‘İSTİKLAL MAHKEMELERİ VE ŞEYH SAİD KIYAMI’
Fahrettin GÜN 1990’dan itibaren
2000’li yılların başına kadar Milli Gazete’de takip ettiğim birkaç yazardan
biriydi.
İsmet Özel, Mine Alpay GÜN ve
Mehmet Şevket Eygi Milli Gazete ele alındığında yazıları aranılan isimlerdi.
Fahrettin GÜN – Mine Alpay GÜN
çizgisinde dikkatimi çeken husus ikisinin de ‘yerli’ bir dokusunun olmasıydı.
Siyasetin hamasetle kotarıldığı
bir dönemde, bir siyasi partinin yayın organında yazı yazarken bile her
ikisinin de samimiyeti ve çizgisini muhafaza etme gayreti dikkat çekiciydi.
Bir meseleleri olduğunu fark
etmemle düzenli olarak takip etmeye başlamıştım iki yazarı da.
Mine Alpay Gün’ün kitaplarını da
okudum ilerleyen zamanlarda ama Fahrettin Gün’ün kitaplarına bir türlü sıra
gelmemişti.
Ta ki, Aydın IŞIK abi
‘Eskişehir’den İstiklal Mahkemeleri ve Şeyh Said Kıyamı’ (*) kitabını
gönderinceye kadar.
Şeyh Said Yeni Cumhuriyetin
tartışmalı isimlerinden biri.
1990’lı yılların İslamcılarının
üzerinde en çok konuştuğu isim belki de O!
İslamcılığın muhafazakârlıkla
henüz imtihan edilmediği ya da ‘İslamcıların’ içlerindeki muhafazakârı
göstermeye utandıkları zamanlarda, ‘Allah için kıyama kalkmış bir Şeyh Said’
figürünün ne kadar itibarlı olduğuna ben de şahitlik ettim.
Bugünse muhafazakâr koalisyon iktidarı
günlerinde dünün en iddialı İslamcı figürlerinin bile üzerine bir ’Vatan Haini’
yaftasını kolayca vurabileceği bir isim Şeyh Said!.
Çünkü bu günler daha dün bir küfür alameti
olarak görülen, el hareketleriyle oluşturulan hayvan figürlerinin eskiden kendini
İslamcı olarak tarif eden bürokratlarca kalabalıklara gösterildiği günler.
Dün bu el figürlerinin tek başına
bir küfür alameti olduğunu düşünen zihin nasıl ezberci/çıkarcı bir zihinse, bugün
aynı el hareketini hiç çekinmeden kalabalıklara sallayan zihin de aynı derecede
ezberci ve çıkarcı şüphesiz.
Bugün Şeyh Said üzerine konuşmak
dün olduğundan daha zor ve tehlikeli!
O yüzden önce muhafazakâr aklın
en itibarlı ismi Necip Fazıl’dan bir alıntıyla başlayayım ki hem başıma bir şey
gelmesin, hem de durup birkaç nefes alacak kadar vakti olsun muarızların.
Şöyle diyor Necip Fazıl Son
Devrin Din Mazlumları kitabında Şeyh Said hakkında:
‘Şeyh Said, zorla itilmiş
olmasına rağmen din hikmetleri bakımından pekala mukavemet edebileceği ve
mukavemet etmekle mükellef bulunduğu hadiselerin tek sorumlusu olmakla bilerek
bilmeyerek uyandırdığı ve artık hep uyanık kalmasına sebep olduğu ejderhanın
yine bizzat mazlumudur.
O, kendisine düşen zulüm payının
keffaretini ödedi; ya ödemelerine imkan olmayanların hali ne olsa gerek?..’ (1)
Kitapta Şeyh Said’in savunması,
tanık ifadeleri, mahkeme zabıtları gazetede hakkında çıkan haberler onlarca
bilgi ve belge mevcut.
Fahrettin Gün’ün bu çalışma
sebebiyle aylarca devlet arşivinde çalıştığını tahmin etmek zor değil.
Şeyh Said kalkışması sonuçları ve
etkileri itibariyle bugün dahi hayatımıza hükmediyor.
Öyle ki, sekülerliğin katı ve
nobran yorumu bu kalkışma ile kendine yer tahsis ediyor mesela.
Tek parti rejiminin baskıcı
uygulamaları bu şiddet ortamında, ürettiği korku sayesinde gerekli tepkiyi
göremiyor.
Basın susturuluyor, susmayanlar
ölümle tehdit ediliyor, kurtuluş savaşının komutanları, paşaları, Terakkiperver
Cumhuriyet Partisinin önde gelen isimleri darağacından kıl payı kurtuluyor.
