23 Kasım 2021 Salı

 

KIRILACAK BİR HAYAL İHTİYACI!

 

Dünya yaklaşık iki yıldır pandemi ile uğraşıyor. Marketlerde tuvalet kâğıdı yağmaladığımız, ıslak mendil ve makarna için saç başa kavga ettiğimiz günler geride kaldı.

Artık aşı olup olmadığımıza göre vatan hainliği testi yapıp, ‘Sen bizi öldürmeye mi çalışıyorsun, kaatiiil!’ günlerindeyiz.

Türkiye’de halen günlük vaka sayısı 5-6 bin seviyelerinde, bu vakaların aktif hastaya dönüşen sayısı ise 500-600 civarında. Bu satırlar yazılırken günlük ölüm sayısı ortalama 60-70 aralığında idi.

Virüsün çıkış kaynağı olduğu iddia edilen Çin’de, 1,4 milyar nüfusu olan Çin’de günlük vaka sayısı 20 olduğunda, vaka sayısı arttı diye haber oluyor! (https://www.worldometers.info/coronavirus/country/china/)

Adeta üst üste yaşayan Çin virüsü yendi ama önlemlerin çok daha ciddi uygulandığı, insanların çok daha ‘medeni’ olduğu Avrupa salgınla cebelleşiyor.

Salgının ilk günlerinde televizyon ekranlarında izlediğimiz, sokakta yürürken birden bire nöbet geçiren ve birkaç dakika içinde ölen insan haberlerini artık görmüyoruz. Virüs yeterince korktuğumuzu anlamış olmalı ki artık sokakta nöbet geçirtmiyor bize.

Salgın karşısında Dünya da boş durmuyor tabi. ‘Büyük insanlık ideali’ uğruna aşılar üretiliyor. Çin aşısı, İngiliz aşısı, Alman aşısı, Rus aşısı derken yakın zamanda Türk aşısı da piyasada olacak.

Gündem o kadar çabuk değişiyor ki, daha birkaç ay önce söylenen sözleri hemen unutuyoruz. Ya da hatırlamamak işimize geliyor. Çok değil birkaç ay önce ‘mRNA aşılarının yan etkilerinin bilinemediğini bu nedenle geleneksel yöntemle üretilen ve daha güvenli olan Çin aşısının tercih edildiğini’ açıklayan Sağlık Bakanlığı, milyonlarca doz BioNTech aşısı için anlaşma sağlandığını müjdeliyor bize.

Bu anlaşmayla birlikte Çin aşısı randevularında sıkıntı yaşanırken, BioNTech aşısı olmak için sağlık merkezlerinde uzun kuyruklar oluşuyor.

Sağlık sektöründe çalışmalar bizim düşündüğümüz gibi gelişmiyor şüphesiz. ‘Büyük insanlık idealinin' önüne geçen, para ve uluslar üstü siyasetin yönlendirdiği bir sektör sağlık. Dünya Sağlık Örgütü de bu sektörün esnafı olarak pazarlama işleriyle ilgileniyor.

Avrupa Birliği, birlik üyesi ülkelere girmek isteyen başka ülke vatandaşlarının hangi aşıyı olması gerektiğini açıklıyor. Açıklanan aşıları olmayan insanların Avrupa Birliği ülkelerine alınmayacağını söyleyebiliyor. Bu açıklamayla, Çin ve Rus aşısının piyasa değeri düşerken, hangi aşının daha etkili olduğu tartışmaları önemsizleşiyor.

Devletler ve üst birliklerin konuya yaklaşımı ile üçüncü dünya ülkelerinin vatandaşlarının yaklaşımı ilginç bir şekilde birbirine paralel seyrediyor. Türkiye’de Çin aşısı kullanılmaya başlandığında ‘1 milyoncuların aşısını kullanmam’ diyenler, orta mektep aydınları, çakma aşı karşıtları BioNTech aşısı gelir gelmez sıraya yazılıyor. Avrupa’dan olsun da çamurdan olsun anlayışı 300 yıllık hastalığımız neticede.

Aşı olmalı mıyız, olmamalı mıyız? Mesele bu değil! Pandemi sürecinde yakınlarını kaybetmiş insanlara aşı yaptırmayın demek yeterince cesaret istiyor. Ama sonuçlarını tahmin edemediğimiz aşılarla ilgili ‘hemen aşı yaptırın’ demek de bir o kadar cesaret istiyor olmalı!

Devletlerin siyasi tavır alışları anlaşılabilir bir durum, Türkiye turizm potansiyeli sebebiyle bir takım önlemler alabilir, söylemler geliştirebilir. Her şeye rağmen aşının zorunlu kılınmaması da saygıyı hak ediyor. Ancak böyle zamanlarda sorgulayan mümkünse sektör içi yapıları arıyor gözler.

Domuz gribinde yaşadığımız, ‘Ben ve ailem domuz gribi aşısı olmayacağız’ günlerinden, ‘Aşı karşıtlarının yalanlarına inanmayın’ günlerine hangi ara geldiğimizi sorgulamalıyız.

Aynı şekilde 1990’lı yılların Milli Görüş çizgisinde yayın yapan sektörel Paramedikal dergisi ekibinin duruşunu da sorgulamalıyız. Geçmişte DSÖ gibi yapıları sorgulayan, alternatif bir tıbbın mümkün olduğunu savunan hekimlerin bugün DSÖ çizgisindeki sorgusuz duruşunu da tartışmalıyız.

Artık Paramedikal yayınlanmıyor. Ancak; Paramedikal ekibi bir Milli Görüş uzamı olarak kurulan Cihannüma ve Yedi Hilal dernekleri bünyesinde yer almaya devam ediyor. Özellikle Cihannüma bünyesinde organize olan Paramedikal ekibi bilmeli ki, bu yanaşık düzen seyri, benim gibi bu hareketin içinden gelen ve belki de ona hak etmediği anlamlar yükleyen birçok insanı rahatsız ediyor.

Geçmişte DSÖ’nü ve modern tıp uygulamalarını sorgulayan Paramedikal çevresinin ‘Arkadaşlarımızı zorda bırakmayalım’ tavrının politik olduğunu tahmin edebiliyoruz. İşin kötü yanı iktidarda başka bir eğilim olsaydı bu meselenin ciddi şekilde sorgulanacağından ve konuya şüpheyle yaklaşılacağından da eminiz.

Yanlış anlamaya mahal vermemek için bir kere daha belirtelim ki; aşı olun ya da olmayan demek insan hayatının söz konusu olduğu bir yerde cesaret ister. Ben kendi adıma cesur olabilirim ama başkalarının hayatları üzerine konuşurken aynı cesareti gösteremem. Söylemek istediğim farklı siyasal iktidarlarda farklı söylemler geliştirmek bizi sadece siyasetin nesnesi yapar, sözümüzün güvenilirliğini azaltır.

Eğer böyle bir iddiamız kaldıysa sözümüzün güvenilirliği üzerine uzunca düşünmeliyiz. Bu düşünme isteği ve dost sitemi arkadaşlarımızı kırmamalı. Kırılanlar varsa ‘hakkın hatırının ali’ olduğunu ve ‘hiçbir hatıra feda edilemeyeceğini’ hepsi benden iyi bilirler.

Bir süredir yaşadığımız bu ve buna benzer süreçlerle ilgili maalesef artık hayal kırıklığı da yaşamıyoruz. Çünkü ortada kırılacak bir hayal kalmadı!

 

https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-kirilacak-bir-hayal-ihtiyaci-2426

Hiç yorum yok:

tagore