BİBERİLER VE DİN’LE DEĞİŞİK İLİŞKİLER-3
Biberilikle
ilgili yazdığım ilk yazıda insanların dini özgürlüklerine, örgütlenme
özgürlüklerine halel getirmemeye, daha önemlisi kişisel hakka girmemeye özellikle
gayret etmeye çalıştım. Ancak önemsediğim bir uyarı üzerine bunu bir kez de yazılı
olarak belirtmem gerekti.
İnsanların
hangi dini inanca veya inançsızlığa sahip olacakları kendi bilecekleri bir
iştir. Dolayısıyla sahip oldukları inanç veya inançsızlığın içinde tercih
edecekleri cemaat, tarikat, akım, felsefi düşünce de kendi tercihleridir.
Tarikat ve cemaatler cumhuriyetin ilk döneminde yeraltına itilmiş, bu yeraltı
süreci özgürlüklerin genişlediği zamanlarda da devam ederek ciddi bir sorun
haline gelmiştir. Cemaat ve tarikatlara resmi statü verilmeli ve bu cemaat ve
tarikatların, dini düşünceleri dışında (Mali ve Hukuki işler) hesap
verilebilirliği tesis edilmelidir. Bu kapsamda Nakşibendilik, Nurculuk,
Süleymancılık vb. akımlar nasıl hukuki zemine çekilecekse Ticanilik, Biberilik
gibi akımlar da legal, hukuki zemine çekilmelidir. Yoksa bu yazıda yapmaya
çalıştığım şey, insanların dini inançlarını, tercihlerini sorgulamak ya da
yargılamak değildir. Şimdi söyleyeceklerimize devam edelim.
Biberilerin
Diğer Liderleri
Sıkı Yönetim Komutanlığının Teokratik
Devleti Savunan Yapılar örgütler raporunda Tarikatın liderlerinden birinin de
Şevket Kutkan olduğu belirtiliyordu. Şevket Kutkan da İsmail Emre gibi Adana’lıdır.
Kutkan, Devlet Demir Yollarında ve Halk Bankası’nda çalışmış, ardından öğretmenliğe
geçerek Edebiyat dersleri vermiştir. 1969 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim
ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanmıştır. 1970’de Irak Kerkük Türk Kültür
Merkezi’ni kurmakla görevlendirilmiş, 1972’de emekli olduktan sonra ise TRT ve
TBMM’de çalışmıştır.
Şevket Kutkan’ın tarikatın lideri
olduğuna dair görüş muhtemelen bir istihbarat yanılmasıdır. Kutkan’ın İsmail
Emre’nin sohbetlerini aktarması, tarikatla ilgili kitap ve neşriyatlarda
tanıklıklarını aktarması ve tarikatın en eskilerinden olması sebebiyle sahip
olduğu abilik vasfı istihbarat açısından liderlik olarak değerlendirilmiştir.
Ancak tarikatın görsel ve yazılı kayıtları incelendiğinde Şevket Kutkan’a
tarikat içinde liderlik pozisyonu verilmediği anlaşılmaktadır. Tarikatın yayın
organı diyebileceğimiz Anadolu Aydınlanma Vakfının web sayfasına baktığımızda
da tarikatın önemli isimlerine internet sayfası açıldığı bu adresler arasında
Şevket Kutkan’ın olmadığı görülecektir (http://www.anadoluaydinlanma.org/web-sitelerimiz/).
Şevket Kutkan’la ilgili liderlik
söylentisi olmasa da 1968 yılında öldürülen dönemin gazetelerinde 'Tarikatın
kadın lideri’ olarak anılan Atiye Emrecan için durum öyle değildir. 1 Nisan
1968 tarihinde tarikat içi kavgada öldürülen Atiye Emrecan hakkında www.alevinet12.com sitesinde Mehmet Bayrak şunları
yazmaktadır:
‘III- Biberi
Tarikatinin Kadın Lideri Atiye Emre Can
Ortaokula başladığım yıllarda, yanılmıyorsam 1962 yılında doğrudan tanıdığım
Atiye Emre, köyümüzde hakikatçı akıma bağlı Hasan Bağdaş amca aracılığıyla,
yöremizdeki hakikatçı dervişlerle görüşmek ve muhabbet etmek için, manevi
oğulları olarak tanıttığı iki gençle birlikte gelmişti. Biberi Tarikati’nden
olduklarını söylüyorlardı. Biberiye tarikatı, Tarsus’ta doğan Halil Develioğlu
adında tasavvuf ehli bir zat tarafından kurulmuştu. Bu zat, Nakşibendi
tarikatinin, Kürt Mevlana Halid’in kuramlaştırdığı Halidiye koluna mensup
Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’ye bağlanmıştı. Bu nedenle, Biberiye
tarikati, Halidiye’nin büyük etkisi altındaydı. Adana yöresinde kurulan bu
tarikata “Biberiye” denmesinin nedeni, bağlılarının acı biberle çile
çıkarmalarından, biberli ve baharatlı yiyecekleri tercih etmelerinden
kaynaklanıyordu.
Gerçekten de, en acısından biberlerini ve kimi yiyeceklerini yanlarında
taşıyorlardı. Yöremiz hakikatçılarıyla uyumlu sohbetler yürütün 1910 doğumlu
Atiye Emre Can’ın, 1970’li yıllarda müridleri tarafından öldürüldüğü haber
alındı.
Uyumlu ve sevecen davranışlarından dolayı yörede saygınlık kazanan Atiye
Can’ın, bu muhabbet ortamlarında kaydedilmiş bir şiirini birlikte izliyoruz:
Bin bir ismin biri Haydar
Okunur her yerde Kerrar
Sensin alemlere serdar
Lafetah’ım Zülfikar’ım
Her yerde ismi Kerrarım
Bir ismine derler Ali
Bir ismine derler Veli
Elin Hakkın kudret eli
N a k a r a t
Bir ismine derler Hızır
Sensin her yerde hazır
Evliyaya oldun nazır
N a k a r a t
İncil senin, sen İsa’sın
Tevrat senin, sen Musa’sın
Kur’an da sen, hal- itasın
N a k a r a t
Mancınıkla göğe çıktın
Hayber Kalesi’ni yıktın
Döndün Muhammed’e baktın
N a k a r a t
Muhammed’le sen bir can
Sen “lahmeke lahme” olan
Fatıma’ya sensin canan
N a k a r a t
Atiye’m Ali’ye kuldur
Ali’yi sevenler nurdur
Yüzüm erenlere yoldur’
Tarikatın kadın lideri
Atiye Emrecan (kimi kaynaklarda soy isim Emre Can, kimi kaynaklarda Emrecan
şeklinde yazılmaktadır.) 1968 yılında öldürülür. Atiye Emrecan, yaralı iken
kendisini öldürmeye çalışanların Bayram Yıldırım, Hüseyin Gümüş ve Ali Gümüş
olduğunu söyler. İddialara göre tarikattan ayrılmak isteyenler infaz
edilmektedir. İsmini verdiği kişiler tarikattan ayrılmak istedikleri için
öldürülen kişilerin yakınlarıdır. Bu infazlarda 3 kişi öldürülür, 6 kişi ise yaralanır.
Yakınları öldürülen Bayram Yıldırım, Hüseyin Gümüş ve Ali Gümüş intikam almak
için Atiye Emrecan’ı öldürmüştür.
Yaşanan Tarikat içi
infazla ilgili o günün Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde küçük iki haberden
başka bilgi bulunmamaktadır. İşin ilginç yanı basının ilgisini fazlasıyla
çekmesi gereken tarikat içi infaz haberi ile hiç kimse ilgilenmemiş, birkaç
gazete küpürü dışında tarihin tozlu raflarında kaybolmuştur. Aradan yıllar geçmiş
ortalık iyice durulmuşken Milliyet gazetesinin 12.11.1985 tarihli nüshasında
bir haber yer alır. Haberde 17 Yıldır Süren Tarikat Kavgası başlığı altında
hesaplaşmanın henüz bitmediği kavganın devam ettiği anlatılmaktadır. Biberiler
birbirleriyle savaşmaya devam etmektedir.
Atiye Emrecan’ın öldürülmesine neden olan örgüt içi infazların
haberi dönemin Adana’sında yayınlanan yerel bir gazetede şu şekilde
haberleştirilmiştir:
“Şakirpaşa semtindeki bir sokak
içinde üç gün önce ‘Biberî’ tarikatı fedailerinin giriştikleri saldırı sonunda
öldürülen iki kişinin katil sanıklarından M. Eke ile M. Çakır, halen
yakalanamamıştır. Emniyet Müdürlüğü ‘Biberî’ tarikatının merkezlerinden biri
olarak belirtilen Elâzığ’a ve Bor ilçesine ekipler göndererek, iki sanığı sıkı
şekilde aratmaktadır. Aliye Emrecan adındaki tarikat başı kadın da sanıkların
yerini göstermesi için polis nezaretinde Elâzığ’a götürülmüştür…”
Tarikatın Dini Kimliği
Karşımızda kabul edelim
ki karışık bir yapı var! Nakşibendi tarikatının bir kolu olarak kurulan,
liderleri İsmail Emre ve Atiye Emrecan’ın söz ve eylemleriyle bir Alevi-Bektaşi
tarikatı çizgisinde yürüyen Biberiler’in dini yaklaşımları nasıldır?
Öncelikle dönemin klasik
İslami anlayışının bütün unsurlarında mevcut olan devletle/rejimle mesafeli bir
ilişki Biberilerde bulunmamaktadır. Aksine, klasik İslami camianın kavga ettiği
her kişi ve yapıyla Biberiler iyi ilişkiler içindedir. İslami camianın bütün
unsurlarının detaylıca raporlandığı istihbarat belgelerinde açıkça kayırıldıkları
görülmektedir.
Peki, Diyanet İşleri Başkanlığının
Biberilere yaklaşımı nasıldır. DİB, BİBERİYE TARİKATI HAKKINDA (Ankara, DİB
Yay. 1964) adıyla 11 sayfalık bir kitapçık yayınlamıştır. 1964 yılında tek
baskı yapan kitapçığın yazarı belirtilmemiştir. Aynı şekilde aynı yıl DİB’nın
NURCULUK adıyla yine yazarı belirtilmeden başka bir kitapçık yayımladığı
görülür.
İsmail Kara’ya göre ise bu kitaplar,
‘27 Mayıs darbesinden sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına getirilen
emekli General Sadettin Evrin tarafından yazılmıştır. Diyanet’in bu türden
başka metinleri ve raporları da vardır. 12 Eylül 1980 darbesine kadar bu tür
metinler yayınlayan kurumlar arasında Ankara İlahiyat Fakültesi de vardır.
Örnek olmak üzere şu metinlere bakılabilir: Yaşar Kutluay, “Mezhepler tarihi
yönünden Said Nursi ve Nurculuk”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, III/3-4,
1959-1960, s. 211-26. (Bu yazının sonuna derginin editörü Zeki Velidi Togan’ın
düştüğü bir sayfalık not dikkat çekicidir); Neda Armaner, İslâm Dininden
Ayrılan Cereyanlar: Nurculuk, Ankara, İlahiyat Fakültesi Yay., 1964; Neşet
Çağatay, Türkiye’de Gerici Eylemler, Ankara, İlahiyat Fakültesi Yayınları,
1972.’ (http://isamveri.org/pdfdrg/D285416/2020/2020_KARAI.pdf )
DİB’nın Biberilerle ilgili kitapçığı
okunduğunda kim tarafından, nerede kurulduğu, isminin nereden geldiği,
kurucusunun ailesi, mesleği, eğitimi gibi daha çok istihbari bilgilere yer
verildiği görülür. Bunun yanında tarikatın Melamiliğe yakın olduğu, aslında
Melamiliğin kötü bir şey olmadığı ama Vahdeti Vücud’cu bir yol izleyen
Biberilerin bazı yanlış yorumlara saparak nahoş bir çizgide durdukları yumuşak
bir dille anlatılmaktadır! Kitapçığı okuduğumuzda şimdi Dİ Başkanlığı,
Biberilere bir şey söyledi mi söylemedi mi diye sormadan edemediğinizi de
ekleyelim!
