DİNLE DEĞİŞİK İLİŞKİLER-8: MANEVİ SİLAHLANMA CEMİYETİ
Cemiyetin (1) Türkiye'de ilk üyesi Mason olarak bilinen gazeteci-yazar
Ahmet Emin Yalman, ikinci üyesi Arusi Şeyhi Ömer Fevzi Mardin’di. Cemiyeti
Türkiye'de Manevi Cihazlanma adıyla kuran kişi, dönemin İstanbul Valisi Prof.
Dr. Fahrettin Kerim Gökay'dı, yönetim yeri Beyoğlu'ndaydı,
"Kamu Yararına Dernekler" listesindeydi, vergiden muaftı bunun
yanında devlet bütçesinden para yardımı alıyordu, resmi adı 'Circle D'orient'
olan 'Büyük Kulüp'ün çoğu Mason, Roteryan ve Lions olan üyeleri Manevi
Cihazlanma Derneğine de üye oluyorlardı!
Örgütlendiği her ülkede başka başka kimliklerin maskesini takan örgüt, o
ülkenin kutsal metinlerinin arkasına saklanarak faaliyetlerini sürdürüyor, ancak
kendi gizli gündemi için çalışıyordu.
Dr. Buchman’ın yeni dininin dört prensibi vardı (2):
- Mutlak Doğruluk/ Mutlak Namusluluk
- Mutlak temizlik
- Mutlak Diğerkâmlık
- Mutlak Sevgi
Her dinin, her inanışın, her felsefi düşüncenin kolayca kendine mâledebileceği
bu prensipler İslam coğrafyasında da işe yarıyor, özellikle sufizmin / tasavvuf
akımlarının ölçü olarak belirlediği Nefsin Murakabesi ve Sükûnu ilkesiyle
kolayca örtüşüyordu.
Yeni bir ahlak nizamı kurma iddiasındaki örgüt, doğru ve adalete uygun
davranmakla, her işte olduğu gibi düşüncede de temiz olmakla, bencillikten
kaçınarak kayıtsız şartsız diğerkâm olmakla, kıskançlıktan kurtularak herkese
iyilik yapmakla ve tevazuya bürünmekle bu nizamın kurulacağına inanmaktaydı!
Bütün bunların olabilmesi için de sihirli bir tanımlama olarak
değerlendirdikleri ‘Değişim’ kavramının üzerinde özelikle duruyorlardı.
Tarikatın üzerinde en çok durduğu kavram olan Değişim yeni ahlak nizamının
anahtarıydı. Nitekim Rad Suresi 11. Ayette de ‘İnsan kendini değiştirmedikçe
Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmez’ denilmekteydi. Örgüt, ihtiyaç
halinde örgütlendiği toplumun bütün kutsal metinlerini kolaylıkla kullanabilme
yeteneğine sahipti! (3)
Değişim kavramı sadece bir düşünce olarak kalmıyor, somut olarak örgüte
bağlanmış toplumlar üzerinde de etkisini gösteriyordu. Japonlar bu değişimin
trajikomik bir örneğiydi. Japon tarikatçılar 2. Dünya savaşına katılmaları
sebebiyle Amerikalılardan özür diliyor, Japonya’ya atom bombası atılmasının
sorumluluğunun kendilerinde olduğunu belirtiyorlardı:
‘Vaktiyle militarist, tecavüzcü bir siyaset takip edip, kendileri ‘Pearl
Harbour’ baskınıyla, ikinci dünya harbine katılmamış olsalardı, bu felakete
uğramayacaklarını, açıkça itiraf etmekte ve atom bombası infilakıyla hayatlarını
kaybeden kardeşleriyle, geride kalan ve hala, atom infilakının tevlit ettiği
birçok maluliyetlerle ıstırap içinde yaşayan Hiroshima’lı hemşerilerine,
intikamınız alınacaktır gibi öteden beri alışılan bir ifade ile hitap etmeyip,
bir daha böyle bir hatayı irtikap etmeyeceklerini ve kendi kusurlarını itiraf
etmek insanlığını göstermiş olmaktadırlar.’ (4)
Örgüt bağlılarını ‘manevi’ açıdan terbiye ederken aynı zamanda örgütün
gücünü göstermek için mensuplarının bulundukları ülkelerde önemli görevler
üstlendiklerini de bir ikna metodu olarak kullanmaktadır. Bir nevi rüşvet
öncesi avans verilerek birlikte hareket ederlerse parlak bir kariyerin
kendilerini beklediği söylenmektedir:
‘Manevi Silahlanma prensiplerine inananlardan birçoğu bugün, milletlerarası
veya milli işlerin başındadırlar. Yıllarca evvel atılan fikir tohumları, şimdi
her yerde filizlenmektedir. Her şeye rağmen, istikbale ümitle bakmamak için bir
sebep yoktur. (Siz, karacık bir tohum parçasını toprağa atınız, Allah onu
yeşertecektir.)’ (5)
MRA ‘Büyük İnsanlık İdeali’ için hareket ettiğini söylese ya da dünyanın
farklı ülkelerinde insanları din, dil, ırk ayrımı gözetmeden soft kavramlarla
kandırmaya çalışsa da zaman zaman ağzındaki baklayı kaçırmaktadır. Dr. BUCHMAN
1 Temmuz 1958 tarihli ABD-Mackinac adası toplantısında dünyanın hasta olduğunu,
tedavi edilmesi gerektiğini, bu hastalığın şifasının MRA’da olduğunu söyler.
Dr. Buchman’ın konuşmasını alkışlarla karşılayan dünyanın birçok ülkesinden
gelen katılımcılar kendi ülkelerini de kapsayan bir tedavi ve şifa
öngörüldüğünü düşünmektedir. Oysa aynı toplantıda Batı Almanya Şansölyesini
temsilen konuşan Dr. KRUSE birleşik bir Avrupa kurma idealini ağzından
kaçıracaktır (6):
‘Moral değerlere dayanan, bir Avrupalılar birliğinin kurulmasına, bugünkü
kadar hiçbir zaman ihtiyaç duyulmamıştır. İçinde hürriyetin ve kardeşliğin
hüküm süreceği bir Avrupa’nın meydana gelmesi, ancak milletlerin birbirlerine
karşı ne gibi manevi angajmanları bulunduğunu bildikleri ve buna inandıkları
zaman mümkün olacaktır. Böyle bir birliğin kurulması için tarafınızdan
sarfedilen teşvik edici gayretin kıymeti büyüktür. Dünya üzerinde sulhu,
devamlı kılmak hususunda Frank Buchman’ın yaptığı mücadelede tamamıyla onunla
beraberim. Bu çabalara devam edilmesi elzemdir. Bu bakımdan eğer önümüzdeki
aylarda, bizzat Avrupa meselelerine hususi bir ehemmiyet atıf edilirse pek çok
memnun olacağım’
Dr. KRUSE’nin konuşması da büyük alkış almış ve nedense Ortadoğu, Afrika ve
Asya’dan gelen katılımcıların hiç biri madem Avrupa Birliği kuracaksınız biz
neden buradayız dememiş, üstelik dünya barışından, sevgiden, tevazudan,
eşitlikten, iyilik ve güzellikten bahseden bir örgütün neden bölgesel bir
kamplaşma kurmayı düşündüğünü sorgulamamıştır! Dr. Kruse’un konuşmasında
belirttiği Frank Buchman’ın böyle bir birliğin kurulması için sarfettiği teşvik
ve gayret ifadeleri bile katılımcıların dikkatini çekmemiştir.
Türkiye’de Manevi Silahlanma
MRA’nın Türkiye’deki faaliyetleri 1940’lı yıllara kadar dayanmaktadır.
Farklı isimler ve doktrinler adı altında yürütülse de Tarikatın Türkiye’de var
olduğu ve sempatik yollarla eğitim sistemi dahil sosyal hayatı yönlendirmeye
çalıştığı bilinmektedir. MRA’nın 1948 yılında gerçekleştirdiği CAUX
toplantısına Türkiye’den de bir heyet davet edilmiştir.
Türk heyetini toplantıya davet etmek üzere iki İngiliz askeri Türkiye’ye
gönderilir. Bu askerlerden biri Kut’ül Amare zaferinde Osmanlı Ordusu
tarafından esir alınan General CHANNER’dır. Diğer asker ise İngiliz ordusunda
hava albay olan Edward Howell’dır. Albay Howell 2. Dünya savaşında Almanlara
esir düşmüş, bir şekilde Türkiye’ye iltica ederek Türk Hava Kuvvetlerinde
mütehassıs ve eğitmen olarak çalışmıştır. Her iki askerde MRA’nın en sadık
kullarındandır. Her iki askerde çok iyi derecede Türkçe bilmektedir. Özellikle
Albay Howell’ın Türk Hava Kuvvetlerinde görev yapmış olması MRA’nın ordu
içerisinde dernek kurulmadan çok daha önce örgütlendiğini göstermektedir!
Türkiye’de tarikatın kuruluşu resmen gerçekleştirildikten sonra yapılan ilk
iş İsviçre'deki Moral Re-Armament örgütünün yayınladığı ‘The Vanishing İsland’
kitabını Babür NUTKU çevirisiyle ‘Kaybolan Ada’ ismiyle yayımlamaktır. Kaybolan
Ada tarikat propagandası için hazırlanmış ve tarikatın ilkelerini en iyi
anlatan tiyatro eseri olarak adlandırılmaktadır. Tarikat Kaybolan Ada ile
birlikte 10’un üzerinde tiyatro eseri yazmış ve sergilemiştir. Tarikatın
örgütlendiği her ülkede yaptığı ilk iş Kaybolan Ada eserini yayımlamak ve
sergilemektir. Eseri kendisi temsil edemeyen ülkelere MRA kendi ekibiyle
gelmekte ve ülkenin birden çok şehrinde tiyatro eserini sergilemektedir.
Nitekim bu eser ilk kez 5 Ağustos 1955’te CAUX’ta temsil edilmiş, aynı yıl 27
Ağustos tarihinde İstanbul Şan Tiyatrosunda, 30 Ağustos’ta Ankara Büyük
Tiyatro’da oynanmıştır (7). Bu temsil bile Tarikatın Türkiye yapılanmasını ne
kadar önemsediğini göstermektedir. Aynı eserin, İngiltere’de, Amerika’da,
Japonya ve Hindistan’da çeşitli şehirlerde sergilendiğini bunun yanında Tahran,
Bağdat, Kahire Atina gibi yakın coğrafyalarda gösterildiğini belirtelim.
Türkiye’de Manevi Cihazlanma Cemiyetinin resmi/gayri resmi faaliyete
başlamasıyla birlikte bir değişiklik daha yaşanır. Ülkede Komünizmle mücadele
dernekleri hızla kurulmaya, mantar gibi çoğalmaya başlar! Bunlardan biri de
1963 yılında Kurulan Komünizmle Mücadele Derneği Erzurum Şubesidir. Şubenin
kurucularından biri de Fetullah Gülen’dir. 1963’e kadar 9 şubesi bulunan
komünizmle mücadele derneği 1968 yılına gelindiğinde 141 şubeye ulaşmıştır.
İsviçre –ABD merkezli Manevi Cihazlanma Cemiyeti (MRA) bütün dünyada iki
şey için çalışıyordu. Komünizm karşıtlığını örgütlemek ve Dinler Arası Diyalog
projesini hayata geçirmek!
Merkezi İsviçre’de bulunan (MRA), bu amaç için 1959 yılında Menderes’le
görüşerek RECONCİLİATİON PROJESİ’ni (tüm dinlerin ortak bir üst potada
uzlaşması) sundu!
Bu teklif son derece ilginç maddeler içeriyordu. Buna göre:
İstanbul üç büyük dinin merkezi yapılacak,
Ayasofya Hıristiyanlara verilecek,
Süleymaniye hilafet merkezi yapılacak,
Ve Tophane’deki sinagog açılarak, üç büyük dinin merkezi haline
getirilecekti. (8)
Bu tarihten itibaren de Türkiye’de Dinlerin Birleştirilmesi / Diyalog
projesi adı altında yayınlar artmaya başladı. Özellikle 1962-1963 yıllarında artış
gösteren bu yayınlar Türkiye’deki Mason örgütler tarafından çıkartılıyordu.
Masonlar bu dönemde ‘Bilim Allah’ın varlığını ispat ediyor’ sloganıyla İslami
camiaya yanaştılar. Bu eksende kendilerine partner bulmaları çok da zor olmadı.
‘Sızıntı’ ve benzer çizgide yayın yapan dergileri hatırladığımızda bu
dergilerin hangi misyon ve motivasyonla yayın yaptıkları daha iyi
anlaşılacaktır. Bu gurup bu temasla birlikte Ilımlı İslam ve Diyalog projesinin
Türkiye’de aktörlüğüne de soyunacaktır.
Manevi silahlanma tarikatı başarısını her ülkede o ülkenin hassasiyetlerine
göre biçim alabilmesine borçluydu. Cemiyet İran’da Şii, Türkiye’de
Sufi-Mevlevi-Bektaşi, Hindistan’da Budist, Amerika’da Evangelist, Japonya’da
Şintocu, İtalya’da Katolik olabiliyordu.
Bir sivil toplum örgütü gibi sinsice insanlığın bünyesine sirayet eden
tarikat askeri alanda da çalışmalarını ihmal etmedi. Öyle ki, NATO’da, Frank
Buchman’ın doktrini bir ders olarak askeri sisteme monte edilmişti. NATO üyesi
ülkelerde ‘’Askeri Kuvvetlerde Moral’’ adı ile okutulan ders ile geleceğin
kadroları bir projeye uygun olarak dizayn ediliyordu. Bu kitap içerik
itibariyle 1942 yılından itibaren Türkiye’de de askeri okullarda okutuldu.
Erkan-ı Harp hizmetinde propaganda ve psikoloji uzmanı olarak görev yapan Faik
Türkmen, bu dersin öğretmeni olarak görev yapıyordu. Faik Türkmen, bir
araştırma için yurt dışına gönderilmiş burada MRA’nın eğitiminden geçerek bu
projenin askeri doktrinini benimsemiş bir isimdi.
Manevi Cihazlanma Derneği’nin Türkiye’deki faaliyetlerinin 1967 yılında
derneğin kapatılması ile sonlandırıldığı ifade edilmektedir. Oysa 1977 yılında
basılan örgüte ait bir kitap Tarikatın faaliyetlerini kapatıldıktan on yıl
sonra bile sürdürdüğünü göstermektedir.
MRA’nın CAUX ilkeleri olarak ifade ettiği dört ilkeden sonra üzerinde en
çok durduğu kavram ’DEĞİŞİM’dir. İnsanları Değiştirme Sanatı adlı kitap
cemiyetin varlık gösterdiği her ülkede tercüme edilerek yayınlanmakta ve bu
kitaba kutsal bir metin gibi saygı gösterilmektedir.
İnsanları Değiştirme Sanatı iyilik, diğerkâmlık, sağduyu, sevgi gibi
kavramlar üzerinden Ruhçuluk akımını organize etmektedir. MRA örgütlendiği her
ülkede ruhçuluk akımını başlatır ve bu akıma makbul bir önder seçerdi.
Türkiye’de bu akımın lideri Bedri Ruhselman’dı (9). Bedri Ruhselman’ın akıl
hocalığını yapan isim ise Jeane Dixon’dı. Dixon, 3 Amerikan başkanına
danışmanlık yapan nadir kadınlardan biriydi. Bununla birlikte birçok siyasetçi
ve bürokratın kişisel astrologluğunu ve danışmanlığını yapıyordu. DİXON, MRA’nın
en ateşli üyelerinden biriydi.
Türkiye’de Peygamber olarak ilan edilen Enis Behiç Koryürek’in de temas
ettiği isimlerden biriydi Bedri RUHSELMAN (10). Enis Behiç KORYÜREK,
RUHSELMAN’ın ruh çağırma seanslarından sonra kendini ‘Peygamberliğe’ kadar
götüren yanlış yollara sapmıştı.
