6 Kasım 2023 Pazartesi

KIRMIZI MÜREKKEP


 Yirmi birinci yüz yılın en eksantrik filozofu Slovaj Zizek’in anlattığı bir öykü: Soğuk savaş döneminde geçiyor.

Tabii siz Soğuk Savaş dönemini bilmiyorsunuz.

İki kutuplu bir dünya var.

Bir Sovyetler Birliği, bir Amerika, Batı var.

Onlar arasında ideolojik rekabet hayli yüksek.

Bu ortamda Batı Almanya’dan bir muhalif, tanınmış birisi, çok tanınmış bir isim Sibirya’ya sürgüne gönderiliyor.

Aynı zamanda Doğu Almanya’da başka biri muhalif olduğu için gönderiliyor Sibirya’ya. Gitmeden önce arkadaşlarıyla konuşuyorlar.

Diyorlar ki: “Aramızda bir şifre belirleyelim ve o şifre doğrultusunda haberleşelim.”

O zaman tabi internet yok, cep telefonu yok, vesaire sadece mektup yazılıyor.

Şifre şöyle, diyor ki: “Ben oraya gideceğim, sonra size mektup yazarım.

Eğer mektubu mavi mürekkeple yazarsam her şey doğru, şayet kırmızı mürekkeple yazarsam her şey yanlış.”

Muhalifimiz gidiyor, bir süre sonra mavi mürekkeple yazılmış bir mektup geliyor.

Diyor ki: “Buraya çok rahat bir yolculuktan sonra geldim, beni burada karşıladılar.

Çok güzel bir ev tahsis ettiler.

Evde her türlü ihtiyacımın karşılandığını görmek beni şaşırttı, her şey vardı çünkü.

Her gün sinemaya gidiyorum, tiyatroya gidiyorum.”

Böyle inanılmaz şeyler yazıyor muhalifimiz.

Ekliyor ardından: “Kitapçılara gidiyorum, istediğim kitapları alıyorum, dostlarla buluşuyoruz, onlarla eylem üzerine konuşuyoruz.

Her şeyi bulmak mümkün ama kesinlikle kırmızı mürekkep yok.”(1)

Atasoy Müftüoğlu’ndan 2018 yılında, Ordu’da verdiği bir konferansta dinlemiştim yukarıda anlatılanları.

Zizek’in Soğuk Savaş günlerini anlattığı Kırmızı Mürekkep hikayesi bugün de bir çok toplumda geçerliliğini koruyor.

Ancak; gönüllülük esasına göre mavi mürekkep kullanan ve kırmızı mürekkep bulamadığından şikayet etmeyen bir gönüllülük bu!

Daha önce aramızda belirlediğimiz şifreyi unutarak mavi mürekkebin büyüsüne kapılmış bir kalabalıkla karşı karşıyayız.

Namaz kılabiliyoruz, oruç tutabiliyoruz, dilediğimiz zaman umreye dilediğimiz zaman Hac’ca gidebiliyoruz.

Başörtüsü özgür, işyerlerinde memurlarımız sakal bile bırakabiliyor.

Hicri takvime göre amel edip, miladi takvime göre kolayca yaşayabiliyoruz!

Verilene rıza gösterdiğimiz, İslam düşüncesinin ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal taleplerini dile getirmediğimiz sürece mutlu mesut devam edebiliyoruz hayatlarımıza.

Üstelik camilerimiz açık, ‘Başörtülüler Arabistana gitsin’ deyip, ucuz fötr şapkasını havaya kaldırarak ‘İşte çağdaş Türkiye bu’ diyen memurlar da yönetmiyor ülkeyi.

Folklorik, sembolik, batıni bir din düşüncesine rıza gösterdiğimizde; hayatın her alanına müdahale eden İslami bir düşünce ve felsefe talep etmediğimizde hiç kimse kırmızı mürekkebe ihtiyaç duymuyor!

Dinin milli bir projeye dönüştürülmesi, ulus devlet dini projesi kapsamında tevhit bayrağından başka bayrak asılmayan camilere Türkiye dahil özellikle ortadoğu coğrafyasında ülke bayraklarının asılmaya başlanması; İslam’ın farz kabul ettiği ümmetçi düşünce yerine milliyetçi bir dinin tesis edilmesi, üstelik kırmızı mürekkep her yerde bulunuyorken bütün mektupların mavi mürekkeple yazılması bir rızanın sonucu elbette.

Bir zamanlar İslamcılık iddiasında olanların, İslamcılığı İslamcılıktan geçinmek olarak algılayanların dünyasında kifayetsiz cümleler bunlar.

Ülke müslümanlarını İslamın evrensel düşüncesine aykırı olarak kendi ulus-devlet müslümanlığıyla terbiye etmeye çalışan türler itibar gördüğü, bu tiplerden korkulduğu sürece mutlak hakikatle aramızdaki mesafe kapanmayacak şüphesiz.(2)

 

Müslümanlığın milli tezlere aykırı olmadığı sürece makbul kabul edildiği bir coğrafyada, İslamın ve Müslümanların uluslarüstü bir projeyle terbiye edilmeye çalışıldığı bir dünyada kırmızı mürekkeple mektup yazacaklara büyük bir özlem duyuyoruz.

En yakınlarımızın, akrabalarımızın, okul arkadaşlarımızın, dava arkadaşlarımızın bile kırmızı mürekkebe alerji duyduğunu gördüğümüzde, beklenen mektubun kıymeti daha da artıyor.

Cyrano de Bergerac

 

1-Atasoy Müftüoğlu, Yeni Bir Dilin İnşaası, Beyan Yayınları, İstanbul- 2018. Sayfa 42-43

 2-  https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/emin-colasan/camilerde-turk-bayragi-yasagi-7350111/

Hiç yorum yok:

tagore