29 Ocak 2009 Perşembe

27 Ocak 2009 Salı

mitingini sevdiğimin sendikası!




yazıp yazmamakta tereddüt ettim.
ne gereği var, hem kime ne faydası olacak diye düşündüm.
içim içimi kemirdi, dayanamadım.
yazmamak daha kötü diye düşündüm.
ortada bir ayıp varsa ve ayıpta ısrar sözkonusu ise utanması gereken ben değildim dedim kendime.
işte böyleyken böyle...


israil terör örgütünün saldırıları devam ediyor, içimiz yanıyor.
bir kaç eylem yapılmış ankarada soğumamışız.
sokaktaki insan gereği gibi itibar etmiyor eylemlere.
telekom maçı iptal edilirken bin kişi kadardık, israil elçiliği önünde daha az. mısır elçiliği kalabalıktı birkaçbin kişi...
hepsi bu.
mcdonalds önünde yaptığımız eylem, ilk gece israil elçiliği önü...
istediğimiz gibi değildi.
istiyorduk memuruyla, işçisiyle öğrencisiyle ev hanımıyla insanlar dökülsün sokaklara.
sonra duyduk ki; memursen, AGD, hakiş, müsiad ve mazlumder ortak bir miting yapacaklar sıhhiye'de.
biz beyaz yürüyüşüde biliriz başka mitingleride!
hadi hayırlısı dedik.
halid meşal i konuşturmak istiyordu mazlumder...
ihh'dan ümit sönmez vasıtasıyla ulaştık meşal'e, bülent yıldırım suriyedeydi muhtemelen o görüştü.
ateşkes çalışmaları sürüyor dedi meşal ağabeyimiz.
cumartesi yine görüşelim. iyi, peki.
cumartesi oldu yine ulaştık, meşal'imiz benim sözcüm orada "dr. zuhri" o varken benim telefonla konuşmam olmaz.
o katılsın diye haber gönderdi.
bir tertip komitesi vardı ortada!
onlara iletildi. memursen hayır dedi. hamas temsilcisi konuşmayacak!
rivayet o ki daha sonra filistin elçiside konuşmak istemiş, hamas filistini temsil edemezmiş.
öyle demiş pabucumun elçisi!
buna da tertip komitesi izin vermemiş.
saygıdeğmez elçimiz yukarılara ulaşmış: biz konuşmayacaksak kimseler konuşmya buyurmuş!
ahmet davutoğlumuz girmiş devreye konuşturulmayacak hamas sözcüsü demiş. memursenimizin memur başkanı, geleceğimizin vekil ve bakan adayı emir komuta zinciri içerisinde emir telakki etmiş vazifeyi...
bu arada zuhri ankaraya gelmiş, yaralı hemşerilerini ziyaret etmiş, yanık nedeniyle gataya sevkedilen bir hastayı görmek istmiş.
askeri hastanemiz içeri dahi almamış hamas hükümetinin sözcüsünü!
zuhriye mahcup bir edayla konuşturulmayacağı söylenmiş...
hamas sözcüsü miting devam ederken istanbula dönmüş.

olan olmuş herneyse diyecekken duyulmuş mesele.
organizasyon komitesi adına ahmet kaytan adlı bir şahıs açıklama yapmış söylentilerin doğru olmadığını, mitingin daha önceden belirlenen program çerçevesinde yapıldığını ve hamas sözcüsünün konuşturulmaması gibi bir durumun gerçekleşmediğini söylemiş.
açıklama düzenleme komitesi adına yapılmış ama düzenleme komitesinin komite adına yapılan bu açıklamadan haberi yokmuş!

şimdi bekleyip göreceğiz...
bakalım bu miting, bakalım gazzede akan kan içimizden kimleri milletvekili ve bakan yapacak!

23 Ocak 2009 Cuma

Her Fırsatta Hamas Düşmanlığı


"Antisemitizme sıfır tahammül" adlı bir bildiri dört yıl önce imzaya açılmış, bana da gönderilmişti. İmzalamamıştım. Benzer bir bildiri, önce "Savaş Bahane, Antisemitizm Her Yerde", sonra adı değiştirilerek "Her Fırsatta Antisemitizm" başlığıyla bu ay imzaya açıldı. Yine imzalamadım.

Kimileri açısından bu bildirileri imzalamayı reddetmem doğal. İsrail devletinin politikalarını eleştirmeye cüret ettiğim için zaten Yahudiliğim kuşkulu ve antisemitistliğim tescilli.

Oysa, antisemitistliği şimdilik bir kenara bırakalım, ama Yahudi olduğumdan hiç kuşku yok. Baba tarafımın Polonyalı haham ve dişçiler, anne tarafımın ise 500 yıl önce İspanya'dan gelip İzmir civarlarına yerleşen palamut tüccarları olduğu kesin. Ve bu haham, dişçi ve tüccarların bir Müslüman veya Hıristiyan ile sevişmediklerinden, sevişmek bir yana dursun, yan gözle bile bakmadıklarından eminim. İsteseler de zor olurdu çünkü. Kısacası, safkan Yahudi olduğum kesin.

YAHUDİLERİN YAPTIKLARI

Önemi var mı bunun? Benim için hiç yok. Ama iki grup çok önemsiyor bunu. Biri dindar Müslümanlar, diğeri Siyonist Yahudiler.

İsrail ne zaman bir katliam gerçekleştirse, Müslüman medya benimle ilgilenmeye başlar, televizyonlara söyleşilere davet edilirim. Şunu anlatmaya çalışırım: Siz dünyayı dinî kavramlarla açıklamaya çalıştığınız için, bana baktığınızda "bir Yahudi" görüyorsunuz, söylediklerimi "bir Yahudi'nin sözleri" olarak yorumluyorsunuz. Oysa benim Yahudi olmamın konuyla alakası yok. Yahudi bir ailenin oğlu olmanın benim hayatımda önemi ve anlamı yok. Bu söylediklerimi sosyalist olduğum için söylüyorum, Yahudi olduğum için değil.

Ve şöyle devam ediyorum: Siz İsrail'in yaptıklarını "Yahudilerin yaptıkları" olarak anlıyorsunuz. Oysa, İsrail Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı Yahudi değil de Budist olsaydı, olanlar yine olacaktı, çünkü olanların dinle alakası yok. Filistin'in başına gelenleri dinsel nedenlerde ararsanız, olanları anlayamazsınız. Emperyalizmi anlamadan, Amerika'nın bölgedeki çıkarlarını görmeden, İsrail ile Amerika'nın karşılıklı çıkar ilişkilerini ve İsrail'in jandarmalık görevini kavramadan, Ortadoğu'yu anlamak mümkün değildir.

İSLAMO-NAZİ

Müslüman televizyon kanallarının izleyicileri bu dediklerim hakkında ne düşünür, bilmem. Ama ne dersem diyeyim, çoğunluğunun beni bir Yahudi olarak dinlediğinden kuşkum yok. Bu nedenledir ki, dediklerim ilgilerini çekiyor. "Allah Allah," diye düşünüyorlar, "bir Yahudi nasıl olur da İsrail'i eleştirir!"

Bunu bir de Siyonistler böyle düşünür. Şöyle bir mesaj aldım örneğin: "Yazdıklarınız, Yahudi olduğunuz halde İsrail'i reddettiğiniz için, 'ilginçlik' olarak dikkati çekiyor. Siz böyle 'egzantrik' olmaktan galiba zevk alıyorsunuz, egonuzu tatmin ediyorsunuz". Ve şöyle: "Yahudilerin tarihi hakkında fikir sahibi olmadığınız, düşüncelerinizi İsrail'e düşman kaynaklardan oluşturduğunuz belli oluyor. Senelerdir öğrenmek de istemiyorsunuz". Bunlar kibar olanlar. Bana, "Hamas orospusu", "embesil serseri" ve "İslamo-Nazi" sıfatlarıyla hitap eden mesajları alıntılamayayım. Hepsinin hemfikir olduğu konu, benim "self-hater" (kendi kendinden nefret eden) biri olduğum yönünde.

Kibarlık, kabalık önemli değil. Önemli olan "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi. Bir insanın Yahudi olması, bin 300 kişinin katledilmesi karşısında sevinç duymasını mı gerektirir? Bin bir dereden su getirerek, güvenlikten, Hamas'tan, terörizmden söz ederek katliamı haklı göstermeyi mi icap ettirir?

Sanmıyorum. Hangi kıstası kullanırsak kullanalım, ister hukuksal veya etik, ister siyasi veya ahlaki, bir şey yanlışsa, yargıda bulunan kişinin kimliğinden bağımsız olarak yanlıştır. Etnik veya dinsel kimlik, ne yanlışı doğru hale getirir, ne doğruyu yanlış yapar. Almanlar veya Hutular yaptığında yanlış olan bir şey, ben Yahudi olduğum için, Yahudiler yaptığında doğru oluveremez.

Dolayısıyla, "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi tümüyle anlamsızdır. İsrail Devleti'nin yaptıkları benim "hallerimden" bağımsız olarak yanlıştır. İsrail'i eleştirmek için antisemitist, "self-hater" veya "Hamas orospusu" olmak gerekmez. Haksızlığa, adaletsizliğe ve savaşa karşı olmak (ve her durumda karşı olmak) yeterlidir.

Madem ki Filistin hakkındaki düşüncelerim antisemitizmden değil, hakkaniyet duygumdan ve siyasi görüşlerimden kaynaklanıyor, antisemitizm bildirilerini niye imzalamadım o zaman?

BİLDİRİ NEYİ AMAÇLIYOR

İlk bildiriyi, içinde şu cümle yer aldığı için imzalamadım: "Türkiye'de şimdiye kadar hiçbir konuda bir araya gelememiş kesimler, özellikle Irak krizinin patlak vermesiyle başlayan süreçte, İsrail devleti karşıtlığı temelinde ve benzeri görülmemiş genişlikte bir koalisyonda toplanabildi. Yahudilere duydukları düşmanlığı İsrail'in varlığında cisimleştiren İslamcı kesim, alanları 'Irak'ta savaşa hayır' sloganlarıyla yürüyen geniş bir sol kitleyle birlikte doldurdu".

İkincisini ise şu cümle nedeniyle: "Çünkü bu savaşa karşı çıkma 'hassasiyeti' gösterenlerin çoğunun ne yazılarında ne eylemlerinde savaşın diğer müsebbibi Hamas'a dair ne bir itiraz ne bir bilgi görülmüyor".

Antisemitizme karşı çıkan bir bildiri, Irak savaşına karşı çıkanları niye küçük görüyor? Solcularla Müslümanların ortak bir amaç için aynı gösterilere katılmaları niye sorgulanıyor? Gazze'de olanlara karşı çıkanların hassasiyeti niye tırnak içine alınıyor? En önemlisi, Gazze'de bin 300 kişinin öldürülmesini Hamas'ın attığı birkaç rokete bağlayan İsrail propagandası niye kabul ediliyor? Ne gerek var bunlara? Antisemitizmi kınamakla ne alakası var bunların?

Bu cümlelerin yazılmasına yol açan anlayışı Taraf gazetesinde (16 Ocak 2009) ikinci bildiriyi savunan Ayşe Günaysu açıkça belirtmiş:

"Sol muhalif çevrelerin büyük bir bölümü... safını Hamas'tan yana belirliyor... Hamas'ın Filistin'deki siyasi güçlerden yalnızca biri olduğunun, hem de faşizan bir siyasi güç olduğunun üzeri örtülmüş oluyor. İnsan sormadan edemiyor: Sol'un Hamas'la paylaştığı nedir? Kadınları recmeden, eşcinselleri katleden, çocukları 'en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider' diye yetiştiren, kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan Hamas'la ne gibi ortak değerlere sahipler? Antisemitizme karşı bildiri buna dikkat çekmek üzere yazıldı".

HAMAS'IN FAŞİZANLIĞI

Baklayı ağzından çıkardığı için Ayşe Hanım'a teşekkürler. Bildiri antizemitizme değil, Hamas'ın faşizan bir güç olduğuna dikkat çekmek üzere yazılmış!

Hamas'ı beğenip beğenmemek ne Ayşe Hanım'a kalmış, ne bana. Filistin halkı demokratik olduğu herkesçe kabul edilen bir seçimle Hamas'ı seçmiş. "Faşizan" olduğu için değil, direndiği, İsrail'e teslim olmadığı, Filistinlilerin haklarını savunmaya çalıştığı için. "Faşizan" diye demokratik seçim sonuçlarını beğenmeyince kabul etmeyene denir, özgürlük mücadelesi verenlere değil.

Ayşe Hanım ve arkadaşları, İslam düşmanlığı ve İsrail taraftarlığı yapmayan, sadece antisemitizm tehlikesine dikkat çeken bir bildiri kaleme alırlarsa, tereddüt etmeden imzalayacağım. Söz.

Roni Margulies

19 Ocak 2009 Pazartesi

Kahrolsun siyonizm, Kahrolsun israil!


18 Ocak 2009, Ankara

Kahrolsun siyonizm, Kahrolsun israil!


Dünya yirmiüç gündür göz göre göre bir halkın katledilişini seyretmektedir.
siyonist düşman; hastane, okul, sivil dinlemeksizin hiçbir ahlaki, insani ve vicdani kabule sığmayan bir barbarlıkla; çoluk- çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek ayırt etmeksizin topluca bir halkı yok etmek istemektedir.

Bu vahşet karşısında sözde çağdaş dünya sessiz kalarak, israile cesaret vermekte ve açıkça desteklemektedir. birleşmiş milletler denilen gayri meşru siyonist kurumu israile kınama dahi yayınlayamamaktadır.

Adına UNICEF denilen, birleşmiş milletler çocuklara yardım fonu birleşmiş milletlerin gayri meşru çocuğu olarak filistinde katledilen çocukları yalnızca seyretmektedir.
Batılı liderler, doğulu liderler, israil ve amerikanın çıkarları karşısında dilsiz birer şeytandır.
Burada, Ankara’da gayri meşru israil devletinin gayri meşru elçiliği bunca ahlaksızlığa, bunca barbarlığa rağmen hala durabilmekte ve bu ülke topraklarında faaliyetlerine devam edebilmektedir.

Her anlamda “gayri meşru” olan israil büyükelçisi gabby levy “persona non grata” istenmeyen adam ilan edilerek derhal ülkemizden kovulmalıdır.
israille bugüne kadar yapılan bütün askeri ve ticari anlaşmalar fesh edilmeli, israil askerlerinin Türkiye hava sahasında, Konya’da yaptığı eğitim uçuşlarına son verilmelidir.

siyonist düşmanın Filistin’e saldırısından bir hafta önce Ankara ile telaviv arasında 140 milyon dolarlık askeri anlaşma imzalanmıştır. Siyasi iktidara düşen hamasi nutuklar atmak yerine gereğini yapmak ve somut adımlar atmak olmalıdır. Bizler, karı boşayan bir bekar başbakan ve gerektiğinde bakkal yöneten bir Tayyip Erdoğan istiyoruz.

israil varolma çabalarının doğmasından bu yana hep başkasının hakları, başkasının kanı ve gözyaşları üzerinde yükselmeyi kendine metot seçmiş bir çete devlettir. Dünya tarihi israil ornegi haric, bu kadar kısa zamanda, ülkesiz topraksız bir topluluktan tüm insanlığa bunca fütursuz, umarsız kafa tutan bir çete devlet dönüşümüne şahit olmamıştır.

Filistin haritasında şu son yüzyıl içerisinde meydana gelen akılalmaz değişiklikler bu çete devletin tıpkı bir belalı hastalık gibi, nasıl yayıldığını nasıl alanını genişlettiğini en güzel şekilde göstermektedir. Aynı gösterge bir şeyin daha işaretidir. Filistin’de son yüzyılda doğmuş olmak bu çete devletin saldırma ve öldürme güdüsünü tetiklemek için tek başına yeterli bir sebeptir.

Tarihiniz bu kadar cinayet, katliam ve yüzkarası insanlık suçu ile doluysa en büyük derdiniz tabi ki güvenlik olacaktır. Herkesi, her şeyi kendinize tehdit olarak algılamak durumunda kalacaksınız. Bir de bu algınızı din mefkuresine çok yabancı ırk üstünlüğü paranoyası ile perçinlediğiniz de işte karşınızda siyonist israil.

Çok basit ve yalın bir gerçek var ki, israil toplumu hep kesintisiz bu psikopat, paranoyak çete üyeleri tarafından yönetilmiştir. Hastane okul bombalamak, koca bir halkı koskoca bir toplama kampında yaşamaya mahkum etmek, yaşattıkları trajedinin ekranlara yansıyan utanç duyulacak görüntülerine bakarak, “ne kadar iyi iş çıkarıyoruz”, “güçlüyüz” histerisi ancak siyonist sapıklığın hasleti olabilir.

israilin dün gece tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkes siyonist düşmanın çaresizliğini, yenilmişliğini ilan etmesi anlamına gelmektedir. Yenilen sadece israil çetesi değil, aynı zamanda işbirlikçi Filistin yönetimidir. Filistin yönetimi artık gayri meşrudur ve Abbas ve adamları istifa ederek dostlarının yanına gitmelidir. siyonist düşman hiçbir askeri hedefine ulaşamamış, bu nedenle de sivil, çocuk, kadın ve ihtiyarları katletmiştir. Ateşkes ilan edilmesine rağmen Siyonist düşman askerlerinin Gazze’den çıkmayacak olması kabul edilemez. Gazze topraklarında canlı tek bir siyonist düşman askeri kalmayıncaya kadar direniş devam edecektir.

Tarih ömrü yetenlere gösterecektir ki, siyonist necaset Gazzede kendi mezarını kazmaktadır. Umut ediyor ve diliyoruz ki İslam coğrafyası yeni bir uyanışla siyonist alçaklara özlenen, beklenen, istenen darbeyi vuracaktır.

Kahrolsun gayri meşru israil terör örgütü ve kahrolsun gayri meşru siyonist necaset! Yaşasın direnen Filistin, yaşasın direnen Gazze!



Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu

17 Ocak 2009 Cumartesi

"MC DONALDS GİBİSİ YOK"!



17 Ocak Cumartesi, Ankara


"Amerika, kadim tetikçisi İsrail'le işbirliği yaparak çıkarlarına ters düşen Hamas ve Hizbullah gibi Ortadoğu ve Müslüman halkların direniş sembolü olan toplumsal muhalefeti çökertmek için yaklaşık 2 yıl önce Hizbullah'ı vurdurmuş şimdi ise Hamas'ı vurdurmaktadır.

Bu ahlaksız tek taraflı savaşın her türlü finansmanı ABD bütçesinden ve başta ABD'li şirketler olmak üzere İngiliz firmalarından karşılanmaktadır. Bugün gazzede yaşanan vahşet, basit bir siyonist saldırı olarak tariflenemez. Yaşanmakta olan barbarlık küresel emperyalizmin yeni mevzi kazanmak ve mevzilerini muhafaza etmek girişiminden başka bir şey değildir.

Zira siyonizm bir din veya dinsel algı değil, küresel emperyalizmin küçük bir taşeronudur.

Büyük Ortadoğu projesi bize sunulduğu gibi bir barış projesi değildir Bu proje yeryüzünde Amerikan emperyalizmine direnen birkaç güçlü ülke ve hareketi yok etme hareketidir.

Şu anda Gazze'de yaşanan katliamda siyonistler hiçbir kurala tabi olmadan insanları değil aslında insanlığı ateşe atmaktadır.

Direniş göstermiştir ki siyonist İsrail'in yenilmezliği sadece bir masaldan ibarettir. 22 Gündür Gazze'ye giremeyen siyonist düşman her alanda yenilmiştir, yenilmeye devam etmektedir.

Emperyalist barbarların tanrısı kapitaldir ve onlar kapitale taparlar! Onları terbiye etmenin en kolay yolu mallarını almamak ve boykot etmektir.

Küresel emperyalizm bir ülkeyi ele geçirmeden önce hamburger ve kolası ile girer. McDonald's ve Cocacola küresel emperyalizmin en etkin silahlarının başında gelir. Her iki firmada karının bir bölümünü siyonist rejimin çıkarları için, siyonist rejimin, çocukları, masum insanları katletmesi için ayırmaktadır.

siyonist AIPAC çeteleri vasıtasıyla toplanan hasılat israil çıkarları için kullanılmaktadır. Tükettiğimiz her McDonald's ve Cocacola israil ve amerikan çıkarları için filistine mermi ve bomba olarak dönmektedir.

Bizler Filistin dostları olarak Filistinlilere yönelik soykırıma tükettiklerimizle destek olmayacağız. Bizler tükettiklerimizle Filistinli, Gazzeli kardeşlerimize kurşun sıkmayacağız.

Vicdan sahibi, bütün duyarlı bireyleri Cocacola ve McDonald's tüketmemeye çağırıyoruz.

