KIRILACAK
BİR HAYAL İHTİYACI!
Dünya yaklaşık iki yıldır
pandemi ile uğraşıyor. Marketlerde tuvalet kâğıdı yağmaladığımız, ıslak mendil
ve makarna için saç başa kavga ettiğimiz günler geride kaldı.
Artık aşı olup olmadığımıza
göre vatan hainliği testi yapıp, ‘Sen bizi öldürmeye mi çalışıyorsun,
kaatiiil!’ günlerindeyiz.
Türkiye’de halen günlük vaka
sayısı 5-6 bin seviyelerinde, bu vakaların aktif hastaya dönüşen sayısı ise
500-600 civarında. Bu satırlar yazılırken günlük ölüm sayısı ortalama 60-70
aralığında idi.
Virüsün çıkış kaynağı
olduğu iddia edilen Çin’de, 1,4 milyar nüfusu olan Çin’de günlük vaka sayısı 20
olduğunda, vaka sayısı arttı diye haber oluyor! (https://www.worldometers.info/coronavirus/country/china/)
Adeta üst üste yaşayan Çin
virüsü yendi ama önlemlerin çok daha ciddi uygulandığı, insanların çok daha
‘medeni’ olduğu Avrupa salgınla cebelleşiyor.
Salgının ilk günlerinde
televizyon ekranlarında izlediğimiz, sokakta yürürken birden bire nöbet geçiren
ve birkaç dakika içinde ölen insan haberlerini artık görmüyoruz. Virüs
yeterince korktuğumuzu anlamış olmalı ki artık sokakta nöbet geçirtmiyor bize.
Salgın karşısında Dünya da
boş durmuyor tabi. ‘Büyük insanlık ideali’ uğruna aşılar üretiliyor. Çin aşısı,
İngiliz aşısı, Alman aşısı, Rus aşısı derken yakın zamanda Türk aşısı da
piyasada olacak.
Gündem o kadar çabuk değişiyor
ki, daha birkaç ay önce söylenen sözleri hemen unutuyoruz. Ya da hatırlamamak
işimize geliyor. Çok değil birkaç ay önce ‘mRNA aşılarının yan etkilerinin
bilinemediğini bu nedenle geleneksel yöntemle üretilen ve daha güvenli olan Çin
aşısının tercih edildiğini’ açıklayan Sağlık Bakanlığı, milyonlarca doz
BioNTech aşısı için anlaşma sağlandığını müjdeliyor bize.
Bu anlaşmayla birlikte Çin
aşısı randevularında sıkıntı yaşanırken, BioNTech aşısı olmak için sağlık
merkezlerinde uzun kuyruklar oluşuyor.
Sağlık sektöründe
çalışmalar bizim düşündüğümüz gibi gelişmiyor şüphesiz. ‘Büyük insanlık
idealinin' önüne geçen, para ve uluslar üstü siyasetin yönlendirdiği bir sektör
sağlık. Dünya Sağlık Örgütü de bu sektörün esnafı olarak pazarlama işleriyle
ilgileniyor.
Avrupa Birliği, birlik
üyesi ülkelere girmek isteyen başka ülke vatandaşlarının hangi aşıyı olması
gerektiğini açıklıyor. Açıklanan aşıları olmayan insanların Avrupa Birliği
ülkelerine alınmayacağını söyleyebiliyor. Bu açıklamayla, Çin ve Rus aşısının
piyasa değeri düşerken, hangi aşının daha etkili olduğu tartışmaları
önemsizleşiyor.
Devletler ve üst
birliklerin konuya yaklaşımı ile üçüncü dünya ülkelerinin vatandaşlarının
yaklaşımı ilginç bir şekilde birbirine paralel seyrediyor. Türkiye’de Çin aşısı
kullanılmaya başlandığında ‘1 milyoncuların aşısını kullanmam’ diyenler, orta
mektep aydınları, çakma aşı karşıtları BioNTech aşısı gelir gelmez sıraya
yazılıyor. Avrupa’dan olsun da çamurdan olsun anlayışı 300 yıllık hastalığımız
neticede.
Aşı olmalı mıyız, olmamalı
mıyız? Mesele bu değil! Pandemi sürecinde yakınlarını kaybetmiş insanlara aşı
yaptırmayın demek yeterince cesaret istiyor. Ama sonuçlarını tahmin
edemediğimiz aşılarla ilgili ‘hemen aşı yaptırın’ demek de bir o kadar cesaret
istiyor olmalı!
Devletlerin siyasi tavır
alışları anlaşılabilir bir durum, Türkiye turizm potansiyeli sebebiyle bir
takım önlemler alabilir, söylemler geliştirebilir. Her şeye rağmen aşının
zorunlu kılınmaması da saygıyı hak ediyor. Ancak böyle zamanlarda sorgulayan
mümkünse sektör içi yapıları arıyor gözler.
Domuz gribinde yaşadığımız,
‘Ben ve ailem domuz gribi aşısı olmayacağız’ günlerinden, ‘Aşı karşıtlarının
yalanlarına inanmayın’ günlerine hangi ara geldiğimizi sorgulamalıyız.
Aynı şekilde 1990’lı
yılların Milli Görüş çizgisinde yayın yapan sektörel Paramedikal dergisi ekibinin
duruşunu da sorgulamalıyız. Geçmişte DSÖ gibi yapıları sorgulayan, alternatif
bir tıbbın mümkün olduğunu savunan hekimlerin bugün DSÖ çizgisindeki sorgusuz
duruşunu da tartışmalıyız.
Artık Paramedikal
yayınlanmıyor. Ancak; Paramedikal ekibi bir Milli Görüş uzamı olarak kurulan
Cihannüma ve Yedi Hilal dernekleri bünyesinde yer almaya devam ediyor.
Özellikle Cihannüma bünyesinde organize olan Paramedikal ekibi bilmeli ki, bu
yanaşık düzen seyri, benim gibi bu hareketin içinden gelen ve belki de ona hak
etmediği anlamlar yükleyen birçok insanı rahatsız ediyor.
Geçmişte DSÖ’nü ve modern
tıp uygulamalarını sorgulayan Paramedikal çevresinin ‘Arkadaşlarımızı zorda
bırakmayalım’ tavrının politik olduğunu tahmin edebiliyoruz. İşin kötü yanı
iktidarda başka bir eğilim olsaydı bu meselenin ciddi şekilde sorgulanacağından
ve konuya şüpheyle yaklaşılacağından da eminiz.
Yanlış anlamaya mahal
vermemek için bir kere daha belirtelim ki; aşı olun ya da olmayan demek insan
hayatının söz konusu olduğu bir yerde cesaret ister. Ben kendi adıma cesur
olabilirim ama başkalarının hayatları üzerine konuşurken aynı cesareti
gösteremem. Söylemek istediğim farklı siyasal iktidarlarda farklı söylemler
geliştirmek bizi sadece siyasetin nesnesi yapar, sözümüzün güvenilirliğini
azaltır.
Eğer böyle bir iddiamız
kaldıysa sözümüzün güvenilirliği üzerine uzunca düşünmeliyiz. Bu düşünme isteği
ve dost sitemi arkadaşlarımızı kırmamalı. Kırılanlar varsa ‘hakkın hatırının
ali’ olduğunu ve ‘hiçbir hatıra feda edilemeyeceğini’ hepsi benden iyi
bilirler.
Bir süredir yaşadığımız bu
ve buna benzer süreçlerle ilgili maalesef artık hayal kırıklığı da yaşamıyoruz.
Çünkü ortada kırılacak bir hayal kalmadı!
https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-kirilacak-bir-hayal-ihtiyaci-2426
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder