10 Mart 2008 Pazartesi

28 Şubat Müslümanların Üzerinden Silindir Gibi Geçti!

1997 Yılına gelininceye kadar Müslüman kitleler devletle paralel düşüncelere sahiptiler.

Kısaca “sağcı” diye isimlendirebileceğimiz “namazında niyazında” kalabalıklar ortalama reflekslerde devletçi bir düşünceye sahiptiler.

Marjinal! sol örgütlerin özgürlük ve hak talepleri, etnik kökene dayalı hak ve özgürlükler, cezaevlerinde şartların düzeltilmesi talepleri bundan önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de sert şekilde karşılık buluyordu.

Kolluk güçlerinin sert müdahaleleri, devlet içinde kümelenmiş çeteler ve bu çetelerin icraatları bu vakte kadar sokaktaki insan için herhangi bir anlam ifade etmiyordu.

Refah partisinin iktidar olmasıyla devlet içerisinde kümeleşmiş derin devlet artıkları ve çetelerde aynı anda düğmeye basarak okullara, üniversitelere ve kamu idarelerine başörtülü girişleri yasakladı.

1997 Yılına gelinceye kadar işlenen her cürümde tevil yoluna giderek kutsal devlete söz söyletmeyen kalabalıkların en önemli kırılması bu dönemde yaşandı.

28 Şubat’a kadar sokak alışkanlığı olmayan kitleler İmam Hatip okullarının, üniversitelerin, hastanelerin, kamu idarelerinin önünde çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin hakları için seslerini yükselttiler.

Bu süreç AK partinin iktidar olmasına kadar devam etti.

Seçim sonuçları halkın derin devletten ve “yarasa”lardan intikamı olarak yorumlandığından yasaklar aynen devam etse de eylemler kitlesel bazda sona erdi.
Bu nekaset dönemi siyasi iktidarın ilk döneminde “dengeler” ve “ürkütülmemesi gereken develer” nedeniyle hep uzatıldı.

Aynı zamanda kişisel çıkarlar ve “bizimkilerin iktidarı” gibi nedenlerle hak ve özgürlükler hep askıya alındı.

Kitlesel bazda olmasa da ülkenin çeşitli yerlerinde dönem dönem başörtüsüne özgürlük eylemleri yapılıyor, ne ki bu eylemler düzenli bir periyod izlemiyordu.

Başörtüsü sorunu üniversitelerde, İmam Hatip Okullarında, kamu idarelerinde devam ediyor, ancak; 1997 yılında kızları, çocukları eşleri için sokağa dökülen insanlardan en küçük bir tepki gelmiyordu.

Bu sessizliği başörtüsüne özgürlük sloganıyla ilk bozan Kocaeli’li Müslümanlar oldu. Bu başlangıç pek çok ilde örnek alınarak inanç özgürlüğü platformlarına dönüştü.

Kocaeli, Sakarya, Konya, İzmir, Van, Ankara… Kocaeli’den yakılan meşale ülkenin pek çok yerinde yolumuzu aydınlatıyordu artık.

2006 yılının 9 Şubat’ında Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu başörtüsüne özgürlük için ilk açıklamayı yaptığında yanında dokuz bileşen örgüt bulunuyordu.

Zaman içerisinde bu örgütlerden bazıları geriye çekilirken yenileri boşluğu tamamladı.

Başlangıçta ne kadar devam edeceğimize ilişkin tereddütler yaşansa da yasağın süreklilik arzetmesi eylemlerinde devamlılığını gerektirdi.

Siyasi iktidarın bazı üyelerinin “küçük bir azınlık” nitelemesine rağmen ısrarla eylemlerini sürdüren platform belki de platform üyelerinin beklemediği kadar uzun süreli bir yürüyüşü gerçekleştirdi.

Abdi İpekçi parkında iki yıldır soğuğu, rüzgârı, sıcağı ve yalnızlığı paylaşan ama pes etmeden direnen platform üyeleri yasak bütün alanlarıyla son buluncaya kadar yürüyüşünü sürdürecek.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu politik beklentileri ve kişisel çıkarları nedeniyle yasağa göz yumanları ise utandırmaya devam edecek…!


Üstün BOL
Sivil, İtaatsiz

Hiç yorum yok:

tagore