Kahrolsun israil.

Kahrolsun McDonald's

Kahrolsun Cocacola.

Yaşasın Filistin direnişimiz…


FİLİSTİN DOSTLARI adına Üstün BOL

16 Ocak 2009 Cuma

aklı ve kalbi olanlar için...





Kamuoyunda adı İslamcı! Diye anılan gazetelerde, yazarçizer takımı arasından "Hamas’ta ateşkesi bozmasaydı kardeşim", "Acaba hiç direniş gösterilmeseydi daha mı iyi olurdu" diyen sağcı kalemşorlar çıkabiliyor. Solcular okusun ama sağcılar iki kere okusun...

Bilgi kirlenmişse herşey bitmiştir.
Dezenformasyonun din haline geldiği, eline kalem alan herkesin yazar diye piyasa yaptığı bir ülkede, dünyada hakikat'e ve hakikat'in kutsallığına olan ihtiyaç hızla artıyor.
Daha direnişin, cihad'ın aşamalarından bihaber olan kimi kalemşorlar hadleri olmadığı, bilgileri olmadığı halde sanki bir merkezden yönetiliyormuş gibi aynı anda kalemlerine sarıldılar.
Hepsinin ağzında aynı sakız, hepsinde aynı ilkel jargon.
"Ateşkesi Hamas bozdu, yaşananların sorumlusu Hamas",
"Hamas terörist bir örgüttür",
"60 Yıldır direnildi de ne oldu, acaba direnmek yerine diyalog yolu seçilseydi şimdikinden daha mı kötü olurdu.",
"Antisemitizm tırmanıyor"...

Aynı merkezden, aynı propaganda yayılıyor zihinlerimize.. Ve bu kirliliğin sağcısı, solcusu, ergenekoncusu yok! Sağcı kafayla solcu kafa, ergenekoncuyla, dinci! Kafa milim sekmiyor.
Şimdi siz tesadüf diyeceksiniz.
Bende size hadi oradan diyeceğim...

Özgür ülke'nin özgür hocası Fikret Başkaya bakın süreci nasıl açıklamış.
Hem de onca solcunun, sağcının, dincinin kafasına vura vura...
Solcuların ve sağcıların cehaleti kabul edilebilir birşeydir..
Ancak kendini Kudüs’le, Filistin’le hemhal ettiğini, Kudus’ün Gazze’nin yüreğinde bir sızı olduğunu iddia eden dincilerin cehaleti sirkatin söylemekten ibarettir...
Buyur Fikret hoca, söz senin...
Aklı ve kalbi olanlar için...

üstün bol




Kanla Beslenen Siyonist Devlet
Fikret Başkaya


Siyonist İsrail devletinin yaptığı her katliamın ardından tepkiler yükseliyor. Gösteriler, yürüyüşler yapılıyor, İsrail ve Amerikan bayrakları yakılıyor. İsrail'in koşulsuz destekçileri ABD ve Avrupa lânetleniyor, insanlar Filistin'de ölenler, yaralananlar, evleri yıkılıp aç, susuz, çaresiz kalanlar için ağlıyor... "Konunun uzmanı" medya yorumcuları ve gazetelerin köşe yazarları siyonizmden, koloniyalizmden, emperyalizmden hiç söz etmeden saatlerce konuşup, sayfalarca yazıyor... Televizyon stüdyolarına davet edilen "seçkin dış politika dehaları" neden sorusunu yok sayıp, nasılla idare ediyor ve derin tahliller yapıyor... Ve İsrail'in saldırıları daha da yoğunlaşarak devam ediyor. Her saldırı, her katliam, her yıkım sanki bir ilkmiş gibi algılanıyor ve öncekileri unutturuyor. Bu tepkiler haklı, insânî ve yerinde lâkin kınamak, lânetlemek, üzüntü duymak, ağlamak, hicâb duymak, Filistin halkının yüzyıllık trajedisine son vermeye yetmiyor, çekilen acılara dermân olmuyor, olması mümkün değil. Spinoza, gül, ağla ama anla[1] demiştir. Zira, anlamak aşmaktır. Filistin halkının binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklar neden ve nasıl sömürgeleştirildi? Filistin'in Müslüman-Arap halkı neden topraklarından kovuldu? Neden Filistin'de Ürdün'de Suriye'de, Lübnan'da Mısırda mülteci kamplarında yaşıyor ve neden kesintisiz terör, katliam ve vahşete maruz kalıyor? Siyonist devlet ne menem birşeydir, varlık nedeni ve misyonu nedir? Neden sömürgeci/emperyalist ülkeler [ABD, AB ve uzantıları] İsrail'in katliamlarını sadece desteklemekle kalmıyor üstelik onu özendiriyor? Türkiye'de insanlar siyonist vahşetten büyük utanç ve ızdırap duyar katliamları lânetleyip, mahkum ederken TC ne yaptı, ne yapıyor? Hükümet çevrelerinden yapılan açıklamalar ne anlama geliyor. Türkiye'de kaç kişinin İsrail/ Türkiye arasındaki "stratejik ittifaktan" haberi var? Onyıllardır onuru için mücadele ederken, insanlığın insanlığını da test eden, insanlık suçunu ve ayıbı yüze vuran Filistin halkının dramı nasıl sona erebilir?

Siyonizm, ırkçı/şoven bir ideoloji ve politik bir harekettir. Sanıldığı ve iddia edildiği gibi dinle, Yahudilikle ilgili değildir, dolayısıyla Yahudi çoğunluğunu temsil ve angaje etmiyor. Seçilmiş halk, vaadedilmiş topraklar, vb. gibi bir dizi dinî efsane ve ideolojik söyleme dayanıyor. Kutsal metinlere yapılan gönderme, Hristiyanları ve Yahudileri aldatmayı, onların gözünde koloniyalist/emperyalist yayılmayı, etnik temizliği, katliamları 'meşrulaştırma', 'kabullendirme' amaçlı ideolojik bir manipülasyondan başka birşey değildir. Irkçı bir ideoloji olan siyonizm, doğası gereği yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir ve başka halklarla bir arada yaşaması bu yüzden mümkün değildir. Filistin halkına yönelik sürekli saldırının, katliamların ve etnik temizliğin gerisinde, siyonizmin bu inkârcı/dışlayıcı/yok sayıcı/yok edici niteliği yatmaktadır. Dünyanın dört-bir yanına dağılmış Yahudileri bir ülkede toplama projesinin gerisinde, başta İngilizler olmak üzere Sömürgeci/emperyalist güçler ve onların çıkarları vardı. Başka türlü ifade etmek gerekirse, siyonizm, emperyalist amaçlar için araçlaştırılmış, ırkçı/yayılmacı bir politik harekettir. Siyonist rejimin tüm katliamları 'öz-savunma', 'meşru müdafaa', siyonizme yönelik eleştiri anti-semitizm, siyonizme karşı direniş de terör sayılıyor. Böylece siyonist İdeoloji ve hareket hem bir tür 'dokunulmazlık' kazanıyor hem de ideolojik terör estirme olanağı elde ediyor. Siyonizm düşmansız yaşayamaz ve eğer gerekirse mutlaka sanal bir düşman yaratır. Siyonistler Hitlerin iktidara geldiği günden emperyalist savaşın sonuna kadar Nazilerin en büyük müttefiki ve destekçisiydi... Irkçı Nazilerle, ırkçı siyonistlerin çıkar ortaklığı söz konusuydu. Zira, Aryen ırkın temizliğini öncelikli amaç olarak gören ve saf Almanların [âri ırkın] egemen olduğu bir dünya kurmak isteyen Naziler, başta Yadudiler olmak üzere "kirli ırklardan" kurtulmak, Yahudileri Almanya'dan atmak istiyorlardı. Filistin"de bir devlet kurmak isteyen ve kendilerini seçilmiş halk sayan ırkçı siyonistler de Alman Yahudilerinin göçertilmesi için her yolu deniyorlardı. Oysa Hitler iktidara geldiğinde siyonist harekete katılan Alman Yahudilerin oranı sadece %5 civarındaydı... %95'i dinlerine, kültürlerine sahip çıkarak Almanya'da yaşamaktan, orada kalarak sivil hakları için mücadele etmekten yanaydı... Yazar ve gazeteci, siyonizmin önde gelen liderlerinden Theodore Herlz boşuna: "Anti-semitler [Yahudi düşmanları] bizim en iyi müttefiklerimiz olacak" dememişti.

Filistin'de gerçekleştirilen etnik temizlik, sürgün ve sürekli devlet terörü, bir dizi yalan, hurafe ve ideolojik söylemle de desteklendi. Birincisi, Filistinlilerin gönüllü olarak yurtlarını terkettikleri yalanıdır. İkincisi, halksız bir toprak, toprağı olmayan bir halk için sloganıyla ifade edilendir. Üçüncüsü, siyonist İsrail devletinin kuruluşunun uygarlaştırıcı bir girişim olduğu; Dördüncüsü, Filistin halkına yakıştırılan sıfatlarla ilgilidir, buna göre Araplar: " ilkel, terkedilmiş, yağmacı, talancı, haydut, soyguncu, hileci, yakıp/yıkan, Yahudileri terörize eden, vb. bir topluluktur... Kendi dışındakini bu şekilde tanımlamak her zaman sömürgeciliğin vazgeçilmez/değişmez kuralıdır... İşte bu yüzden Filistinliler mutlaka Filistin'den atılmalıydılar... Beşincisi de, siyonist devletin Yahudilerin Arap tehdidine karşı yürüttükleri soylu bir kurtuluş savaşı sonucu kurulduğu safsatasıdır. Filistinlilerin gönüllü olarak yurtlarını terkettikleri iddiası siyonistlerin bir uydurmasıydı, dolayısıyla üzerinde durmaya gerek yok. Halksız bir toprak... söylemine gelince, Filistin toprakları siyonistler tarafından sömürgeleştirilmediği dönemde, bölge Osmanlı İmparatorluğundan koparılıp, İngiltere'nin mandası altına girdiği 1917 yılında orada %98'i Müslüman olmak üzere 1 milyondan fazla insan yaşamaktaydı. Geri kalan %2'yi de Hristiyan ve Yahudi azınlıklar oluşturuyordu. Görece refah içinde yaşayan bir halk söz konusuydu. Şimdilerde Lübnan, Suriye, Ürdün, Gazze ve Batı Şeria'daki kamplarda yaşayan mülteci nüfus 4 milyon civarındadır. Mülteci kamplarındaki bu 4 milyonluk nüfus, Siyonist devletin kuruluşunun ilan edildiği 14 Mayıs 1948 öncesi ve hemen sonrasında yurtlarından kovulan 800 bin Filistinlinin çocuklarıdır... Fakat İsrailli siyonist resmi tarihçilere göre, söz konusu 800 bin nüfus, Arap devletlerinin çağrısı üzerine ülkelerini terkettiler... Siz hiç davet üzerine öz-yurdunu terkeden bir halk biliyor musunuz? Oysa tam tersi söz konusuydu, Filistinliler kendilerine dayatılan savaşın ve katliamların sonucunda vatanlarından sürüldüler... Filistin devletinin bir "ulusal kurtuluş savaşı" sonucu kurulduğu yakıştırmasına gelince: Böyle iddia her halde kara mizah alanını ilgilendirebilir...

Sömürgeci/emperyalist Avrupalılar tarafından 'Orta-Doğu' denilen bölge, koloniyalist dönemde hep jeostratejik bir öneme sahip oldu. Fakat sadece koloniyalist kapitalist dönemde değil, tarih boyunca da hegemonya emelleri olan tüm güçlerin gözlerini bu bölgeye dikmeleri boşuna değildir. İngilizlerin Orta-Doğu'da bir Avrupa devleti kurma projesi, daha 1840'lı yıllarda kimi İngiliz dergilerinde yazılmaktaydı. Siyonizmin 'ruhanî babası" sayılan Theodore Herzl [1860–1904]. Ünlü İngiliz sömürgecilik teorisyeni ve mimarı Cecil Rhodes'a sunduğu siyonist programıyla ilgili olarak: " Mâlum olduğu üzere, benim programım sömürgeci [colonial] bir programdır. Sizden siyonist projeyi desteklemek üzere ağırlığınızı koymanızı istiyorum." diyordu. 1895 de yayınlanan Yahudi Devleti adlı kitabında da: "orada [Filistin– F.B.] Asya'ya karşı Avrupa için bir siper oluşturacağız, orada barbarlığa karşı uygarlığın ileri karakolu olacağız." diyor. Aslında Siyonist devlet demek, Orta-Doğu'daki 'Batı devleti' demektir. Başka türlü ifade edersek, Müslüman-Arap toprağındaki Siyonist İsrail, emperyalizmin/koloniyalizmin o bölgeye taşmış bir uzantısıdır. Siyonist İsrail Devleti demek, Orta-Doğu'daki ABD, AB ve uzantıları demektir. Siyonist rejim emperyalist çıkarlar için vazgeçilmez olduğu için koşulsuz destekleniyor. Bu gerçeği yok sayarak yapılan tahliller, ancak o tahlilleri yapanları ve ahmakları aldatmaya yarayabilir. Koloniyalizm ve emperyalizm kavramları kullanılmadan yapılan ve yapılacak tahlillerin bir kıymet-i harbiyesi olması mümkün değildir. Siyonist rejim sürekli bir çatışma, savaş, terör ve şiddet sarmalı yaratarak, Arap Birliğinin gerçekleşmesini engelliyor, bölge haklarının kendi ayakları üstünde durmasına imkân vermiyor, demokratikleşmenin önünü kapatıyor, bu arada çürümüş, emperyalizmin uşağı otokratik Arap rejimlerinin iktidarına süreklilik kazandırıyor ve bölgeyi saldırıya açık hale getiriyor, vb. Statu quo bu şekilde devam ettikçe emperyalizmin bölgenin kaynaklarını hoyratça yağmalaması mümkün oluyor. Bu yüzden Başta ABD olmak üzere, Avrupa ve uzantılarının Siyonist rejime verdiği desteği, sadece Siyonist lobilerin marifeti saymak büyük bir yanılgıdır. Son tahlilde Siyonist lobilerin varlığı emperyalizmden bağımsız değil. Siyonist devletin destekçileriyle Siyonist lobilerin gerisindekiler aynı odaklar. Eğer herhangi bir şekilde Siyonist İsrail Devleti emperyalizmin çıkarları açısından zararlı hale gelirse, kendisinden bekleneni veremez hale gelirse, anında siyonist lobilerin esamesi de okunmaz hale gelir. Bu yüzden Siyonist devletin varlığı, sürekli çatışma, savaş, şiddet, etnik temizlik, koloniyal yayılma olmadan mümkün değil. [Zira, efsanede Nil'den Fırat'a uzanan bölgenin vaadedilmiş topraklar olduğu söyleniyor ki, bu daha fethedilecek çok toprak var demek...]. İşte bu yüzden Siyonist rejim kanla beslenen bir rejimdir. Varlık nedenini her seferinde daha çok öldürmeye, kan dökmeye, yakıp/yıkmaya, tahrip etmeye, ortalığa terör ve korku salmaya borçlu tuhaf bir rejimdir. Canlıların su ile beslendikleri bilinir, sanki Siyonist rejim bir istisna ve kanla besleniyor. Velhasıl Tuhaf bir ölme/öldürme sarmalı... Durum böyleyken soruyu sorulması gerektiği gibi sormak gerekir. Naif, hanyayı/konyayı bilmekten aciz kimileri, neden ABD, Avrupa ve Birleşmiş Milletler [BM] Siyonist rejimi durdurmak için harekete geçmiyor diye yakınıyor, hayıflanıyor... Eğer siyonist İsrail devletinin ABD ve Avrupa olduğunu bilselerdi, bu tür hezeyanlara ve kuruntulara da kapılmazlardı. Siyonist rejimin neden teknoloji harikası yeni silahları Filistinli kadınlar ve çocuklar üzerinde denediğini de bilirlerdi... BM'ye gelince, söz konusu örgüt İkinci emperyalistler arası savaş sonrasında oluşturulan emperyalist statu quo yu sürdürmek üzere başta ABD olmak üzere emperyalist güçler tarafından oluşturulmuş bir örgüttür. Bu örgütün asıl misyonu, kimi soylu, evrensel, hümanist kavramlara gönderme yaparak ve bazı insancıl denilen [sözde uluslararası] örgütleri de [işte FAO, WHO, UNICEF, UNESCO, vb] araçlaştırarak, ideolojik mistifikasyon yaratmak, ortalama insanı aldatmaktır. Emperyalizmin çıkarlarının bekçiliğini yapmak, yanılsama yaratmak üzere oluşturulmuş bir örgütten Filistin halkı lehine birşeyler beklemek birşeyi olmadığı yerde aramak değil midir? Bir de hayli zamandır dillendirilen bir uluslararası toplum söylemi var. Şu uluslararası toplum denilen ne menem birşey ve kimlerden oluşuyor? Bu 'topluma' kimler dahil dersiniz? Mesela Nijerya, Suriye, Kolombiya, Tayland, v.b. de dahil mi? Aslında uluslararası toplum denilen kolektif emperyalizmin öteki adı, şu bildik ABD, Batı Avrupa ve uzantılarından başkası değil... Bu söylemin de ideolojik bulanıklık yaratmak üzere peydahlandığında şüphe yok...

Türkiye kuruluşunun hemen ardından Siyonist devleti tanıyan [28 Mart 1949] ilk Müslüman ülkeydi. O zamandan beri ne zaman Müslüman-Araplarla emperyalistler arasında bir çatışma çıksa, hep Batılıların safında yer aldı. Sırtını Arap ulusuna, yüzünü emperyalizme çevirdi. Hem bir Batı uydusu ve NATO müttefiki olup, hem de bu tür çatışmalarda emperyalizm karşıtı bir politik duruş sergilemek zaten mümkün değildir. ABD'den "yardım" almak, ancak siyonist rejimle iyi geçinmekle mümkündür. Aradan geçen 60 yılda 'garp cephesinde yeni birşey yok'... Emperyalizme karşı çıkmadan Siyonist rejimin vahşetine ve aşırılıklarına karşı çıkılamayacağına göre! Üstelik bu utanç verici 'tercihi' Türkiye'nin 'milli çıkarları' gerekçesinin arkasına gizlenerek savunuyorlar ve bir 'diplomatik başarı' olarak da sunmaya çalışıyorlar... Bu yazıda 'milli çıkar' denilen safsataya dair açılım yapmamız mümkün değil. Sadece sınıflı bir toplumda "milli çıkar' diye birşeyin mümkün olmadığını, olamayacağını, bu tür söylemlerin birer egemen ideoloji kategorisi olduğunu söylemekle yetinelim. Öyle bir "Türkiye'nin ulusal çıkarı" ki, vahşet, etnik temizlik, katliamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalmayı haklı çıkarıyor... Sanki Filistin halkıyla İsrail arasında bir savaş varmış da, kalıcı bir barışla sorun çözülecekmiş gibi maalesef yaygın bir izlenim de yaratılmış durumdu... Oysa oradaki durum "barış" kavramıyla ifade edilebilir değil. Barış, iki devlet veya iki taraf arasındaki savaşın sonundaki bir 'uzlaşma' durumunu ifade eder. Filistin söz konusu olduğunda "barış" kavramı uygun değil. Orada koloniyalist/emperyalist bir işgal, kuşatma ve topraklarından sürülmüşlük durumu var, dolayısıyla sorunun çözümü ancak sömürgeci/emperyalist gücün oradan atılmasıyla mümkün. Velhasıl durum ancak 'ulusal kurtuluş' kelimeleriyle ifade edilebilir... Bu tür ideolojik manipülasyonlar, saldıranla saldırıya uğrayanı 'eşit statüde' görmek veya aynı zemin üzerinde saymakla ilgili... Biri sizin boğazınızı sıkmaya çalışırken korunma refleksiyle yaptıklarınız şiddet, terör gibi kelimelerle ifade edilebilir mi? Barışla ilgili olarak Romalı tarihçi Tacit, haklı olarak bir çöl yaratıyorlar sonra da ona barış diyorlar[2] [2] demişti...

Siyonist rejimin son saldırısı ve vahşet görüntüleri, insanların vicdanını yaralıyor ve haklı tepkilere neden oluyor. Elbette acil yardımları gerektiren acil bir durum söz konusu ve olabildiğince çok yardım için acilen seferber olmak öncelikli ve gerekli ama yeterli değil. Eğer sizin devletiniz Siyonist rejimin en büyük destekçilerinden biriyse, o zaman acil yardımdan başka şeyler de yapmanız gerekecektir. Eğer ağlamak, sızlamak, lânetlemek, vb. bir işe yarasaydı, [daha öncesi de olmakla birlikte] 61 yıllık işgalin, kıyımın ve barbarlığın sonunun çoktan gelmesi gerekmez miydi? Türkiye İsrail'in "stratejik müttefiki", velhasıl ikisi arasında 'derin bir uyuşma var. İttifak'ın anlamlarından biri de uyuşmadır ve ancak birbirlerine benzeyenler uyuşabilir... Türkiye İsrail'in en büyük silah müşterisi, İsrail'in hava kuvvetlerinin eğitiminin bir kısmı Türkiye'de gerçekleşiyor. Vücutları bombalarla paramparça olan çocukları, kadınları, Filistinli savaşçıları, her yaştan insanları öldürenlere, topraklarınızda katliam antrenmanları yapmasına karşı çıkmıyorsanız, döktüğünüz gözyaşları ne demeye gelir? Timsah gözyaşları ikiyüzlülüğü ve sahtekârlığı gizlemek için değil mi? Türkiye ile İsrail arasındaki "Güvenlik ve Gizlilik Anlaşması" ne için ve kime karşı? Fakat iki devlet arasındaki anlaşmalar sadece "Stratejik İttifak', 'Güvenlik ve Gizlilik Anlaşması" "Askerî Eğitim ve İşbirliği Anlaşmasından" ibaret değil. Onlarca alanda yapılmış onlarca anlaşma var: Turizmden telekomünikasyona, Serbest Ticaret Anlaşmasından, Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasına, vb...

Filistin halkının maruz kaldığı yüzyıllık şiddet ve vahşetten kurtulması, topraklarında onuruyla, bağımsız ve özgür yaşaması, başta Müslüman/ Arap halkları olmak üzere, Türkiye de dahil, tüm Orta-Doğu halklarının ortak yürüteceği, tutarlı, kararlı bir anti-kapitalist, anti-koloniyal, anti-emperyalist mücadeleyle mümkün. Fakat Filistin halkının kurtuluşu sadece onun kendi kurtuluşu da olmayacak, Filistin halkının gerçek anlamda kurtuluşu, aynı zamanda tüm bölge halklarının kurtuluşu da olacaktır. Bu yüzden enternasyonalist dayanışma ve işbirliği vazgeçilmezdir. Bunun için de işe öncelikle bölgenin emperyalizm tarafından araçlaştırılan, çürümüş otokratik Arap rejimlerinin iktidarına son vererek başlamak gerekiyor. Zira altedilmesi gereken düşman sadece emperyalizm değil, kaldı ki, emperyalizm iç-uzantılar olmadan hükmedemez... Velhasıl dış düşman -içdüşman özdeşliği söz konusu. Bunun için de enternasyonalist dayanışmayı ve işbirliğini bir söylem olmaktan çıkarıp, ete-kemiğe büründürmek gerekiyor. Velhasıl radikal olmak gerekiyor ki, radikal olmak demek, sorunları kökeninden ele almaktır denmiştir. Aksi halde oradaki vahşetten hepimiz sorumlu olmaktan kurtulamayız. Bu yazıyı Filistinde öldürülen çocukların anısına Hanoch Levin'den[3] bir dörtlükle bitirmek uygun düşüyor...

Sevgili baba, mezarımın üstünde durduğunda

Yaşlı ve yorgun ve çok yalnız,

Ve beni bu toprağa nasıl gömdüklerini gördüğünde

Benden seni affetmemi iste baba.

[1] Baruch Spinoza [1632-1677] 17. Yüzyılın önde gelen Hollandalı Filozof

[2] Publius Cornelius Tacitus, [MS: 55-120] Tarihçi-Filozof.

[3] Hanoch Levin [1943-1999] İsrailli şair, yazar, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni. dramaturg.

seni seviyorum Halid Meşal!




seni seviyorum Halid Meşal...
Humeyni'yi sever gibi...

seni seviyorum Halid Meşal...
Ahmet Yasin'i sevdiğim gibi.

14 Ocak 2009 Çarşamba

DARALAN VAKİTLER


Yanakları saçları gözleri yanmış
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki anlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları
Yahudi doğramış analarını
Binlerce çocuk topların betonların altında

Beyrutun gözyaşları şimdi
Kudüsün yanıbaşında
Müslümanlarsa uzakta
Sanki başka
Gelinmez bir dünyada

Acın bir vadi
Zehirli çiçekleri bir ova gibi karşımda

Gözüm baksın sadece
Ayrıntıları
Kıvrılıp kırılmış bilekleri
Kemikten yakılmış etleri
Kuma serilmiş cesetleri

Büyük ajansların yaydığı resimleri
Bir seyirci gibi görsün dursun
Bir kadın gibi ağlasın...

Beyrut yengeç kıskacında
Çoğu müslüman kafir yanında
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin

Sen filistin hokkaları doldur kanla
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun

Filistin sen işine bak kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın
Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey filistin kar kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın ...

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde

Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur

Hani ceylanların
Hani cihat marşın

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
En arka safta bile kalmadın
Cengi attın dünyaya daldın
Tezeğe konan sinekler gibi

Dönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının

Dua et
O gün henüz mahşer olmasın

A. Cahit Zarifoğlu

13 Ocak 2009 Salı

dezenformasyon ve ahmet selim...



ahmet selim diye bir genç...
zamanda yazıyor...
on gün kadar önce hamas'ın ateşkesi bozduğunu ve yaşananların
sorumlusu olduğu nevinde bir yazı yazdı.
beşerdir şaşar diye görmezden gelecektik
ama bu kez başka bir yazıyla çıktı karşımıza.

ali bulaç'ta yazısında tam bu meseleye değiniyor ve
bana öyle geliyor ki yazıyı bu gence yazıyor aslında...

bir köşecinin kendi gazetesinde yazılanları bile okumaması
veya anlamaması ilginç...
buna mukabil kimi mutlu etmeye yönelik olduğu bilinen
bu yazıyı hangi vicdani ölçütlerle kaleme aldığı
tartışılmaya devam edilecek.
bana öyle geliyor ki, neyse bunu söylemeyeceğim...

sadece şunu bilmeli ki...

şaronda senin gibi düşünüyor bay selim!
olmertte, livnide, bushta condom da...

allah şifa versin. allah kurtarsın.



ahmet selim

Mücadele nasıl olmalı?


Hasan Tahsin övgüyle ve saygıyla anılır. Niçin? Yunanlılar İzmir'e çıkarken onlara kurşun sıkmış. Peki yaptığı iş doğru muydu? Onun sıktığı kurşun, Yunanlıların bir katliam yapmasına sebep oldu. İnsan kendi hayatını fedâ edebilir; ama yaptığı bir hareketle, hamleyle; kardeşlerinin, vatandaşlarının hayatını fedâ etmek hakkına sahip değildir.

Aslen bizim tarihimizde bu tarz işler yoktur. Biz cephede savaşırız, cephede kazanırız, cephede kaybederiz. İstanbul, vaktiyle işgal edildi. Mütâreke İstanbul'u, kapkara bir hüzün manzarasıdır. O İstanbul'da, şuradan buradan onlara ateş edilmesi gibi vak'alar var mıdır? Yoktur. Süleyman Nazif'e Kara Bir Gün'ü yazdıran şartlarda bir İttihatçı çıkıp o işgal komutanını vurabilirdi. Bu işleri çok da iyi becerirlerdi. Ama bir faydası olmaz, tersine bir sürü musibetlere yol açardı. Onu yapmadılar ama, cephe direnişinin hazırlıklarını hemen başlattılar; bütün genç İttihatçı subaylar büyük mücadelenin motivasyon gücü olarak, bulundukları her yerde hemen hareketlendiler; dipten dibe direniş faaliyetini ateşlemeye ve organize etmeye yöneldiler. Halk rûhen tam hazır değildi, onlara dinamizm kazandırma yolunda halkı işlemeye başladılar. İttihatçıların büyükleri devre dışı kalmıştı ama, genç İttihatçı subaylar İzmir'in işgaliyle başlayan bir direniş heyecanını ve azmini hep canlı tuttular. Mustafa Kemal'in en büyük dayanağı onlardı.

İşgal kuvvetlerinin mensuplarına karşı suikastlar yapmak, köşe bucaktan ateş etmek, kalabalıklara sığınarak vurup kaçmak gibi eylemler hiç yoktur. Görünürde buz gibi bir sükunet vardır ama, meselâ İstanbul'un derin planında büyük bir direniş faaliyeti ve trafiği aralıksız işlemektedir. Sivil hayatın düzenini, görüntüsünü hiç bozmadan, hiçbir tahrik ve şüphe belirtisi yansıtmadan işlemektedir. Mücadele böyle olur. "Çoluk çocuk zarar görmesin, siviller zarar görmesin" hassasiyeti bir şecaat düsturudur, bir mücadele adabı ilkesidir, alt tabakaya yansıyan uzantısıyla bir yiğitlik raconudur bizde. Mesela PKK'nın yaptığı gibi çocukları, kadınları, sivil grupları kullanarak onların içinden vurup kaybolmak türünden işler bizim tarihimizde hiçbir halde ve durumda görülmemiştir.

... Filistin'deki drama ben en çok bu açıdan kahroluyorum, çocuklar rüyalarıma giriyor. Bu mücadele yıllardır devam ediyor. Değişen hiçbir şey yok. Kızmayın, düşünce konusu olarak soruyorum, hiç silah kullanılmasaydı, durum şimdikinden daha mı kötü olurdu acaba?

Amerika'yı yenmeden İsrail'i yenemezsin. Bu, somut bir gerçek. Niçin Birleşmiş Milletler pasif, Avrupa Birliği pasif? Amerika'dan dolayı. Gerçek muhatap Amerika. İran'da gelişmiş füzeler var, niçin kullanmıyor? Çünkü biliyor ki füzeler, İsrail'e yetse bile Amerika'ya yetmez. İsrail, Amerika'nın uçak gemisi! Ayrı bir devlet bile sayılmaz.

O halde, çözüm güçler dengesine Amerika'yı değişime zorlayacak farklı tavır, siyaset, iç toparlanma ve basiret ağırlıkları koymaktan geçiyor. Önce iç zaaflar giderilecek, sonra iç imkânlar akıllıca kullanılacak.İsrail'i ve Amerika'yı o roketlerle tedirgin edip hizaya getirmeye çalışmak, bunu yaparken de büyük sivil kayıplarını göze alıp insanî duyarlılıkların muhtemel tepkilerine güvenmek; mantıklı, isabetli, verimli, meşru bir yol mudur? Kendi insanlarının canları kıymetli. O roketler için, binalarını zırhlamışlar, okullarını özel biçimlere sokmuşlar, her mekân köşesine bir sığınak yapmışlar, bir psikolog ordusunu seferber edip ruh sağlıklarını takviye tedbirleri almışlar.

