23 Kasım 2021 Salı

 

ANTİMATERYALİST MANİFESTO! (*)

 

Kimi batılılara göre emperyalizm, batı evreninden, batı medeniyetinden bir sapmadır. En azından utanarak da olsa yönetim felsefesi olarak demokrasiyi, ekonomik düzen olarak liberalizmi, evrensel felsefe olarak rasyonalizm ve hümanizmi pazarlayan bir coğrafya; emperyalizm gibi yok edici bir kavramın kendi içlerinden doğamayacağına inanmak istemektedir!

Demokrasiyle ilgili tartışmalar bir yana bu bakış açısı en baştan liberalizmin, rasyonalizmin ve hümanizmin masum, makbul ve mutlak doğru kavramlar olduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu utangaç tavır bile batının haklılığını, batılı değerlerin tartışılmazlığını dayatan emperyalist bir kabuldür.

Peki, emperyalizm ile ‘Batı Medeniyeti’ arasında gerçekten bir çelişki var mıdır? Messiri’ye göre yoktur (1). Ona göre Batı; kendi dışındaki ülkelere insan hakları pazarlayan, yoksun coğrafyaların yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömüren, sistem ihraç ederek insan kaynağını yönlendiren ve yöneten emperyalist bir tahakkümün adıdır.

Messiri’ye göre batının emperyalizmi reddetme gerekçesi olarak ileri sürdüğü nedenler, emperyalizmin temel ilkeleridir. Bu kavramların ortak özelliği maddi olan, sayılabilen, ölçülebilen kavramlar dışında hiçbir geleneksel/ortak değeri doğru kabul etmeyen seküler sistemler olmalarıdır.

Burada karşımıza çıkan soru ise sekülerliğin ne olduğudur. Ülkemizde tartışılan sekülerlik ile Batı’da karşımıza çıkan sekülerlik birbirinden tamamen farklıdır. Kısmi ve kapsamlı sekülerlik olarak ayırabileceğimiz bu bakış açısı materyalist epistemolojinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Kısmi sekülerlik, üçüncü dünya ülkelerinde bilindiği şekliyle din ile devlet ilişkilerini ayıran, mutlak veya kalıcı (ahlaki-dini) değerler hakkında sessizliğini koruyan, temel meseleler (kader, yaşam …) hakkında görüşü olmayan bir dünya görüşüdür.

Kapsamlı sekülerlik ise bambaşka bir bakış açısıdır. Kapsamlı sekülerlik, dini, ahlaki, insani olan tüm değerlerin sadece devletten değil aynı zamanda kamusal ve özel yaşamdan hatta dünyadan çekilmesini hedefleyen, norm ve değerlerin kaynağı olarak doğa-madde ilişkisini gören tehlikeli bir düzlemdir. (2)

Emperyalist Epistemolojinin Doğuşu

Emperyalist epistemolojik tasavvuru ortaya çıkaran en önemli argüman Tanrı’nın varlığının inkarı ya da Tanrı’nın öldüğü iddiasıdır. En iyi ihtimalle Tanrı, bilgi süreçlerine ve ahlaki sorgulamalara karışmamaktadır. Bu kabul dünyayı tanımlanabilir, ölçülebilir, sınıflandırılabilir, işgal edilebilir, kullanılabilir bir forma sokar. Bu form hümanist düşüncenin özüdür. Zira hümanizm, dünyayı anlamaya çalışırken Tanrı’yı devre dışı bırakarak insan merkezli bir bakış açısını benimsemektir. Materyalist seküler bakış açısına göre insan; üretici-tüketici, alıcı-satıcı, yöneten-yönetilen, işgalci-işgal edilen, … olarak tanımlanır. Bu tanım ve insan arzularını yücelten rasyonel, faydacı yaklaşım, güçlü olanın zayıf olana tahakkümünü doğurur. 

Seküler materyalist paradigma maddi ve ölçülebilir olmadığı gerekçesiyle etik kavramını yok saymış, ondan boşalan yeri doldurmak için bu kavramı dönüştürerek fayda ve haz eksenli bir ahlaksızlığı meşrulaştırmaya çalışmıştır. Fayda ve haz aşkın ve manevi olanı reddederken yerine matematiksel ve istatistiksel bir bakış bırakır.

Doğa ve içindekilerden elde edilecek haz, tahakküm ve ilerleme, aşkın olmasa da içkin bir inanç doğurur. Bu içkin inanç rasyonel bir akılla bir araya geldiğinde dünyayı kontrol etme arzusunun kamçısıdır. Aşkınlık, insanın gözlemlediği, deneyimlediği, bildiği alanın dışında, bilimsel olanın ötesinde bir yerdir. İçkinlik, en iyi ihtimalle Tanrı’nın yaratılmış dünyanın içinde bulunduğunu, bir parçası olduğunu kabul eder, yaratandan bağımsız olarak her şeyin insanın içinde, özünde olduğunu düşünür.

İçkinlik Tanrı’nın varlığını inkar edebilirken, aşkınlık varlığın Tanrı’nın elinde olduğunu düşünür. İçkinliğe göre doğa-madde denkleminde; Tanrı, insan ve geri kalan her şey bu doğanın ürünü ve maddesidir. Aşkınlığa göre ise yaratan ile yaratılan arasında kapatılamaz bir mesafe vardır. Allah yarattıklarına çok yakın bile olsa (şahdamar) yarattıklarından farklıdır. (3)

Batılı / Emperyalist / Seküler   

Emperyalizm ile sekülerizm arasındaki bağ tahmin edilenden daha da güçlüdür. Hatta emperyalizm, batılı, seküler, materyalist paradigmanın bir tezahürüdür. Emperyalizm, sekülerizmi uluslararasılaştırırken; sekülerizm, emperyalizmin meşruiyetini tesis etmektedir. Emperyalizm meşruiyetini ahlaki temellere dayandırmaz. Onun için kendi varlığı meşru bir sebeptir. Örneğin siyasi alanda devletin dini ve ahlaki temelde bir meşruiyete ihtiyacı yoktur. Onun yerine kendisini değerden arındırır, varlığı bizatihi haklılık sebebidir! Kendini doğrular, kendini referans alır, kendine atıflar yapar. (4)

Batılı epistemolojik paradigma evrenin merkezinin, evrenin dışında değil kendi içinde var olduğunu söyler. Bu bakışa göre Tanrı hiç var olmamıştır, var olmuşsa bile insan ile hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Böylece yaratıcı-yaratılan düalizmi ortadan kaldırılarak insan – tabiat monizmi meşrulaştırılır. Başka bir deyişle geleneksel aşkınlık metafiziği yerine içkinlik metafiziği monte edilir.

Tanrıyı öldüren, insanın tanrı tarafından onurlandırıldığını reddeden bu görüş insanı bir nesneye, maddi bir varlığa dönüştürür. Hiçbir nesnenin, hiçbir maddenin ahlak yasaları olamayacağı gibi kutsalı da olmayacaktır. O halde insanın ve hayatın amacı ne pahasına olursa olsun üretmek, tüketmek, kar elde etmek ve haz sağlamaktır.

Maliyet

İnsanı, devleti, insana ait bütün kavramları yeniden adlandıran; seküler, materyalist bir paradigma ile donatan emperyalist zihin, bunun maliyetini hesaplamış mıdır? İnsanı ve doğayı yavaş yavaş yok eden bu materyalist epistemolojiden nasıl kurtulabiliriz?

Pornografi, çevre kirliliği, savaşlar ve her türlü silahlanma, insanlığın içine savrulduğu psikolojik ve ahlaki sorunlar, bedeli elde edilen hiçbir ürün ile ödenemeyecek boyutta büyük bir yıkım bırakmıştır. Bu maliyetin bedeli hiçbir ilerleme düşüncesi ve üretim motivasyonu ile açıklanamaz.

Bu yıkım ve krizin aşılması elbette mümkündür ancak bunun için gerek İslam dünyasından gerekse Batı içinden muhalif seslerin kültür, tarih, siyaset, ekonomi, dünya, ahlak ve insan üzerine bütün kavramları yeniden tanımlamaları ve insana dair temel değerleri yeniden inşa etmeleri gerekmektedir. Bunun için de kapsamlı bir alternatif teoriye, materyalizm karşıtı bir kategoriye, alternatif bir bilim, din, tarih, kültür sosyolojisine ve süreklilik arz eden bir düşünme eylemine ihtiyaç bulunmaktadır. (5)

 

(*) (Ontolojik ve epistemolojik emperyalizmle ilgili ilk karşı çıkışı yıllar önce Atasoy Müftüoğlu yapmıştı. Hem sol kesimde hem de İslamcı camiada ondan önce başlamış kabaca antikapitalist bir itiraz mevcuttu elbette ama emperyalizmin ontolojisine ve daha önemlisi epistemolojisine yönelik bu itiraz sloganlar arasında kayboluyordu. Atasoy Müftüoğlu bu itirazlarını önce kitaplarında bölüm bölüm dile getirdi ardından ise çeşitli illerde verdiği konferanslarda ‘Yeni Bir Dilin İnşası’ başlığıyla paylaştı. Daha sonra ise bu konferanslarda yaptığı konuşmaları aynı ismi taşıyan kitabında yayınladı. (Beyan Yayınları-2018)

Atasoy Müftüoğlu bu konferanslarda emperyalizmin dili ve bilgi üretimi üzerine hiçbir çalışma yapılmadığını, dünyanın geri kalanının ne akademik anlamda ne de düşünsel bazda emperyalizmle mücadele edebilecek, emperyalizme karşı çıkabilecek bir dil, düşünce ve söyleme sahip olmadığını iddia ediyordu. Konferansını dinlerken dikkatimi çeken bu vurgu kitabı okurken de altını çizdiğim yerlerden biriydi.

Bu yazıda Abdülvahab M. El. MESSİRİ’nin ‘Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu-Seküler Emperyalist Epistemoloji’ kitabının antiemperyalist bir manifesto olarak değerlendirmesini bulacaksınız. Messiri’nin bu kitabını Atasoy Müftüoğlu’nun dualarının kabulü olarak da görebiliriz.)

(04.06.2021 tarihinde Diriliş Postası Gazetesinde yayınlanmıştır.)

 

1.     Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu (Seküler Emperyalist Epistemoloji) – Abdülvahab M. El-Messiri / Mahya Yayıncılık-2021

2.    A.g.e. Sayfa 28-29

3.    A.g.e. Sayfa 30-31

4.    A.g.e. Sayfa 46-50

5.    A.g.e. Sayfa 149-155

 

 

Hiç yorum yok:

tagore