10 Haziran 2021 Perşembe

 

CHP VE DİN’LE DEĞİŞİK İLİŞKİLER-1



 

Yeni nesil bilmez, şimdilerde çok revaçta değil ama eskiden ‘gericiler’le birlikte Müslümanlara karşı kullanılan argümanlardan biri de ‘Ticani’ idi. ‘Gericilik’ yüzlerce yıldır kullanılan bir argüman olması nedeniyle tanıdıktı ama bu ‘Ticani’ ne demekti.

Ahmed b. Muhammed tarafından 1782 yılında Fas’ta kurulan tarikat adını kurucusunun eşinin kabilesi olan Ticane’den alıyordu. Fas, Cezayir, Senegal, Sudan, Moritanya gibi ülkelerde bir dönem etkili olan tarikatın Türkiye’de bilinen bir kolu ve faaliyeti yoktu.

1897 Yılında Ticani Şeyhi Sidi Muhammed İstanbul’a gelip Sultan Abdülhamit’le görüşmüş olsa da Osmanlı belgelerinde Ticani tarikatına ait hiçbir tekke kaydı bulunmuyordu.

O halde Türkiye’de faal olmayan, Yeni Cumhuriyet coğrafyasında bilinmeyen ve mensubu olmayan bir tarikatın adının Müslümanlara karşı hakaretamiz bir şekilde kullanılmasının sebebi neydi?

Türkçe Ezana Karşı Eylemler ve Ticani’ler

Bir Yeni Cumhuriyet zorbalığı olarak karşımıza çıkan Türkçe Ezan ve Türkçe İbadet’le ilgili tartışmalar esasında Cumhuriyet öncesi döneme dayanır. Osmanlının yıkılma sürecinde geç uluslaşma süreci yaşayan reddi mirasçı Osmanlı aydınları milliyetçilik cereyanının etkisinde her alanda Türkleştirme eğilimindeyken, dinin Türkleştirilmesi, İslam’ın millileştirilmesi gibi gayri sahih bir akıma kapıldılar. Özellikle Ali Suavi ve Ziya Gökalp gibi ‘aydın’ların dile getirdiği dinin millileştirilmesi projesi için adımlar Cumhuriyet’le birlikte atılsa da bu düşünce bir Meşrutiyet ve Tanzimat projesi olarak karşımızda durmaktadır. Ziya Gökalp’in 1918 yılında Yeni Hayat dergisinde yazdığı Vatan şiiri bu projenin şifrelerini barındırmaktadır.

‘Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.

Köylü anlar manasını namazdaki duanın...

Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur'an okunur.

Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın...

Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!’

Tanzimat ve Meşrutiyet’le başlayan ‘Milli Din’ düşüncesi Yeni Cumhuriyetle birlikte 1925 yılından itibaren hayata geçirilmeye başlandı. Dini, günlük ve idari hayatın dışına atacak yasalardan sonra ilk Türkçe ezan 1931’de Yerebatan camiinde okundu. Aynı yıl bir Kadir Gecesi’nde Türkçe Kur’an, Türkçe Kamet ve Türkçe Tekbirler (Itri) Ayasofya camiinden yükseldi. 1941 yılında ise Ezanın Türkçe Okunmasına Dair Kanun ile ezanın bütün dini mekanlarda Türkçe okunması yasal bir zorunluluk haline getirildi.

 

Türkçe Ezan Kanununun uygulanmaya başlanması ile birlikte ülkenin dört bir yanından protesto sesleri yükseldi. Başta Bursa, Rize, Yozgat, Erzurum olmak üzere yurdun her yanından Müslümanlar Türkçe ezana karşı eylemler gerçekleştirdiler. Ankara bu eylemlere sert mukabele ediyor, Arapça ezan okuyanları şiddetle cezalandırıyordu. Cezalar sertleştikçe ve yaygınlaştıkça eylemlerin sona ereceğini düşünen Ankara hükümeti büyük bir yanılgı içerisindeydi. Anadolu insanı cezalardan yılmıyor, bu sefer ezanı cezai ehliyeti olmayan çocuklar ve delilere okutarak Türkçe ezanı hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ilan ediyordu.

 

İsmet İnönü 1945 yılında 1. Dünya savaşı sonrası değişen dengeleri dikkate alarak Türkiye’de çok partili hayata geçme kararı aldı. Ülkenin ekonomisi tükenmiş, Ankara’nın desteklediği Nazi Almanyası savaşı kaybetmişti. İsmet İnönü Amerikan yönetimiyle ilişkileri düzeltebilmek için çok partili hayata göz kırpıyordu. Aslında niyeti küçük bir muhalefet partisi kurdurup, seçim kazanma ihtimali olmayan bir yapıyla Amerika’ya ve etki alanına demokrasi fotoğrafı vermekti.

 

Ama işler CHP’nin istediği gibi gitmedi. CHP’nden ayrılan milletvekillerinin kurduğu Demokrat Parti ülke genelinde hızla teşkilatlanmış, Halk Partisinin baskıcı uygulamalarından bunalan halk Demokrat Partiye büyük bir teveccüh göstermişti. Durumun kötüye gittiğini gören İnönü ve CHP 1946 ‘Çok partili seçiminde’ açık oy gizli tasnif ile seçim sonuçlarını lehine çevirmeyi başardı. İlginçtir CHP, bu hileli seçim zaferinden sonra 2021 yılına kadar bu kötü mirasın etkisiyle olsa gerek hiçbir seçimden başarıyla çıkamadı.

 

1946 seçimlerini hile ile dahi olsa CHP kazanmıştı ancak Demokrat Parti tehlikesi göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir korku yaratmıştı. İki partinin tabanları arasında bariz bir fark göze çarpıyordu. CHP zulmünden bunalan Nurcular, Süleyman Hilmi Tunahan’ın talebeleri, Cemaat ve Tarikatlar, İslami camianın neredeyse bütün unsurları CHP’ne karşı Demokrat Partinin etrafında toplanmışlardı. CHP tabanında ise her türlü haksızlıktan nemalanan, bürokratik kadroları işgal eden ve kişisel çıkarları için kullanan küçük ama etkin, kendince seçkin bir kalabalık vardı.

CHP gerek uygulamaları gerekse söylemleri ile kurulduğu günden bu yana halk nezdinde ‘din düşmanı’ olarak anılıyordu. CHP güçlenen bir muhalefet karşısında kötü imajını düzeltmek ve Demokrat Partinin kamuoyundaki imajına zarar vermek için bir şey yapmalıydı!

 

Türkiye Ticanilik ve Ticanilerin şeyhi Mehmet Kemal Pilavoğlu ile 1942 yılında birden bire tanıştı. Hukuk Fakültesinden terk olan Kemal Pilavoğlu Cumhuriyet devrimlerine başkaldırıyor, müritleri Mustafa Kemal’in heykellerine saldırıyor, Camilerde Arapça ezan okutarak Türkçe Ezan Kanununa açıkça muhalefet ediyor ve İslam topraklarında putçuluğa müsaade etmeyeceğini söylüyordu. Bu eylemleri sebebiyle Ticaniler zaman zaman derdest ediliyor çeşitli cezalar alıyor fakat CHP’nin devrimleri en güçlü şekilde savunduğu zamanlarda eylemlerini sürdürebiliyordu!

 

Ticanilerin 1942 yılında başlayan eylemleri 1949 yılına kadar olağan şekilde devam etti! Aldıkları cezalar da rutin şekilde uygulanıyordu! 1949 yılında TBMM dinleyici localarında gerçekleştirdikleri Arapça ezan eylemi ise adlarının duyulmasında ve ülke gündemine gelmelerindeki en büyük adımdı.

1950 seçimlerini Demokrat Partinin kazanmasıyla birlikte Ticaniler Arapça Ezan ve heykel saldırılarını artırarak devam ettirdiler.

Ancak Demokrat Parti iktidarında Ticanilerin eylemlerine karşı tepkiler hiç olmadığı şekilde yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı. Kendi iktidarında Ticanilerin eylemlerini adi vakalar şeklinde geçiştiren CHP, Demokrat Partinin iktidara gelmesi ile birlikte devrim kanunlarına muhalefet eden ve M. Kemal’in heykellerine saldıran Ticanilerle ilgili mitingler yapmaya başladı. Demokrat Partiyi köşeye sıkıştırmak için iktidarları döneminde yapmadıkları uygulamaları en sert şekilde talep ediyorlardı.

 

Ancak; Kemal Pilavoğlu ile ilgili o günlerde çok da gündeme gelmeyen ilginç bir durum söz konusuydu. Kemal Pilavoğlu 1950 seçimlerinde CHP’nden Ankara milletvekili adayı olmuş, DP’nin seçimi büyük bir zaferle kazanması üzerine CHP’den milletvekili seçilememişti! Evet! Ankara Zafer Meydanında Mustafa Kemal’in heykeline saldıran Kemal Pilavoğlu DP’ye karşı CHP’nden milletvekili adayıydı! CHP, muhtemelen DP etrafında toplanan İslami camianın karşısına yine dini kimliğiyle öne çıkan Ticanilerin lideri Kemal Pilavoğlu’nu çıkararak hem ‘din düşmanı’ imajını düzeltmek hem de DP’nin İslami camianın tek tercihi olmadığını göstermek istiyordu.