Peki bizim yavrular, bizim bebeler; bizim analarımız, bacılarımız, yaşlılarımız, evlerimiz, ailelerimiz bu mücadelenin bedelini ödemeye müstahaklar mı? Onları İsrail düşünmez, biz düşüneceğiz. Mücadelenin tarzını, metodunu, mâhiyetini, stratejisini, taktiğini onları öncelikle koruma kollama şartına göre belirlemek aklî ve vicdanî bir yükümlülük değil mi? İslâm ülkeleri olarak, gelirlerimizin yüzde birini Filistin halkına ayırsak, onların çileli hayatını büyük ölçüde normalleştirebiliriz. Bunu yapmayıp, "bu mücadeleyi böyle sürdürün" demek doğru mudur?






NEDEN HAMAS? ( ALİ BULAÇ)

İsrail'in son Gazze katliamıyla ilgili önemli yazılar kaleme alan Hayrettin Karaman Hoca, Yeni Şafak'taki dünkü yazısını şöyle bitiriyordu: "Hamas'ı ortadan kaldırmayı, İsrail'in istediği şartlarda küçük ve uzun vadede yok olmaya mahkûm bir 'sözde Filistin devleti'nin kurulmasını çözüm sayanlar muhatap bile alınmamalıdır."
Kişisel olarak ben de bazı yazarları artık ciddiye almamaya başladım. Çünkü "Hizbullah, İran, Hamas, İsrail.. hepsi teröre başvuruyor"; veya "İsrail katliam yapıyor, ama Hamas da tahrik etti" veya "Hamas, İran'ın bölgedeki enstrümanıdır" veya "İsrail'in yaptıklarına soykırım demeyin, Gazze'yi toplama kampı olarak tanımlamayın" diye yazanlar, ya -iyi niyetle de olsa- İsrail'in psikolojik savaş teknikleri doğrultusunda veya Filistin meselesinin özünden habersiz yazıyorlar veya adalet duygularını kaybetmiş bulunuyorlar.
27 Aralık'ta Hamas 6 ay süren ateşkesi bozmuş değildi. 19 Haziran 2008'de Mısır'ın arabulucuğuyla imzalanan ateşkese göre, İsrail 10 gün içinde kapıları açacak, Gazze üzerindeki ablukayı kaldıracaktı. İsrail buna uymadığı gibi 6 aylık süre içinde tam 132 saldırı düzenledi, 22 Filistinliyi öldürdü. Arada Gazze'den İsrail tarafına füze atıldı, ama atanlar Hamaslılar değildi, anlaşmaya taraf olmayan İslami Cihad grubundan kimselerdi. Hamas, bunları tutukladı. Hamas, Gazze'de hayat çekilemez noktaya geldiği halde, sırf uluslararası kamuoyu nezdinde anlaşmaya sadık kaldığını göstermek için sabretti. Fakat zaten İsrail saldırıya çoktandır hazırlanıyordu. Ordu sözcüsü Avi Benayahu "1,5 yıldır askerlerimiz Negev Çölü'nde saldırının tatbikatını yapıyordu." açıklamasını yaptı.
Raşid el Gannuşi, İsrail'in karşısında Filistinlilerin iki seçeneği olduğunu söylüyor: Ya açlık ve yoksunluğa mahkum olmuş olarak zillet içinde ölmeyi kabul edecekler veya şerefleriyle direnip ölecekler. El Fetih ve Arap rejimleri, çoktandır birinci seçeneği kabul etmiş bulunuyorlar, Hamas ikinci yolu tercih ediyor.
Şerefiyle ölmenin İsrail'e getirdiği maliyet, her aşamada biraz daha meşruiyet krizine düşmesi, daha çok saldırganlaşması, sivil ve çocuk katliamı yaptıkça ölümcül kabz haline girip hem kendisini hem destekçisi Amerika ve Batı'yı da büyük bir felakete doğru sürüklemesidir. Hem vicdan ve feraset sahibi Yahudiler hem Carter gibi liderler bunu dillendiriyorlar. Bu yüzden İsrail'in Hamas'a olan kini dinmiyor; çünkü değil el yapımı füze, Filistinli çocuklar ona taş attığında bile daha çok cinnet geçiriyor. Bazı yazarlar 'Kardeşim, üzerine taş atsan da psikolojisinin bozulduğunu biliyorsun, buna rağmen niçin böyle yapıyorsun?' diye Hamas'ı suçluyorlar. Filistinlilere köleliği kabul edin ve ölün diyorlar. Halbuki rahmetli Bediüzzaman, "Üzerine vahşi bir canavarın geldiğini görsen, eline geçirdiğin bir süpürge veya çalı çırpıyı bile ona karşı salla; çünkü bakarsın korkar." der. Ölüm makinesi İsrail ordusu karşısında Hamas'ın füzeleri ve taşları işte bu çalı çırpı türünden şeylerdir, gel gör ki, Bediüzzaman Hazretleri'nin dediği oluyor, canavarın korkudan ruhu derin bir sarsıntı geçiriyor.
Hamas'ın affedilemez "iki suçu daha var". İlki, İran-Hizbullah ve Hamas arasındaki yakınlaşmanın "Ortadoğu'da Sünni-Şii ekseninde yeni çatışma stratejisi" geliştirenlerin fesat planını akamete uğratmasıdır. Arap kamuoyu Filistin için kan ağlarken liderler, Şimon Peres'e "Hamas'ı bitirin" diye ricada bulunuyorlar. İran ve Hizbullah ise Hamas'ın yanında yer almak suretiyle Sünni kamuoyunda itibar kazanıyorlar. Hamas bitirilmedikçe Şii-Sünni savaşı gerçekleşemez.
İkincisi, İsrail tarafından "İslamcı terör örgütü" olarak propaganda edilen Hamas'ın demokratik yollarla seçilmesidir. Hamas demokrasi istiyor. İsrail'in ve Batı'nın kâbusu Arap ülkelerine demokrasinin gelmesidir. Hamas "kötü örnek" teşkil ediyor. Nasıl Cezayir'de seçim kazandı diye FİS 100 bin insanın hayatı pahasına silinmek istendiyse, Hamas da bütün Gazze halkı pahasına silinmek istenmektedir. Bu yüzden İsrail'in gözünde Gazze "Hamasistan"dır, katliamla cezalandırılacaktır.

12 Ocak 2009 Pazartesi

dahlan: hain, işbirlikçi, alçak...


adı: muhammed dahlan..
hain, işbirlikçi, alçak...
ittihatçı...

anne babası israil saldırılarında öldürülür.
zor bir çocukluk geçirir.
mülteci kamplarında aç ve sefil bir hayat sürer.
bütün filistinlilerle birlikte açlığı, susuzluğu,
yokluğu ve sefaleti paylaşır.
kader ortaklarını kısa süre sonra satar...

bir zamanlar sokakta israil askerlerine taş atan
dahlan gitmiştir artık.

hatırlayın israil katliama başladığı ilk günlerde
havadan bildiriler atarak filistinlileri israille
işbirliği yapmaya çağırmıştı.
bize ajanlık yapın ki hayatlarınızı bağışlayalım demişti israil!
dahlan kendini ilk satanlardandı.

dahlanın ilk gençliğinden sonra ayakları arafata yaklaşır.
ayakları yaklaştıkça yükselir dahlan.
Filistin Güvenlik Bakanıdır artık.

ensesi kalınlaşmya başlar...
puro ve viski zevki doruklardadır.
açlık ve sefaletten lüksün zirvelerine tırmanır.
kısa sürede bunca mal varlığını nasıl sağladığı hala tartışma konusudur.
filistinli müslümanlar hain der ona.
alçak, işbirlikçi...
elde ettiği bütün mal varlığı tıpkı sahibi arafat gibi
israille işbirliğinden kaynaklanmaktadır.

dahlan akıllı bir adamdır.
yaladığı kabın hakkını da elbette verecektir.

24 haziran 2003 te reuterse konusur:
"Dahlan, Reuters haber ajansına verdiği röportajda, Hamas’ın, Filistin Başbakanı Mahmud Abbas’la vardıkları karşılıklı anlayış anlaşması uyarınca, İsrail’e yönelik saldırıları durduracağını belirtti."

dahlan bu süreçte hızını alamaz.
hamasa yönelik baskı ve tutuklumalar,
tutuklananlara yönelik işkenceler devam eder.
dahlan yoldan tamamen çıkmıştır artık.

aradan zaman geçer, dahlan sahipleriyle işbirliğini sürdürür.
her kriz döneminde halkını satmaktan vazgeçmez.
mal varlığı sürekli artmaktadır.
zevklerinden asla taviz vermemektedir.

ve bugün11 ocak 2009 Der Spiegele konusur dahlan:
"Fetih lideri Muhammed Dahlan, İsrail ordusunun Hamas'a yönelik düzenlediği operasyondan memnuniyet duyduğunu söyledi. Dahlan, işgal topraklarına füze fırlatan Hamas'ın, İsrail'in düzenlediği saldırılardan ötürü sorumlu olduğunu belirtti.

Hamas liderlerinin gizlendiğini ileri süren Dahlan, Hamas liderlerinden Tevfik Cabbar ve Nazar Rayyan'ın da şehid düştüğünü görmezden gelerek, bedeli sadece Filistin halkının ödediğini ileri sürdü."


dahlan süzme ittihatçıdır.

meselenin özü bu!

FİLİSTİN SEN DELÂLSIN...


















Never forget the sacrifice of Rachel Corrie
“Olmam gereken yerdeyim anne; Filistin’deyim...”
Rachel Corrie







Kara bir gece süzülmüş üstüme

Hüzün köprüsünde saçlarıma kar yağmış

Yok artık salkım söğütler altında

Çocukların sevinç çığlıkları

Ölümü erken karşılayan çocuklar

Uykusuz bir geceyi bana bırakıp

Toprağın altına giriyorlar



Nasıl bahar derim ben kış erken gelmiş

Solmuş portakal çiçekleri

Aynalarda aynı acı

Akrepler yüzsüz

Çaresiz kelimeler

Kuşlarda Kerbela'dan bir haber

Ha Kudüs ha Hayfa

Hepsi şimdi dehşetin sığınağında







Ağlasam kim duyar sesimi

Aynı kederi yaşayan ırmaklardan başka

Güller bir daha soldu

Açılan sofralarımızda

Söylenir yeniden Meryem'in acısı

Mescid-i Aksa dedikçe

İçimde hep bir yara açılır



Hangi dağa koşsam

Önümde ölüm tuzakları

Tur-ı Sina'da sessizlik

Çölde o bildik fırtına

Yangın olur kalbimde

Çocukların çığlık sesleri

Gece biter ve söner yıldızlar

Anneler dul kalır

Evlatsız kalır Filistin'de

Yas tutar leylaklar

Kapatın pencereleri Leyla yok

Ah aşk yok insanlık yok



Nerede kalbimizi titreten çöl türküleri

Kızıla boyandı şimdi reyhanlar

Tarihin yüzü bir daha karardı

Ama geceler

Sabahın başlangıç sesidir

Bu yüzden sen

Acılar içinde büyüyen umut dağısın



Gün gelecek bahar gelecek

Büyüyecek fidanlar büyüyecek çocuklar

Kutlu bir sevda gibi içimde sen büyüyeceksin

Şimdi yüreğimde açı bir çığlık da olsan

Bahar sana da gelecek ey Filistin.



aydın ışık

11 Ocak 2009 Pazar

bu kadınlara iyi bakın...


iktidar korkunç birşeydir.
iktidar sahibi kadınlar daha korkunçtur.

allah kadınları münbit yaratmıştır.
müslüman kadınları...
insaflı kadınları..
insan kadınları yani...

bereketlidir kadınlar...


ama allah ayetlerinde soyu kesiklerden de bahseder...

"Muhakkak Biz, sana Kevser'i verdik.
Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!
Doğrusu sana kin besleyendir soyu kesik olan!"


bu iki kadına iyi bakın...
onlar soyu kesiklerdendir.

çocuk doğurmak bir kadını anne yapmaya yetmez...
çocuk doğursalar anne mi olacaklar sanki?

bu iki kadın değil anne insan sınıfına bile dahil olamaz...

allah'ın kendisine doğurganlık vermediği hanımefendiler üzülmesin...
o bir imtihandır ve mükafatı çok farklı olacaktır.

benim bahsettiğim soyu kesiklik, insan olma asgari kriterlerinden
uzak bu tür canlıların soyu kesikliğidir.

namaz kılanlarımızın sayısı çok!
kurban olarakta, gazzeli var birbuçuk milyon elimizde!

allah kahretsin....

10 Ocak 2009 Cumartesi

seriyye...


"21:00 Kudüs Seriyyeleri: İsrail savaş uçakları, Şucaiyye'de Kudüs Seriyyeleri liderlerine ait 2 evi yerle bir etti."

vahşete karşı onurlu direnişi israhaber.com sitesinden takip ettim.
okuduğum haberlerin enformatik bir bilgi olmaması için dua ettim sürekli.
inanıyorum ki bir bilgi savaşı değil bu.
hamas birlikleri bütün güçlüklere, bütün satılmışlıklara,
bütün işbirlikçi alçaklara, bütün harici ve dahili bedbahtlara karşı
akıl almaz bir mücadele sürdürüyor.

elhamdülillah.

üzerindeki bombalarla zırhlı araçların üzerine atılmak ve bedenini
kuduse feda etmek nasıl bir imanın ürünü?
bizim sıcak yataklarımızda tahayyül edebilmemiz bile imkansız.

konuştuğum üç beş filistinli var.
duyduğum her iki kelimeden biri "elhamdülillah"
insan canı yanarken tanrıya daha çok yaklaşır diyeceğim ama
bu sözler öyle bir dökülüyor ki dudaklardan...
acı çekmekle, zorda olmakla ilgili değil bu, bir bilinç hali...

gazzeden yakınlarıyla konusurken artık "kendine iyi bak",
"bizi düşünme"den sonra "çok dua et" de eklenmiş konuşmalara.
bu aslında bir daha görüşürmüyüz allah bilir demek.

allah bilir elbet, allah bilir...

seriyye den bahsedecektim size...
mücadeleyi anlamak için kavramları anlamak gerekiyor.
seriyye diyor hamaslılar birliklerine.
kudus seriyyeleri, gazze seriyyeleri...
ne demek seriyye?

peygamber efendimizin bizzat başında bulunmadığı ama kendi adına hükmetmesi için komutan atadığı askeri birlik.
herşey yeterince açık değil mi?
birliğinin adı seriyye olan bir halktan korkmak gerekir!
ben olsam korkardım, yahudi!

9 ocak

kafam 657'li olsaydı başım hiç ağrımazdı!


eğer 657'li olsaydım, hiç başım ağrımazdı mesela...
bu belkide iyi bişeydir!
kalabalıklara karışmak, kaybolmak..

ve bulunamamak için ne ıssız limandır 657!

ankara 657'li bir kenttir.
ruhu alınmıştır ankaranın.
kalbi yoktur.

varsa yoksa bir kuru bedendir, sokakta sürüklenen.
açlığı giderilen, ihtiyaçları görülen...

akılla kalp hiç yanyana görülmemiştir bu kentte.
aklı olanın kalbi yoktur,
kalbi olan akla ihtiyaç duymamıştır.

pornografiktir ankara...

görüntü budalası bir şehir, mazeret zengini!
istanbul'un leventi hiç uğramamıştır yanına,
hadi levent uğramadı van'da mı geçmez yakınlarından...

dernekleri kapalıdır akşam üzerleri,
üstelik toplantı saatinde!
dernekçilerinin cep telleri gibi.

9 Ocak 2009 Cuma

Senin Saçların Daha Güzel Gazze!


Gazze uyan geç kaldın okula. Erken yat diyorum sana. Uykunu alamıyorsun. Gazze uyan yüzünü yıka kızım.

Gazze kahvaltın hazır hala uyanmadın mı? Sütün soğuyor ama.

Gazze pazarlık yok! Tabağındakiler bitecek, az bir şey koydum zaten. Hadi kızım oyalanma okula geç kalıyorsun.

Gazze çantan hazır mı? Kitapların çantanda mı?

Annen seni bekliyor tarağı ve tokalarını al. İstediğin renkleri alabilirsin. Biraz sabret ağlama hemen. Saçların içiçe geçmiş. Açılmazsa sonra daha çok acıtır.

Gazze çıkıyoruz kızım. Derslerine dikkat et, öğretmenine iyi kulak ver. Merak etme gelirim, seni ne zaman okulda bıraktık kızım? Her zaman aynı şeyi söylüyorsun. Tamam geç kalmam. Üzerine bir şeyler giymeden bahçeye çıkma Gazze. Hava çok soğuk, hasta olursun.

İyi dersler Gazze.

**

Okul nasıl geçti kızım? Beslenme çantandakileri yedin mi Gazze?

Tamam giderken dergi alırız kızım. Ama bu sefer diğerinden alalım hep aynı dergiyi tutturuyorsun Gazze. Hem bak o kız hiç bize benzemiyor. Saçmalama kızım senin saçların daha güzel. Hem herkesin saçlarının düz ve sarı olması gerekmiyor.

Senin saçların daha güzel Gazze.

Tamam bugün birlikte okuruz kızım. Şiir de okuruz Gazze.

Gazze annene yardım edecek misin mutfakta? Tamam çorbayı sen karıştır kızım. Fazla televizyona takılmak yok ona göre. Ödev verdi mi öğretmenin? Yardım ederim kızım.

Sümeyye’lere hafta sonu gideriz Gazze. Ona da dergi alırız elbette.

**

Kızım bu saatte dışarı çıkılmaz.

Gazze onlar havai fişek değil kızım. Onlar bomba! İçeri gir kızım pencereden bakma. Gökyüzünde parlayan her şey bomba Gazze.

Misket, bombanın adı Gazze.

Bombanın adı misket.

**

Akşam erken yat Gazze olmaz mı? Üstünü açıp duruyorsun geceleri, dikkat et.
Ama ölme Gazze lütfen.

Gazze ölme…

Ölme kızım.


Tarık TUFAN

8 Ocak 2009 Perşembe

SİZDEN UTANIYORUM...





sizden utanıyorum.
çünkü şeyh Ahmet Yasin yaşasa ve
yaptıklarınızı görse sizden utanırdı.

sizki filistin meselesinde toplu katliam olmadıkça
sokağa çıkmayan duygusal canlılarsınız.
sizki filistin mücadelesini antisemit
bir savaş olarak gören az gelişmiş yaratıklarsınız.
israilin, amerikanın her eleştiriyi antisemit
geyiğiyle savuşturması sizin yüzünüzden.
sizin yüzünüzden antisemit propagandası bu kadar işlevsel.

sizden utanıyorum çünkü ırkları topluca suçlayabiliyor ve
insanların seçme hakkı olmayan konularda canlarını yakabiliyorsunuz.
insanları ermeni oldukları için aşağılayabiliyor ama kendi
ırkınıza yönelik ırkçı saldırılarda "atıl kurt" olabiliyorsunuz.

sizden utanıyorum çünkü Halid Meşal'de sizden utanıyor.

filistinde cephedeki hamaslıda sizden utanıyor.
çünkü mücadelenin ruhunu incitiyorsunuz.
annesi,babası, kızkardeşi, çocukları siyonist köpeklerce
öldürülmüş gazzelilerde sizden utanıyor.
çünkü onların islam algıları ve istikametleri sizinki gibi yalpalamıyor.
sizinki gibi "babadan olma, anadan doğma" değil onların müslümanlıkları...

sizden utananlar bu kadar değil.
muhtemelen kucağınızdaki köpekte sizden utanıyor.
inanmıyorsanız gözlerine bakın...

utanmaz olan sadece sizsiniz.

08.01.2008

7 Ocak 2009 Çarşamba

güzel yüzlü çocuklar...



















Ludwig Wittgenstein:

“Üzerinde konuşulamayan şeyler hakkında susalım.”

İnsanlığın kalk borusu: İsrail


NİHAL B. KARACA

Kapının önüne konulmuş üç boş süt şişesi gibi yan yana dizilmişler. Bir daha içemeyecekleri süte uzanırcasına aralık, kanamayacakları bir dünyaya uzanmış ağızları, üzerlerinde kanlı giysiler.

Hele o ortadaki, o evet, başı beyaz sargıyla sarılmış olan...Ölmeden önce de, zaten yaralı olan. Daha önce vurulmuş ve muhtemeldir ki hayatta kaldığı için Allah'a şükredilmiş... Bu bir film olsaydı 'sırasını savmış', aldığı yara karşılığında hayatta kalmayı hak etmiş olduğu varsayılırdı. Filmlerde çoğunlukla öyledir; bir badireden kurtulmuşsan bir anlamı vardır.