Oysa kitabın basıldığı 1964 yılına
geldiğimizde İsmail Emre’nin bazı sözlerinin yenilir yutulur olmadığı açıkça
görülmektedir. Diyanet’in Nurcular ve Süleymancılar söz konusu olunca takındığı
sert tavır Biberiler için sergilenmemektedir! DİB bu sözleri duymamış ya da
duymak istememiştir! Diyanetin duymak istemediği sözler nelermiş İsmail Emre’nin
ağzından okuyalım:
‘Emre – Yapılan şeyin sebep
ve hikmetini anlamalı. Niçin namaz kıldığımızı, niçin abdest aldığımızı
bilmeliyiz. Abdest almaktan maksat,
vücudun bazı yerlerini temizlemek değil mi? Öyleyse duşu açıp altına girsek de
adamakıllı temizlensek daha iyi olmaz mı?‘
‘Tesbih’e gelince: Hz. Muhammed devrine gidelim. İmâm
Hz. Muhammed olsun. İmâm’ın yönü mihrâb’a dönük. Hoş bizden tarafa da dönse kıble ya… Çünkü dünya yuvarlak.’
‘Demin de dediğim gibi, Develioğlu, hiçbir kayıtla
bağlı değildi. Ne şeyhlik, ne de mürîtlik bilirdi. Bütün bildiği; sevmek ve
sevilmekti; o kadar. Öyle büyük bir adam, maddî varlıklara bağlanır mı? O,
sakalını, sakal taassubunun hüküm sürdüğü devirde kestirmişti. Birgün
(Sarışıh)a gitmiştik. Develioğlu bana: (gel beni tıraş et) dedi. Usturalar kör.
Ziftlik köyünün imâmı Abdi hoca usturaları biledi; ben de başladım tıraşa.
Başını tıraş ettim. (Sakalımı da tıraş et) dedi. Yukarıdan aşağıya doğru biraz
aldım; baktım sesini çıkarmıyor; biraz daha, biraz daha derken, bütün sakalını
tıraş ettim. Tıraş bitince: (Oh! bu kıllardan kurtulduk) dedi. Bu vak’anın
tarihi 1923.’
‘Şapka inkilâbı olunca
herkesten evvel o, şapka giydi. Çünkü ileriyi gören bir insandı.’
‘Çubukçu – Kaç sene hizmet
ettiniz ona?
Emre – 1915 ten 1933 e kadar. 1933 te bu
âlemden göçtü.
Çubukçu – Evvelce namaz kılarmışsınız. Namazı, Develioğlu hayattayken mi
bıraktınız?
Emre – Evet, o, hayattayken. Bu mânevî âlemde bir (Vâdî-i Cünun) vardır. Oradan
geçerken, insan bu (âlem-i fark)taki şeyleri unutur. Namazı ne vakit terk
ettiğimi bilemiyorum.
Çubukçu – Develioğlu namaz kılar mıydı?
Emre – Bilmiyorum. Ben onu sohbetlerde görürdüm. Sohbete
başladı mı, saatlerce konuşurdu.’
Geçmişte
resmi ideolojiyle geçinemeyen her İslami oluşuma kulp takmakla meşhur olan DİB
1950’li yıların başlarında tarikatın dergilerinde yayınlanan bu sözlerden
habersiz olabilir mi?
Biberiler
ve Biberilikle ilgili cümleleri uzatmak mümkün. Her kendini gizleyen yapıda olduğu
gibi Biberilikle ilgili de birçok efsane ve yalan yanlış bilgi ortalıkta
dolanıyor. Bu dedikodulardan ziyade günümüzde biberiler kimlerdir ve ne
yaparlar sorusuna yoğunlaşmak daha akıllıca olacaktır.
(Devam
edecek) https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-biberiler-ve-din-le-degisik-iliskiler--3-2379
Atıflar:
http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/mason-inonu-nasil-tarikat-kurdu/
http://burhanoguz.com/111-bolum/
https://alevinet12.com/2015/11/20/ictoroslar-oda-kulturunde-gizli-ozanlar/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder