşünürlerdi, amaçları neydi?
merak etmezdik…
2.
“kalkınma” da, “mimcopy”’de toplanırdık.
kim, nereye gidecek?
kim, nereden gelecek? her şeyi oradan öğrenirdik.
üç-beş metrekare alanda yüzlerce hayat gelir geçerdi apansız.
nerede bildiri, dergi dağıtılacak?
hangi akşam nerede sohbet, toplantı yapılacak?
her şeyin bilgisi orada olurdu.
kitapevi değildi, altı üstü fotokopi dükkanıydı ama, koca bir üniversite gelir giderdi, gün boyu…
3.
“üniversitelinin sesi”, bizden öncekilerin emanetiydi.
bizden sonrakilere emanet etmiştik.
her satırına, her kelimesine aşk’ımızı katmıştık.
iki kişi deli gibi, okula bile gitmeden…
uzatmak pahasına …
“aşk” için “aşk” adına…
yeter ki: “âşık ölsün, aşk ölmesin” içindi.
4.
yüz elli iki kişiydik.
trabzon jandarma alay komutanlığında.
elli metrekareye yüz elli iki hayat sığdırmıştı “kalabalık omuz”larımız.
ayakta bile, uyuyacak kadar yer yoktu.
boynumuzdan asılı “suçlu” tabelalarıyla fotoğraf çektiriyorduk.
hiç kimse “gülümseyin” demiyordu oysa…
5.
beylikdüzünden cerrahpaşa’ya gelmiştik.
“aşk orada” demişlerdi.
hastanenin avlusunda yüzlerce “ben”, oturduk.
çelik kaplı robotlarla çevrili etrafımız.
bir cuma namazı sonrasında allah’ı aradık cerrahpaşa’da.
“burada yok” dedi üniformalılarımız.
haseki’ye kadar koşarak ve söverek kaçtık.
edebiyat fakültesinin önünde sokak arasına, oturduk kaldırımlarda…
hiçbir şeyden haberimiz yok gibi davrandık...
nefeslerimizi sakinleştirmeye çalışıp birer sigara yaktık.
polis gelip geçti yanımızdan…
pis pis sırıttık …
6.
önde bir yüzbaşı, hemen arkasında bir asteğmen.
beyazıt’ın avlusunda oturan başörtülü kızlar.
kırmızı karanfilden elleri...
asteğmen, sol göğüs cebinden düdüğünü çıkarıyor önce..
sağ işaret parmağında sallayarak ilerliyor.
yerden kırmızı bir karanfil alıyor sonra…
sarıyor düdüğünü karanfile…
yavaşça eğilerek bırakıyor, başörtülü kızların önüne .
gözyaşı ve alkış!
-asteğmenim!
-emredin komutanım!
hayat devam ediyor.
7.
abdi ipekçideyiz…
henüz, ölecek kadar yaşlanmadık!
8.
her şey “a” ile başlar.
alfabe’de, aşk’ta, anarşi’de..
nerede kalmıştık?

Üstün Bol

1 yorum:

Adsız dedi ki...

seni okumayı özlemişim

tagore