İslami camianın dergileri,
gazeteleri (Sebilürreşad gibi) hizaya çekiliyor, önemli isimleri (Eşref Edip
gibi) reddiyeler yayınlıyor.
Sadece İslami Camia değil, Ahmet
Emin Yalman ve arkadaşları da İstiklal Mahkemeleri ve dönemin baskılarından
payını alıyor.
Bir kısmı kürek cezasına
çarptırılırken bir kısmı af mektupları, özür beyanlarıyla paçayı sıyırmayı
başarıyor.
İstiklal mahkemelerinin genel
tutumunun bir korku ortamı yaratarak toplumsal bir baskı üretmek olduğunu
düşündüğümüzde bu durum hiç de şaşırtıcı değil.
Bu baskı ortamının üretilebilmesi
için de birilerinin asılması gerekiyor!
Şeyh Said ve 46 arkadaşı da bu
amaca uygun olarak sözde ‘İstiklal Mahkemelerinde’ idama çarptırılıyor.
İstiklal mahkemeleri o kadar
‘sözde’ mahkemeler ki, Büyük Millet Meclisi toplanıp İstiklal Mahkemeleri’nin
Meclis kapalı olduğu dönemlerde Meclis onayı almadan idam cezası hükmünü
uygulayabileceğine dair kanun çıkarıyor.
Bu kanun çıkar çıkmaz da Meclis 6
ay süreyle kendini kapatıyor.
Bu kapatma kararının ardından da
usulsüz bir yargılamanın neticesinde idam kararları infaz ediliyor.
Aydın IŞIK abiyle sohbetlerimizde
kitapla ilgili dikkat çektiği bir başka husus ise bütün bu detaylardan bağımsız
olarak Fahrettin GÜN’ün kitabını önemli yapan şeyin aslında kitapta geçen
birçok gerçeğin Konya doğumlu bir Türk tarafından dile getirilmiş olduğunu
söylemesi.
Söylemeye utanıyorum ama bu kitap
bir Kürt tarafından yazılmış olsaydı, çeşitli ithamlara maruz kalacaktı.
Oysa kitap hakikat arayışında bir
Türk tarafından yazıldığında en azından ‘benim gibi’ Türklerin gözünde başka
bir arayışın ve anlamanın yolunu açabilir.
Şeyh Said konuşmaya
başladığımızda ister istemez hukuki, siyasi, içtimai birçok konuya girmek
gerekiyor.
Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi
sonuçları itibariyle toplumun bütün alanlarına sirayet etmiş bir etki söz
konusu.
Ve yine Şeyh Said’den konuşmaya
başladığımızda yakın tarihte adını anmadan geçemeyeceğimiz bir isim daha akla
geliyor.
Şeyh Said’in torunu Abdülmelik
Fırat.
Abdülmelik Fırat’la yapılmış ve
yayınlanmamış yaklaşık 100 sayfalık kayıp bir röportaj olduğuna dair bilgiler
var.
Bu röportaj kimde, ne durumda,
yayınlanacak mı bilmiyoruz. Ama dönemi, şartlarını ve dönemin daha sonraki tarihlerdeki
etkilerini anlamak için bu röportajın ortaya çıkması önemli bir tarihi ve
vicdani görev olarak duruyor.
Sözlerimizi Şeyh Said’in mahkeme
zabıtlarındaki şu ifadeleriyle bitirelim. Öyle anlaşılıyor ki Şeyh Said
etrafındaki insanlardan da şikayet ederek veda etmiş dünyaya:
‘Başka bir şey bilmiyorum. Başka
bir diyeceğim yoktur. Benim maksadım bu dine hizmet etmekti. Bu çeşit niyetim
de yoktu. Allahu Teala’nın kaderi beni bu çeşide düşürdü. Muvaffak da olamadık
ve şimdi anladığıma göre muvaffak da olsa idik bu ahali ile bir şey olamazdı.
Bu bir cinnetti. Çünkü bu ahaliden sıdkım sıyrıldı. Şeriat’a razı olan ahali
kalmamıştır.’
Allah rahmet eylesin!
(*) İstiklal Mahkemeleri ve Şeyh
Said Kıyamı. Beyan Yayınları. Aralık –
2018. 1. Baskı
1. Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din
Mazlumları
2. Şark İstiklal Mahkemesi (Kararlar ve Mahkeme
Zabıtları), ‘Şeyh Said ve Rüfekası Haklarında Zabıtname’
(https://hertaraf.com/koseyazisi-istiklal-mahkemeleri-ve-seyh-said-kiyami-2647)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder