13 Ocak 2009 Salı

dezenformasyon ve ahmet selim...



ahmet selim diye bir genç...
zamanda yazıyor...
on gün kadar önce hamas'ın ateşkesi bozduğunu ve yaşananların
sorumlusu olduğu nevinde bir yazı yazdı.
beşerdir şaşar diye görmezden gelecektik
ama bu kez başka bir yazıyla çıktı karşımıza.

ali bulaç'ta yazısında tam bu meseleye değiniyor ve
bana öyle geliyor ki yazıyı bu gence yazıyor aslında...

bir köşecinin kendi gazetesinde yazılanları bile okumaması
veya anlamaması ilginç...
buna mukabil kimi mutlu etmeye yönelik olduğu bilinen
bu yazıyı hangi vicdani ölçütlerle kaleme aldığı
tartışılmaya devam edilecek.
bana öyle geliyor ki, neyse bunu söylemeyeceğim...

sadece şunu bilmeli ki...

şaronda senin gibi düşünüyor bay selim!
olmertte, livnide, bushta condom da...

allah şifa versin. allah kurtarsın.



ahmet selim

Mücadele nasıl olmalı?


Hasan Tahsin övgüyle ve saygıyla anılır. Niçin? Yunanlılar İzmir'e çıkarken onlara kurşun sıkmış. Peki yaptığı iş doğru muydu? Onun sıktığı kurşun, Yunanlıların bir katliam yapmasına sebep oldu. İnsan kendi hayatını fedâ edebilir; ama yaptığı bir hareketle, hamleyle; kardeşlerinin, vatandaşlarının hayatını fedâ etmek hakkına sahip değildir.

Aslen bizim tarihimizde bu tarz işler yoktur. Biz cephede savaşırız, cephede kazanırız, cephede kaybederiz. İstanbul, vaktiyle işgal edildi. Mütâreke İstanbul'u, kapkara bir hüzün manzarasıdır. O İstanbul'da, şuradan buradan onlara ateş edilmesi gibi vak'alar var mıdır? Yoktur. Süleyman Nazif'e Kara Bir Gün'ü yazdıran şartlarda bir İttihatçı çıkıp o işgal komutanını vurabilirdi. Bu işleri çok da iyi becerirlerdi. Ama bir faydası olmaz, tersine bir sürü musibetlere yol açardı. Onu yapmadılar ama, cephe direnişinin hazırlıklarını hemen başlattılar; bütün genç İttihatçı subaylar büyük mücadelenin motivasyon gücü olarak, bulundukları her yerde hemen hareketlendiler; dipten dibe direniş faaliyetini ateşlemeye ve organize etmeye yöneldiler. Halk rûhen tam hazır değildi, onlara dinamizm kazandırma yolunda halkı işlemeye başladılar. İttihatçıların büyükleri devre dışı kalmıştı ama, genç İttihatçı subaylar İzmir'in işgaliyle başlayan bir direniş heyecanını ve azmini hep canlı tuttular. Mustafa Kemal'in en büyük dayanağı onlardı.

İşgal kuvvetlerinin mensuplarına karşı suikastlar yapmak, köşe bucaktan ateş etmek, kalabalıklara sığınarak vurup kaçmak gibi eylemler hiç yoktur. Görünürde buz gibi bir sükunet vardır ama, meselâ İstanbul'un derin planında büyük bir direniş faaliyeti ve trafiği aralıksız işlemektedir. Sivil hayatın düzenini, görüntüsünü hiç bozmadan, hiçbir tahrik ve şüphe belirtisi yansıtmadan işlemektedir. Mücadele böyle olur. "Çoluk çocuk zarar görmesin, siviller zarar görmesin" hassasiyeti bir şecaat düsturudur, bir mücadele adabı ilkesidir, alt tabakaya yansıyan uzantısıyla bir yiğitlik raconudur bizde. Mesela PKK'nın yaptığı gibi çocukları, kadınları, sivil grupları kullanarak onların içinden vurup kaybolmak türünden işler bizim tarihimizde hiçbir halde ve durumda görülmemiştir.

... Filistin'deki drama ben en çok bu açıdan kahroluyorum, çocuklar rüyalarıma giriyor. Bu mücadele yıllardır devam ediyor. Değişen hiçbir şey yok. Kızmayın, düşünce konusu olarak soruyorum, hiç silah kullanılmasaydı, durum şimdikinden daha mı kötü olurdu acaba?

Amerika'yı yenmeden İsrail'i yenemezsin. Bu, somut bir gerçek. Niçin Birleşmiş Milletler pasif, Avrupa Birliği pasif? Amerika'dan dolayı. Gerçek muhatap Amerika. İran'da gelişmiş füzeler var, niçin kullanmıyor? Çünkü biliyor ki füzeler, İsrail'e yetse bile Amerika'ya yetmez. İsrail, Amerika'nın uçak gemisi! Ayrı bir devlet bile sayılmaz.

O halde, çözüm güçler dengesine Amerika'yı değişime zorlayacak farklı tavır, siyaset, iç toparlanma ve basiret ağırlıkları koymaktan geçiyor. Önce iç zaaflar giderilecek, sonra iç imkânlar akıllıca kullanılacak.İsrail'i ve Amerika'yı o roketlerle tedirgin edip hizaya getirmeye çalışmak, bunu yaparken de büyük sivil kayıplarını göze alıp insanî duyarlılıkların muhtemel tepkilerine güvenmek; mantıklı, isabetli, verimli, meşru bir yol mudur? Kendi insanlarının canları kıymetli. O roketler için, binalarını zırhlamışlar, okullarını özel biçimlere sokmuşlar, her mekân köşesine bir sığınak yapmışlar, bir psikolog ordusunu seferber edip ruh sağlıklarını takviye tedbirleri almışlar.

Peki bizim yavrular, bizim bebeler; bizim analarımız, bacılarımız, yaşlılarımız, evlerimiz, ailelerimiz bu mücadelenin bedelini ödemeye müstahaklar mı? Onları İsrail düşünmez, biz düşüneceğiz. Mücadelenin tarzını, metodunu, mâhiyetini, stratejisini, taktiğini onları öncelikle koruma kollama şartına göre belirlemek aklî ve vicdanî bir yükümlülük değil mi? İslâm ülkeleri olarak, gelirlerimizin yüzde birini Filistin halkına ayırsak, onların çileli hayatını büyük ölçüde normalleştirebiliriz. Bunu yapmayıp, "bu mücadeleyi böyle sürdürün" demek doğru mudur?






NEDEN HAMAS? ( ALİ BULAÇ)

İsrail'in son Gazze katliamıyla ilgili önemli yazılar kaleme alan Hayrettin Karaman Hoca, Yeni Şafak'taki dünkü yazısını şöyle bitiriyordu: "Hamas'ı ortadan kaldırmayı, İsrail'in istediği şartlarda küçük ve uzun vadede yok olmaya mahkûm bir 'sözde Filistin devleti'nin kurulmasını çözüm sayanlar muhatap bile alınmamalıdır."
Kişisel olarak ben de bazı yazarları artık ciddiye almamaya başladım. Çünkü "Hizbullah, İran, Hamas, İsrail.. hepsi teröre başvuruyor"; veya "İsrail katliam yapıyor, ama Hamas da tahrik etti" veya "Hamas, İran'ın bölgedeki enstrümanıdır" veya "İsrail'in yaptıklarına soykırım demeyin, Gazze'yi toplama kampı olarak tanımlamayın" diye yazanlar, ya -iyi niyetle de olsa- İsrail'in psikolojik savaş teknikleri doğrultusunda veya Filistin meselesinin özünden habersiz yazıyorlar veya adalet duygularını kaybetmiş bulunuyorlar.
27 Aralık'ta Hamas 6 ay süren ateşkesi bozmuş değildi. 19 Haziran 2008'de Mısır'ın arabulucuğuyla imzalanan ateşkese göre, İsrail 10 gün içinde kapıları açacak, Gazze üzerindeki ablukayı kaldıracaktı. İsrail buna uymadığı gibi 6 aylık süre içinde tam 132 saldırı düzenledi, 22 Filistinliyi öldürdü. Arada Gazze'den İsrail tarafına füze atıldı, ama atanlar Hamaslılar değildi, anlaşmaya taraf olmayan İslami Cihad grubundan kimselerdi. Hamas, bunları tutukladı. Hamas, Gazze'de hayat çekilemez noktaya geldiği halde, sırf uluslararası kamuoyu nezdinde anlaşmaya sadık kaldığını göstermek için sabretti. Fakat zaten İsrail saldırıya çoktandır hazırlanıyordu. Ordu sözcüsü Avi Benayahu "1,5 yıldır askerlerimiz Negev Çölü'nde saldırının tatbikatını yapıyordu." açıklamasını yaptı.
Raşid el Gannuşi, İsrail'in karşısında Filistinlilerin iki seçeneği olduğunu söylüyor: Ya açlık ve yoksunluğa mahkum olmuş olarak zillet içinde ölmeyi kabul edecekler veya şerefleriyle direnip ölecekler. El Fetih ve Arap rejimleri, çoktandır birinci seçeneği kabul etmiş bulunuyorlar, Hamas ikinci yolu tercih ediyor.
Şerefiyle ölmenin İsrail'e getirdiği maliyet, her aşamada biraz daha meşruiyet krizine düşmesi, daha çok saldırganlaşması, sivil ve çocuk katliamı yaptıkça ölümcül kabz haline girip hem kendisini hem destekçisi Amerika ve Batı'yı da büyük bir felakete doğru sürüklemesidir. Hem vicdan ve feraset sahibi Yahudiler hem Carter gibi liderler bunu dillendiriyorlar. Bu yüzden İsrail'in Hamas'a olan kini dinmiyor; çünkü değil el yapımı füze, Filistinli çocuklar ona taş attığında bile daha çok cinnet geçiriyor. Bazı yazarlar 'Kardeşim, üzerine taş atsan da psikolojisinin bozulduğunu biliyorsun, buna rağmen niçin böyle yapıyorsun?' diye Hamas'ı suçluyorlar. Filistinlilere köleliği kabul edin ve ölün diyorlar. Halbuki rahmetli Bediüzzaman, "Üzerine vahşi bir canavarın geldiğini görsen, eline geçirdiğin bir süpürge veya çalı çırpıyı bile ona karşı salla; çünkü bakarsın korkar." der. Ölüm makinesi İsrail ordusu karşısında Hamas'ın füzeleri ve taşları işte bu çalı çırpı türünden şeylerdir, gel gör ki, Bediüzzaman Hazretleri'nin dediği oluyor, canavarın korkudan ruhu derin bir sarsıntı geçiriyor.
Hamas'ın affedilemez "iki suçu daha var". İlki, İran-Hizbullah ve Hamas arasındaki yakınlaşmanın "Ortadoğu'da Sünni-Şii ekseninde yeni çatışma stratejisi" geliştirenlerin fesat planını akamete uğratmasıdır. Arap kamuoyu Filistin için kan ağlarken liderler, Şimon Peres'e "Hamas'ı bitirin" diye ricada bulunuyorlar. İran ve Hizbullah ise Hamas'ın yanında yer almak suretiyle Sünni kamuoyunda itibar kazanıyorlar. Hamas bitirilmedikçe Şii-Sünni savaşı gerçekleşemez.
İkincisi, İsrail tarafından "İslamcı terör örgütü" olarak propaganda edilen Hamas'ın demokratik yollarla seçilmesidir. Hamas demokrasi istiyor. İsrail'in ve Batı'nın kâbusu Arap ülkelerine demokrasinin gelmesidir. Hamas "kötü örnek" teşkil ediyor. Nasıl Cezayir'de seçim kazandı diye FİS 100 bin insanın hayatı pahasına silinmek istendiyse, Hamas da bütün Gazze halkı pahasına silinmek istenmektedir. Bu yüzden İsrail'in gözünde Gazze "Hamasistan"dır, katliamla cezalandırılacaktır.

Hiç yorum yok:

tagore