Filmlerde kader şöyle bir değip geçmiş ve yaşamana karar vermişse, bir daha geri dönüp bakmaz. En azından uzunca bir süre bakmaz. Ama İsrail öyle değil, şöyle bir değdiklerini tanıyor, geri dönüp eskaza hayatta kalmışlarsa da tarıyor. Onun için 15 dakika bile yeterince uzun. Gördünüz değil mi o resmi? Dün Zaman dahil birçok gazetede vardı; o çocuk cesetleri. Bebeklerin altındaki yaygıyı da gördünüz mü? Hani, ölü de olsalar, soğuk almasınlar diye serilmiş gibiydi. Hani ölü de olsalar, belki şehre bir Mesih gelir, canlanırlar/ zatürre olmasınlar. İleride çocukları olmaz sonra. Yekten koymayalım taşa. Böbrekler sonra, soğuğu mıknatıs gibi çeker. Hem İsrail için İsrafil vakti. Artık gücenmiş olsun da gelsin o büyük Sûr... Hasta olmasınlar. Yekten taşa koymayalım. Hazmedilmesi güç gerçekliğe dair, gerçeklik duygusunun 'insanca' yitimi. O yaygıyı seren Filistinlinin aksine, gerçekliği 'insanca' yitiremiyoruz biz.

Ne kanlı turnusol kâğıdıymış Filistin meselesi. Sapır sapır döküldü insanlığımız. Burkulkaç diye bir fizik yasası var sanki. Burkuluyor burkuluyor ve sonra bu gerçeklikle baş edemeyeceğimize karar verip kaçmayı tercih ediyoruz. Zaplayarak ya da unutarak. Çünkü etrafımız neyin 'etik' neyin 'doğru' olduğunu söyleyen, 'tabloyu doğru değerlendirmek lazım geldiğini' vazeden ve vicdanın o ilk uyanışına, dolaysız sesine çelme takmak için karışık mesaj veren 'realist'lerle dolu.

Köşe yazarlarına bakıyorum. Türkiye realist davranmıyor, Tayyip Erdoğan İsrail ile kurduğumuz diplomatik ilişkileri bozacak şekilde sert çıkıyor, oysa Arapların Filistinlileri umursadığı yok, biz neden Arap'tan çok Arapçı olacakmışız ki, diye, bla bla bla bir yığın mübtezelce fikir var. Hamas'ın yok edilmesi adına İsrail'in Gazze harekâtına Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerin verdiği zımni destek de iyi bahane oldu sonra. Kendimizi Avrupalılarla aynı rafa yerleştirme fırsatı doğdu; Oryantalist bir yerden, çok çok üstün olduğumuza inandığımız Araplara tepeden bakmak için bir imkân daha! Bölge ülkelerinin kirli işbirliğini İsrail'e göstermemiz gereken hoşgörünün eskortu haline getirmek! Gerçeklik duygusunu insanca yitiremiyoruz, evet. Bir katliama ses çıkarabilmek, bir katliam dolayısıyla öfke duyabilmek için Arap olmak/olmamak mühim bir kerterizmiş gibi. İsrail ile ilişkilerimize her halükârda dikkat buyuracakmışız efendim. Bu bir şaka olsa gerek. Onca kan akarken, 4 askerine karşı, 670 sivil Filistinliyi öldüren, öldürmeye de devam eden, demokratik seçimle gelmiş Hamas'ı, 15 aydır tek füze atmamış Hamas'ı, bölgedeki Arap ülkelerinin de desteğiyle derdest etmeye azmetmiş bulunan Siyonizm'in şahı İsrail'le ilişkilerimize dikkat etmeliymişiz.

Ben de 'realist' bir yorumsama faaliyetinde bulunmak isterim: Kimse kusura bakmasın, 'İsrail ile diplomatik ilişkiler' insanlığın önünde bariyer teşkil ettiği sürece, ortam yekten 'antisemitizm'e varan bir kan davasına kalacaktır. Hizbullah, İran ve Hamas'ın etkisinin Arap ülkelerinin de verdiği omuzla bastırılması ve bu kirli işbirliğine başta AB dahil BM'nin dahi gık diyememiş olmasının sonucu, vasat, Filistin'de ölen her bir çocuğa karşı diasporada yaşayan 4 Yahudi'nin ölümü için fetva verebilecek aşırıların söylemlerinin benimsenmesine kadar gidebilir. Yoksa sahiden, bunun olması mı isteniyor?

Bugün İsrail'e ağız dolusu küfür ediyorum. Hem görünen köy kılavuz gerektirmediği için hem de kabaran öfkem muhatabını şaşırmasın diye. Siyonist Yahudi ile sıradan-masum bir Yahudi arasındaki farkın önemi sonsuza kadar önemli kalsın diye. Bilmem anlatabildim mi?

ve yine hüzün...


B'NEİ HASHARON -TELEKOM maçındaydık.
saat 18'den 21'e kadar...
gündüz telekomu aradık bilet sorduk.
kapıların açık olacağını, biletli giriş olmayacağı söylendi.
sevindik.
salona geldiğimizde ise kapılar kapalıydı.
bilet satılmıyordu. sakallıların içeri alınmadığını öğrendik.
ne filistin atkısı, ne filistin bayrağı hiçbirşey!
cep telefonu anahtar elde taşınabilir herhangi bir şey..
herşey çıkarılma nedeniydi.
girenlerin çoğu dışarı çıkarıldı.
orada tanıştığımız bir bayan arkadaşımızla hazırladığımız
pankartları içeri sokmaya çalıştık.
olmadı.
eşim girebildi sadece içeriye, biz dışarıda kaldık.
polis salonun dolduğunu söyledi kapıları kapatırken.
oysa orada onlarca kez maç izledik.
biliyorduk ki içeri girenler 250 300 kişi idi.
o bile yetti.
maç oynanmadı.
dışarıda epeyce bir kalabalık saatlerce süren sloganlar.
sonuç israil ekibi salona ikinci kez gelemedi.
orada kahrolsun israil diye bağırırken bile bir kulağımız gazzede idi.
bir yanımız hep hüzün.

eve geldim, canım acıyor.
el cezireyi açıyorum hemen.
canım daha çok acıyor.
tebrik telefonları, tebrik e-mailleri geliyor heryerden...
iyi, güzel, hoş..
içi sizi yakar, dışı bni diyemiyorum.
sonuçta bir maç oynatılmadı sadece...
olan bitenin hepsi bu!

durde grubundan bir çocuk http://ustunbol.blogspot.com/2008/12/ey-yahudi.html
şiiri için yahudi düşmanı demiş bana.
hemde sezai karakoç'a dinci, gerici yobaz vs.
şimdi ne söyleyeyim, cevap mı vereyim.
canım sıkkın gençliğim olsa belki söylerdim bişeyler.
ne söylicem üstelik, antisemit olmadığımı mı söylemeliyim...
sezai karakoç'un ne büyük şair olduğunu mu anlatmalıyım...

yok daha neler...
hem canım sıkkın, hem işim gücüm var benim.

07.01.2008

6 Ocak 2009 Salı

yerçekimi devam ediyor...








filistinli arkadaşlarla buluştuk,
dün akşam birkaç saat beraberdik.
üç yıldır annesini görmemiş A.
S. 2 yıldır evine dönmemiş.
mısır giriş çıkışlarda sorun çıkarıyormuş, girerse çıkamıyorlarmış.

filistin elçiliği elfetihçi olmayanlara yardım etmiyormuş,
hamaslılar ne burs alabiliyormuş ne de başka bir yardım.
ama abbasın adamları, paşalar gibi yaşıyormuş…
arafattan sonra abbasta israille bilgi paylaşıyormuş.
Hamas’lıları ispiyonluyormuş israile.
yerlerini söylüyor, bazende teslim ediyormuş.
el fetihin hapishanelerinde 10 binin üzerinde Hamas’lı varmış ve işkence görüyorlarmış.
el fetih birini baskılar sonucu serbest bırakmak zorunda kalsa
israil askerleri cezaevi çıkışında tutukluyor yine hapse atıyormuş.

arafat ı yıllarca kahraman diye pazarladılar bize.
bize derken ortalama ahaliye.
büyük mücahidti ebu ammar!
işkenceci, kendi halkına zulmeden,
iktidarı için düşmanıyla yatağa girebilen bir kahraman.
ve onun çocuğu abbas ve onun çocuğu olacak diğerleri…
çıkarlarını, iktidarlarını korumak için
Hamas’lıları israilin eline teslim edecek kadar cani.
gazzede kontrolü sağlayabilmek için Hamas’lıların
ve gazze halkının katledilmesine göz yumacak kadar vahşi.

bakmayın siz el fetihcilerin Hamasla beraber savaştığı yalanına.
el fetihin elinde yeterli askeri güç olduğu halde en küçük bir yardım yok.
hizbullah! lübnan panterleri!
israili dize getirmiş kahraman İslam ordusu!
düşmanımın düşmanı diye bakıyor gazzelilere.
çünkü Hamas sünni!
istediği kadar inkar etsin hizbullah, sorun mezhep sorunu.
ve gazze can çekişinceye kadar, Hamas’ın kolları, elleri kırılıncaya kadar
hizbullah kılını kıpırdatmayacak.
çünkü oda Hamas’ın zayıflamasını istiyor.
tıpkı mısır firavununun istediği gibi.

Hamas ümmetin onuru oysa!
ümmetin onuru Hamas!


başım ağrıyor, çok hem de.
televizyon sürekli açık.
haber kanalları arasında zaplıyorum .
açtığım her yerde aynı adam çıkıyor karşıma.
üç çocuğunu kaybetmiş bir baba:
“hasbünallahi veni’mel vekil”
“hasbünallahi veni’mel vekil”
“hasbünallahi veni’mel vekil”

ve bir diğeri saçlarını yoluyor, ölmüş kızının başında.
yaralı çocuklar ambulansa yerleştiriliyor,
kan sıçrıyor…

bir diğerinde kanlar içinde bir çocuk gözlerini tavana dikmiş,
sessizce bekliyor. canı acıyı hissetmeyecek kadar yanıyor olmalı.
şaşkın ve ürkek..
ağlayacak kadar bile mecali yok.

başım ağrıyor, çok hemde.


ve hamdolsun yerçekimi devam ediyor…
yoksa dünyanın yükünü nasıl kaldırabilir insan…



06.01.2009

tagore