Ruhselman, 1920 yılında Prag Konservatuarına kabul edildikten sonra
Avrupa’da tanıştığı ruhçuların etkisinde kalmış, uzun süre medyumluk, cincilik,
ruhçuluk üzerine kafa yormuş ve seanslara katılmıştı. Türkiye’ye döndükten
sonra Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğini kurdu. Bu dernek
vasıtasıyla ruh çağırma/cin çağırma faaliyetlerini sürdürdü. Bir süre ‘İç
varlık’ dergisinde ruhçuluk üzerine yazılar yazdı ardından 1952 yılında ‘Ruh ve
Kainat’ dergisini çıkardı.
Hayatının son yıllarında Ruhselman ‘Önder’ adlı yüksek bir varlık
tarafından kendisine kitap yazdırıldığını söyledi! 1958 Eylül ayından 1959
Ağustos ayına kadar ‘Önder’den aldığı bilgilerle günde 20 saat çalışarak ‘İlâhi
Nizam ve Kâinat’ kitabını yazdı!
Bedri RUHSELMAN kitaba yazdığı önsözde kitabın kendisine yüce bir varlık
tarafından yazdırıldığını, kendisinin sadece düzenleme yaptığını söyleyecekti.
Ruhselman da vahiy alıyordu! Ona göre; ‘Bu eser hiçbir zaman benim eserim
değil, Yukarı’nın eseri’ idi.
MRA’nın destekleriyle bütün dünyada olduğu gibi bir anda Türkiye’de de
ruhçuluk popüler olmaya başladı, ruh çağırma seansları, ruhçuluğu anlatan
yayınlar ve dergiler mantar gibi çoğalıyordu.
Ruhçuluk cereyanı ile örgüt üç kesimi hedefe alıyordu. Sosyete ve Sanatçılar,
Gayrimüslim kesim ve Müslüman ahali. Her grup için ayrı ayrı ruh çağırılıyor,
her grubu kendi hassas noktalarından yakalıyorlardı. CHP’liler için Mustafa
Kemal’in, Alevi’ler için Hacı Bektaş’ın, Sufiler için Mevlana’nın ruhu
çağrılıyor; politik akımların etkisindeki gruplar için de bilinçli tercihler
yapılıyordu. Sosyalistler için Stalin, Nazistler için Hitler en çok ruhuna
rağbet edilen liderlerdi. Sanatçılar ve toplumda iz bırakan saygın isimler de
ruh çağırma seanslarında ihmal edilmeyen karakterlerdendi.
İstanbul fısıltı gazetelerinde kulaktan kulağa yayılan ruh çağırma
seansları, sonunda istenen etkiyi oluşturmuş toplumun farklı kesimlerinden
birçok insan etki altına alınmıştı.
Tarikat, ruh çağırma seanslarında insanları etkileyebilmek için çeşitli
numaralar kullandı. Türbelere bakır kablolar çektirerek, türbede yatan
kişiyle manyetik bağ kurulduğunu iddia ediyor, ölüyü bu kablolar
vasıtasıyla yakınlarıyla görüştürmek gibi yollar deniyorlardı. Bu iş için
merkez seçilen yerlerden biri Eyüp Sultan’ın türbesiydi. Türbelere bakır
kablolar çekip, elektro manyetik alan oluşturarak türbedeki
mevtalarla transa geçilebileceğini iddia eden ruhçular, bu iletişimi
sağlayabilmek için mühendis müritlerine elektrik projeleri çizdiriyor, bu
çizimler çevrimiçi dergilerde ‘bilimsel’ makalelerle yayınlanıyordu!
Ruh çağırma seansları gizli yapılır her önüne gelen bu seanslara davet
edilmezdi. Daha çok masonlar tarafından organize edilen bu seanslar için
masonlar kendi matbaalarında davetiye bastırır gün saat tarih ve çağıracakları
ruhu elle yazıp, toplantıya davet edilecek isimlere el altından ulaştırırlardı.
MRA’ya Ne Oldu?
Hem Türkiye’de hem de tüm dünya çapında örgütlenmesini titizlikle sürdüren
MRA, kimi ülkelerde legal yolla kimi ülkelerde ise illegal şekilde varlığını
uzun yıllar sürdürdü.
Gerektiğinde aynı amaç için farklı isimler altında dernekler kurmaktan
çekinmedi.
Tarikatın kurucusu ve önderleri birer birer ölmeye başlayınca geride kalan
lider kadro onları kontrol edip yöneten CIA ve NATO talimatıyla biçim
değiştirme kararı aldı. 2001 yılında Manevi Cihazlanma Cemiyeti (Moral
Re-Armament-MRA) olan örgütün ismi İnitiatives of Change (İOFC-Değişim için
İnisiyatif) olarak değiştirildi. İOFC halen saman altından su yürütse de
Arap Baharı sürecinde aktif rol alacaktı (11).
Tarikatın Türkiye faaliyetlerine 1967 yılında son verdiği, Manevi
Cihazlanma Derneğinin kapatılarak faaliyetlerinin sonlandırıldığı iddia edilse
de Cemiyet Türkiye’de bu tarihten sonra da kitaplar dergiler çıkarmaya devam
etti. Uluslar üstü bir proje olarak sürdürülen ve onlarca yıl süren bir
çalışmanın birden bire gözden kaybolması, kutsal metinlerinin, programlarının,
söylemlerinin birden bire hiç yokmuş gibi unutulması da kimsenin dikkatini
çekmedi.
İOFC’nin Türkiye’de ve bildiğimiz kadarıyla dünya ülkelerinde doğrudan bir
temsilciliği yok ancak bütün ülkelerde kendi dokusu içerisinde İOFC’nin
amaçlarına paralel davranışlar sergileyen birçok dernek ve vakıf var. Bu dernek
ve Vakıfları tanıyabilmek için faaliyetlerini takip etmek ve yılda yurt dışında
yabancı partnerlerle kaç organizasyon düzenlediklerini, yurt dışında kimlerle
temas kurup herhangi bir fon adı altında üyelerini eğitime götürüp
götürmediklerini kontrol etmek yeterli.
Bununla birlikte CAUX toplantılarında dünyanın yaşadığı veya yaşayacağı
bütün krizleri masaya yatıran organizasyonun bu huyundan vazgeçmeyeceğini de
hatırlayarak uluslar üstü makbul toplantılara kulak kesilmek de gerekebilir.
Belki de dünya ekonomik forumu (DAVOS) bu yapının kontrolünde gerçekleştirilen
planlı bir organizasyondur. Yine dünyanın bütün krizlerinin ve geleceğinin
masaya yatırıldığı Bilderberg toplantıları Mutlak Doğruluk, Mutlak Temizlik,
Mutlak Diğerkâmlık ve Mutlak Sevgi prensipleri için düzenleniyor da olabilir!
1-) https://www.hurriyet.com.tr/endise-verici-nufuza-sahip-bir-cemaat-in-hik-yesi-11514084
2-) Manevi Silahlanma. Dr. Ekrem TOK. Syf. 10. Manevi Cihazlanma Cemiyeti
Neşriyatı
3-) A.g.e. Syf. 15.
4-) A.g.e. Syf. 15.
5-) A.g.e. Syf. 16.
6-) A.g.e. Syf. 33
7-) A.g.e. Syf. 27
8-) https://www.medyamit.com/derin-haber/masonlar-nurculari-nasil-kullandi/1937
9-) http://www.ilahinizamvekainat.com/Bedri-Ruhselman-Kimdir.php
10-) https://tr.wikipedia.org/wiki/Bedri_Ruhselman
11-) http://www.iofc.org/node/8179
12-) http://www.iofc.org/arab-spring-lessons-from-lebanon
http://www.iofc.org/node/4132
13-) http://www.iofc.org/true-egyptian-revolutionaries
http://www.iofc.org/dialogue-on-democracy-india
(https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-dinle-degisik-iliskiler-8-manevi-silahlanma-cemiyeti-2531)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder