26 Mart 2009 Perşembe

Sezar’ın Hakkı Sezer’e


Seçimlere az bir süre kaldı…
Bu iyi bir haber!

Çünkü Cuma gecesi seçim yasaklarının başlamasıyla birlikte televizyonlarımızdaki ekran kirliliği sona erecek.
Bir geceliğine de olsa ekranda siyasetçi görmemek gözlerimizin ve ruhumuzun tedavisinde etkili olacak, üstelik sinirlerimiz de gevşeyecek.
Bir gece sonra ise yeniden “ben nasıl kazandım”cılarla, “ben nasıl kaybettim”ciler dolduracak ekranlarımızı…

Sokakta, işyerinde, kahvaltıda, parkta…
Herkes ötekinin dedikodusunu yapacak, tiksinerek başımızı çevireceğiz…

Gazeteci, televizyoncu sıfatıyla gözlerimizi kirletenler, siyasi bakış açılarına göre konuklar çıkaracak ekranlara…
Düşmanımın düşmanı olanlarda arz-ı endam edecek kiralık sütunlarda.

“Kazanacağız başkanım” diyebilecek yılların sözde deneyimli televizyoncuları, ekran kazası adı altında…
Bir ötekisi kumpas kuracak bir siyasi partinin adayıyla, öteki siyasi partinin adayına…

Patronunun gazetecisi sahibinin vergi borcu için havlayacak cumhuriyet ve Atatürk çığlıklarının ardında, ötekisi kendi patronunun çıkarları için hırlayacak ötekinin patronuna.

Ve bu harala gürele arasında yüksek seçim kurulu tarihe geçecek skandallara imza atacak.

Cumhuriyetin partisi! "Bizde başı örtülü yok" diye sevindirik olacak.

İktidar partisi ve diğer sağcı partiler “cici rejim” marşları söyleyecek, hukuksuzluk karşısında.

Başı örtülülerin sandık kurulu üyesi olması engellenmeyecek sadece, aynı zamanda sandık kurulunda ki görevine gelmediği ve sandık kurulunun görevini yapmasını engellediği için ceza alacak başı örtülü...

Ve bunun sorumluları, bir yasak ihdas ederken hiçbir hukuki düzenlemeye dayanmayacaklar.

Önce bir karar alacaklar: Dostlar alışverişte görsün.
Sonra bu kararı delil tutup sandık kurulları “kamusal alan”, üyelerde “kamusal mal” diyecekler:

YaSaK kardeşim.
Neden?

298 Sayılı yasayı birkaç kez okudum, hani bir tane hukuki temel bulurum diye.
Bunca keyfiyet, bunca hukuksuzluk, bunca haksızlık…

Kim uydurdu “kamusal alan” yalanını…
10. Sezer mi?

“Hizmet alan, hizmet veren” yalanını kim uydurdu peki?


Hiç kimse dininde samimi değil!
Sandık alanı “kamusal alan” ise belediye otobüsleri neden “kamusal alan” değil.

Kamu idareleri “kamusal alan” ise, devletin din-ayet işlerinin camileri neden değil.

Madem “hizmet alan - hizmet veren” yalanına inanıyorsunuz, üniversiteleri “hizmet alan” kızlara neden yasakladınız?

Kendi dininize de, kendi tanrınıza da ihanet ediyorsunuz…
Dininizde samimi iseniz, belediye otobüslerini de, camileri de kamusal alan ilan etmelisiniz!

Ya inandığınız dinde samimi olun…
Ya da…

Cyrano de Bergerac
26.03.2009

Hiç yorum yok:

tagore