14 Eylül 2009 Pazartesi

KENAN EVREN VE TÜM DARBECİLER YARGILANSIN!






12 Eylül’den, en şiddetli darbeden bu yana 29 yıl geçti.

Kenan Evren ve arkadaşlarının yaşattığı acılar hala ayakta.

Darbe anayasası hala yürürlükte.

Hala birileri yeni bir darbeye ortam yaratmak için kaos ve provokasyon peşinde.

12 Eylül’ün yarattığı kurumlar değişime karşı direniyor.

Ancak Ergenekon çetesinin üzerine gidilmesi darbelerle dolu geçmişle yüzleşmeyi, darbe defterinin bir daha hiç açılmamak üzere kapatılma isteğini güçlendiriyor.

12 Eylül darbesini yapanlar bugün darbe yapmaya çalışanlardan ayrı düşünülemezler. Bugünkü darbecilerin bir kısmı Ergenekon Davası’nda yargılanıyorlar. Bu nedenle 12 Eylül Darbecilerinin yargılanmasını isteyen bizler Ergenekon Davası’nın da sonuna kadar devam etmesini, günümüzde darbe yapmaya çalışanların hepsinin cezalandırılmasını istiyoruz.

27 Mayısçılar, 12 Martçılar, 12 Eylülcüler, 28 Şubatçılar, 27 Nisancılar hepsi yargılanacak!

12 Eylül’den 29 yıl sonra darbeye karşı alınacak tedbirleri biliyoruz:

* Hiç bir favori darbesi olmamak,
* Beni vurmayan darbe bin yaşasın dememek,
* Senin darben kötü benim darbem iyi hesabına girmemek,
* Hangi siyasi görüşten olursa olsun darbeye karşı ortak mücadele etmek,
* Darbelerin yıl dönümlerinde geçmişle ilgili belleklerimizi tazelemek,
* Darbe günlerinde henüz doğmamış kuşakları darbe afetine karşı bilinçlendirmek.

50 kişiyi asan, “asmayıp da beslese miydik” diyen, yüz binlerce insanı işkenceden geçiren, binlercesini yıllarca hapiste tutan, Türkiye’de yaşayan herkesin hayatlarını çalan Kenan Evren’e GATA’da bakan doktorlara sesleniyoruz:

Kenan Evren’e iyi bakın, onu iyileştirin, hayatta kalmalı, yargılanmadan ve yaptıklarının hesabını vermeden bu dünyadan ayrılmamalı.

29. yıldönümünde 12 Eylül darbesini lanetliyoruz.

12 Eylül darbesinden 29 yıl sonra toplum artık darbe istemiyor.

12 Eylül’ün karanlığı yenilecek, demokrasi ve özgürlük kazanılacak, biz darbe karşıtları buna eminiz, hep birlikte bunu başaracağız!

DARBEYE KARŞI 70 MİLYON ADIM KOALİSYONU

RONİ’NİN BOYASININ RENGİ



2001 yılı olmalı…
Yüksel caddesinde bir akşamüstü yürüyorum…

Her zamanki gibi bağıran çağıranlar, slogan atanlar, imza toplayanlar…
Herkes orda…

Türkiye Komünist Partili gençler ellerinde A3 ölçülerinde ve her zamanki gibi özensiz ve çirkin dergilerini dağıtıyor.
Bir yandan özgürlük şarkıları söyleyip, diğer yandan elime tutuşturuyorlar bültenlerini…

Sayfalarını çevirerek yürüyorum.
İç sayfalardan birinde bir başörtülü kurukafa dikkatimi çekiyor, üzerine kalın çizgilerle çarpı atılmış…

Altında “Gericilere, yobazlara geçit yok” yazıyor…
Geri dönüp, bülteni bana uzatan delikanlıyı buluyorum.

“Bu ne” diyorum, “Bir yandan özgürlük diyorsunuz, diğer yandan faşistsiniz.”
“Ne oldu ki abi?”diyor.
Sayfayı çevirip gösteriyorum…

Sizin özgürlük anlayışınız bu mu?
“Görmemiştim” diyor, “Ben öyle düşünmüyorum…”

Bülteni önüne fırlatıp yoluma devam ediyorum…
Dağıttığı bültenin içeriğinden haberi olmayan bir militan!
Sıradan bir tetikçi olmaya aday...

2004 Seçimlerinde olmalı…
Sıhhiye’den Kızılay’a doğru yürüyorum.

Sıhhiye orduevinin subay bölümünün önünden geçerken Özgürlük ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Ufuk URAS ve beraberindekiler broşür, bildiri dağıtarak ve sokakta yurttaşlarıyla selamlaşarak ilerliyorlar.

Bir ara ÖDP’li gençler Sıhhiye Orduevinden çıkan rütbeli subaylara uzatıyorlar ellerindeki bildirileri.

Subayların kimisinden alaycı bir gülümseme, kimilerinden sözlü yanıtlar geliyor.
Tabiî ki hiçbiri kabul etmiyor bildirileri.

Gençler bu tavra sloganlarla karşılık veriyor, ortalık yankılanıyor militarizm karşıtı sloganlarla…

Hoşuma gidiyor, yanlarına yaklaşıp, broşürlerini alıyorum…
“Bu modeller böyle diyorum, idare edeceksiniz. Bu canlı türlerinde bu tür arızalar hep çıkıyor.”

Birlikte hem sohbet ediyor, hem de yürüyoruz…
Birden bire birlikte yürüdüğüm gurup hiçbir neden! Yokken “Gericiliğe, karanlığa, yobazlığa hayır!” diye bağırmaya başlıyor.

Neye uğradığımı şaşırıyorum.
Elimdeki broşürleri buruşturup önlerine atıyorum.

Gözlerim Ufuk URAS’ı arıyor birkaç metre önümüzde hiçbir şey olmamış gibi o siyasetçilere özgü soğuk gülümsemesiyle selamlaşıyor insanlarla.
Yaşananlar o kadar olağan ki…

Birilerini gerici, yobaz, çağdışı, karanlık diye yaftalamak bu sözde aşk’ın partisinde bir çeşit tüzük gibi!

Gençler, uzun saçlarımdan mülhem kendilerinden zannettikleri ben’in ardından bakakalıyor.


Yıl 1998 Yirmi sekiz Şubat’ın hemen ertesi…
ÖDP’nin gazetesinde bir manşet…
“Ne şeriat, ne darbe”

Roni Margulies bu manşet için şöyle diyor: “Bu başlık ya darbe, ya darbe demektir…”
Tüylerim diken diken…

Biraz daha yakına gelince aynı yayın organı Ergenekon soruşturmasıyla ilgili “Yesinler birbirlerini” diye manşet atıyor.

Kim?
Aşk’ın gazetesi…!

Yıllar sonra 2009 Martında ÖDP’li bir yetkiliye bu manşeti soruyorum.
Hiç muhasebesini yaptınız mı? Hiç pişmanlık duyuyor musunuz o manşetle ilgili?
O günün şartlarında ve duygusallığı içinde atılmış bir manşetti diyor. Utanmakla utanmamak arasında ama hala pişman değil, hala yanlış yaptıklarını kabul edebilecek kadar dürüst değil…

Kir alışkanlık yapıyor olmalı…

Bütün bunları hatırlamama neden olan ise Şair ve Yazar Roni Margulies’e 10 Eylül tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen saldırı…

Ailesiyle birlikte yemek yemek için geldiği lokantada ÖDP’li gençler yeşil boyayı boca etmişler Roni’nin üzerine.

Bu eylemin hemen ardından da ÖDP çevresinden bunun bir sivil itaatsizlik eylemi olduğu ve dünyanın her yerinde buna benzer eylemlerin yapıldığına dair bir savunma ve destek geldi militanlarına…

Boyanın rengi önemli…

Şöyle bir hatırlayın geçmiş eylemleri…

Kimi parlamentoda, kimi bakanlara yönelik sokak ortasında gerçekleştirilen bu eylemlerde boyanın rengi hep kırmızıydı!

Yani işin sünnetinde kırmızı boya kullanmak esas!

Öte yandan bu eylemler ya savaş karşıtları tarafından iktidar yetkililerine yönelik gerçekleştirilmiş…

Ya da ekonomide yaşanan kötü gidişe karşı…

Hiçbir yazara yönelik, yazdıklarından, söylediklerinden ötürü boyalı eylem yapılmamış…

Roni hangi iktidarın bakanı…

Ve Roni’nin boyası neden yeşil?

Özgürlüğün ve aşk’ın partisi diye piyasaya sürülen ÖDP’nin geldiği nokta acınası…
Daha birkaç ay önce Ufuk URAS istifa etti partisinden şimdilerde nereye yamanırız, kiminle flört ederiz noktasındalar…

Yeni bir parti kurmaları zor görünüyor.

Kursalar ne diyecekler ki... En yeni, öz, hakiki aşk’ın partisi mi?
Sadece URAS değil, partinin Uras’çı kanadı tamamen tasfiye edildi ÖDP’den…

Alma mazlumun ahını…

ÖDP şimdi derin ellerde…

Ve dün bir broşür gördüm, ÖDP ile TKP birlikte bir eylem düzenliyorlardı Ankara’da…
Maksat hasıl olmuş olmalı…

Şıracıyla bozacı yan yana!

Roni Margulies Kafası dingin bir Marksist…

Darbeleri işime yarayanlar ve yaramayanlar diye sınıflandırmadığı gibi, kimin ne giydiğiyle de ilgilenmiyor…

Bir süredir İslamcıların organize ettiği programlarda görüyoruz onu…

Gazze saldırıları sırasında takındığı ilkeli tavır İslami kesimde onu daha da popüler yaptı…

Bu yakınlaşma tabiki derin ÖDP’yi rahatsız etmiş olmalı…
Üstelik derin ÖDP’ye yönelik yaptığı eleştiriler ve sakınmasız sözler de kızdırmış olmalı ÖDP’lileri…

Şimdi soruyu yeniden soruyoruz…

Roni Margulies’e dökülen boya neden yeşil?

Sakın tesadüf olduğunu söylemeyin…

Bu, eylemin sünnetine aykırı…

O halde…


Cyrano de Bergerac

SOL FAŞİZM




Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından hemen önce sürdürdüğümüz bir kampanyaya destek için bütün siyasi partilere olduğu gibi Büyük Birlik Partisine de ziyarete gitmiştik. O sıralarda Kur’an kurslarında yaş sınırının kaldırılması için Muhsin Bey yasa değişikliği teklifini yeni vermişti Millet Meclisine… Metnin bir nüshasını da bana vermiş ama nedense bende sümen altı kalmıştı dosya.

Bir süre sonra başka bir ziyaret sırasında şimdi ismini hatırlayamadığım bir yetkili bu tasarıyı yeniden gündeme getirip kamuoyunda yeterince yer almadığından sitem etmişti. İlk kez orada söylemiştim bu sorunla yakından ilgileneceğimizi. Sözümüzü tuttukta…

Önce TBMM’ye sunulmak ve bütün milletvekillerine ulaştırılmak üzere bir mektup metni hazırladık, sonra bu mektupların halk desteği olmadan yavan kalacağını düşünerek ve aynı sıralarda meclisin kapanacağını da gözönüne alarak bu çalışmayı yeni yasama yılına erteledik. Ve derken Ramazanla birlikte Kur’an eğitiminde yaş sınırının kaldırılması için kampanyayı başlattık.

Hem http://yassinirikaldirilsin.blogspot.com/ adresinden elektronik imza topladık, hemde aynı zamanda Ankara Altınpark’ta stand açıp ıslak imza toplamaya başladık.

Bugün itibariyle 10000 elektronik imza, 5000 ıslak imza ile 15000 sınırını aşmış durumdayız. İnternet üzerinden çeşitli gruplardan gelen destek mailleri, yazılı ve görsel yayın organlarındaki tanıtım materyalleri kanalıyla sesimizi epeyce duyurduk.
Ramazan sonrası yeni yasama yılı açılışına kadar sokakta toplamayı düşündüğümüz imzalarla 100000 rakamına ulaşıp meclis başkanlığına ciddi bir halk desteğiyle gitmeyi düşünüyoruz. Sonrası meclise ve milletin vekillerine kalmış…

Tüm bunları organize ederken ister sağ gruplar, ister sol gruplar, isterse İslamcı hareketlerden gayretimizi artıran destekler aldık. Bugünse ilginç bir şey oldu ve kendisini sol diye tanımlayan bir internet portalı “Yürümeye Başlayınca Doğru Kuran Kursuna” başlığıyla bu kampanyayı cemaatinin gözünde gerici bir kalkışma olarak duyurdu.

Bazı siyasi partilerin kampanyaya destek vermesinden yola çıkarak Mazlumder’in yürüttüğü kampanyayı “kim daha gerici kampanyası” diye lanse etti.
Bakın ne denilmiş ilgili haberde:

“Geçtiğimiz yıl Hüseyin Üzmez olayının ardından ülke gündemine gelen ama kimsenin sahiplenememesi sonucu sessiz sedasız geri çekilen "evlilik yaşının 14’e çekilmesi" tasarısının ardından, gericiler şimdi de Kuran kurslarına katılım için belirlenen 12 yaş sınırını kaldırmaya çalışıyorlar. Son iki yıldır ara ara gündeme getirilen konunun yeni yasama döneminde çözüme kavuşturulması için çeşitli özneler gaza bastılar.

Büyük Birlik Partisi (BBP), Mazlumder ve Saadet Partisi (SP), Muhsin Yazıcıoğlu'nun verdiği önerge etrafında ortak bir kampanyada buluşurken, önergeye MHP'de destek verdi. Hep birlikte, “7 yıldır tek başına iktidarda, Anayasayı değiştirebilecek gücü var ve kendisini muhafazakâr olarak niteliyor ama mevzuatı hala değiştirmiyor” diyerek AKP’yi eleştirmeye başlayan bu özneler, daha gerici olduklarını kanıtlayarak kendilerini farklılaştırmaya çalışıyor.” (http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/yurumeye-baslayinca-dogru-kuran-kursuna-haberi-17706)

İyi niyetten tamamen uzak bu yazı ve değerlendirme gazetecilik ahlakından da yoksun. Zira yazının başlığında “yürümeye başlar başlamaz kuran kursuna” gibi bir ifade kullanılmış. Bu ifade kampanyanın içeriğiyle örtüşmek bir yana dursun sol faşizmin ideolojik sapkınlığını ortaya koyuyor.

Eğer solcu site sakinleri basın açıklamamızı okusaydı veya okuduğunu anlayabilseydi talebimizin ebeveynlerinin talebi doğrultusunda çocukların Kur’an öğrenebilmelerine ilişkin bir yasağın kaldırılması olduğunu anlayabilir ve her anne babanın çocuğunu dilediği yaşta, dilediği kursa özgürce göndermesini temin olduğunu anlayabilirdi.
Her normal ahlak sahibi bireyin devletin her ne sebeple olursa olsun din eğitiminden yasakçılığı kaldırmasını savunması gerekirken üstelik bir darbe sürecinin ürünü olması nedeniyle sözüm ona solcuların daha fazla karşı çıkması gereken bir konuda adında sol ibaresi geçen bir internet sitesinin bu yaptığı sizi şaşkınlığa düşürür mü bilmem, ama beni düşürmez…

Çünkü sol ve solculuk dediğimiz şeyin bir kişilik bozukluğundan, bir kendini bilememekten doğduğunu bilenler için sıradan bir vakadır bu! Üstelik darbeleri “bizimkilerin yaptıkları” ve “bize karşı yapılanlar” diye tasnifleyen bir “kalabalık” için yeterince adi bir vakadır da…

Eskiden sol denilen “şey” in herkese özgürlük, herkese adalet olduğunu söylerdi solcu ağabeyler. Şimdilerde ise geçmişte savundukları bu söylemden utandıkları ve herkesin kendileriyle eşit haklara sahip olmasından doğan rahatsızlık sebebiyle Kemalizm sosuyla boyanmış sol faşist bir söylemle karşımızdalar.

Daha önce gündeme gelen evlilik yaşı ile ilgili tartışmalar ve Hüseyin Üzmez vakasının bir yasağın kaldırılması çalışmasında kampanyaya eklemlenerek “Gericiler şimdi de Kuran kurslarına katılım için belirlenen 12 yaş sınırını kaldırmaya çalışıyorlar” diye sunulması da yeterince ilkel!

Bizse yıllardır söylüyoruz ki sol dediğimiz şey kendisine bir kimlik bulamayan ve aslında ne olduğunu kendisinin de bilmediği canlıların sığındığı tekin bir limandır. Sosyalistliğin, marksistliğin ne olduğunu bilmeyen o yüzden ben “solcuyum” diye ortalıkta dolaşan ayak takımının işleri bunlar!

Keşke söz konusu yazıda Kur’an eğitimine ilişkin pedagojik eleştiriler olsaydı, Kur’an kurslarını hem eğitim dili, hem de eğitim formatı açısından değerlendiren eleştiren elle tutulur düşüncelerle çıksalardı karşımıza...

Yazının bitiminde söylenenler ise İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün geldiği noktayı ortaya koyması açısından manidar.

“Kuran kursları ne işe yarıyor?
Peki, okullaşma oranının utanç verici boyutlarda kaldığı bir dönemde, ‘rekabet içinde uzlaşılan’ bu değişiklik neyi amaçlıyor? Kuran kursları ülkedeki yegane ücretsiz ‘eğitim kurumu’ haline gelirken birçok yoksul ailenin sahip oldukları ‘en az 3 çocuğu’ gündüz bakımevi niyetine bu kurslara gönderdiği biliniyor.

Yani ailelerin çoğunun amacı çocuklarına dini eğitim sağlamak değil, onlara gün boyu ücretsiz bakım sağlamak. Sosyalist sistem deneyimlerindeki kreş uygulamalarını “çocukları küçük yaşta aileden kopartarak devletin belirlediği eğitime tabi tutmak” gibi söylemlerle eleştirenlerin yoksul kitlelerin çocuklarına ihtiyaçları olan kreş hizmetini devletin gizli eliyle din eğitimi biçiminde dayatması son derece manidar.

Bu kursları finanse edenlerin amacı ise, sorgulamama ve ezber kültürünü mümkün olan en küçük yaşta çocuklara aşılamak. Son değişiklik ile henüz anadilinde okuma yazma bilmeyen çocukların Arapça metinleri ezberlemesi, din eğitimi olarak dayatılmak isteniyor. Pedagojinin öğrenme yaşının 5’e indiğini söylediği doğru. Ancak burada sözkonusu olan, çocuğun dil ve Matematik gibi soyutlama mekanizmalarını öğrenmesi. Konu din eğitimi olduğunda, 5 yaşında bir çocuğun “eğitilmesi”, bireyin kendi görüşlerini oluşturabilmesini sağlayacak kavram dünyası henüz oluşmadan belli yargıların ona kendi inancı olarak dayatılmasından başka anlam taşımıyor.”(soL - Haber Merkezi)

Yazık çok yazık, ilkelliğin bu kadarı sol haber için bile fazla…

İnsan düşmanında bile kalite arıyor!


CYRANO DE BERGERAC

tagore