 

Nilüfer Narlı ise bu adaylıkla ilgili şöyle söylüyordu: “Aynı Ticânî Tarikatının lideri Demokrat Partinin adayı olsaydı, sanırım Türkiye yerinden oynardı. Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir insanı aday gösterip daha sonra Atatürk heykelini tahrip etmesine kayıtsız kaldığı halde tek partili yılların bütün olumsuzlukları unutturularak, bu müessif hadiseyi yaptıranlar her ne hikmetse ülkemizde demokrasi şampiyonu ilan edilmekteler. Şu kadarını açıklıkla söyleyebilirim ki, bu gerçekleri yazamazsak Türkiye’ye, onun tarihine ve geleceğin ümidi, yarınların teminatı olan çocuklarımıza ihanet etmiş oluruz.”

 

 

Kemal Pilavoğlu CHP’den milletvekili adayı olduğuna göre CHP üyesi de olmalıydı! 26 Nisan 1950 tarihli Demokrat Partiye yakın Zafer gazetesinde Pilavoğlu’nun üyeliğiyle ilgili şöyle bir haber yer alıyordu: “Ticânî Tarikatı’nın Şeyhi Kemal Pilavoğlu ve müritleri, İsmet İnönü’nün onayıyla partiye üye yapılmış, tarikat üyeleri köylerde toplantılar düzenleyerek parti propagandası yapmışlar ve köylüleri CHP’ye üye yazmışlardı. Atatürk heykellerine mel’unane tecavüzleri tel’in maksadı ile bugün büyük bir miting yapılıyor.” 

 

Yapılan bütün eylemler, heykel saldırıları ve mitingler sonrasında DP iyice köşeye sıkıştırılmış nihayetinde 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun çıkarılarak Menderes ve arkadaşları kurulu düzene ne kadar sadık olduklarını ispatlamaya çalışmışlardı! Kanunun çıkması üzerine CHP, üyesi olan Ticânîleri, heykel kırma eylemlerini gerekçe göstererek parti üyeliğinden çıkardı!

Bu kanun Müslümanlar üzerinde onlarca yıl demoklesin kılıcı gibi sallandırılacak, bu kanun gerekçe gösterilerek ileride birçok darbe yapılacaktı!

 

CHP’nin mitingleri (Cumhuriyet mitingleri de aklımızın bir kenarında dursun) ile iyice köşeye sıkıştırılan DP, CHP’nin yıllarca yapmadığını yaptı ve Kemal Pilavoğlu’nu, 1952 yılında Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde mahkum ettirdi. Yedi yıl hapis, 5 yıl sürgün, 5 yıl polis gözetimi cezalarından sonra ise Bozcaada’da müritleri ile birlikte ikamete mecbur etti.

Bu yargılamada dikkat çeken en önemli husus ise Pilavoğlu’nun avukatlığını yapan kişinin Yılmaz Akpınar olmasıydı. Çünkü Yılmaz Akpınar CHP Balıkesir Milletvekili Muzaffer Akpınar’ın oğluydu! Ticanileri önce üye sonra aday yapan ardından parti üyeliğinden atan CHP, Mustafa Kemal’e karşı işlenmiş suçlar nedeniyle yargılanan Ticanilerin liderinin avukatlığını yapıyordu!

1972 yılında Sıkı Yönetim Komutanlığı tarafından hazırlanan Teokratik Devleti Savunan Örgütler Yapılanmalar Raporu’nda ise Ticaniler hakkında: “Liderleri Kemal Pilavoğlu, Abdurahman Babur’dür. MAH (Türkiye'nin 1926 ve 1965 yılları arasındaki istihbarat teşkilatı) tarafından kurulmuş istihbarat alınan bir tarikattır” deniliyordu. Raporda adı geçen Abdurrahman Babur’un kim olduğu ve ne yaptığıyla ilgili ise hala bir bilgiye sahip değiliz.

DP’ye destek veren isimlerden Said-i Kürdi/Nursi ise Ticanilerle ilgili herhangi bir olumsuz yorum yapmadan bu hadisenin eski kanunların ve kötü uygulamaların tahrikiyle gerçekleşmiş olabileceğini belirterek DP’yi şu şekilde uyarıyordu.

“Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm’ın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum.”1   

Ticaniler ve Kemal Pilavoğlu samimi Müslümanlar mıydı yoksa CHP ve İnönü’nün siyasi oyuncakları mıydı? Kesin hüküm vermek kolay değil. Kimilerine göre o günün Aczimendileriydi, kimilerine göre ise samimi/saf Müslümanlardı. Bugün Bozcaada’da az sayıda mensubu kaldığı tahmin edilen Ticaniler, seleflerinin kullanışlı birer aptal olduğunu düşünüyorlar mıdır acaba?

https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-chp-ve-din-le-degisik-iliskiler-1-2341


1- Emirdağ Lâhikası, s. 396; Tarihçe-i Hayat, s. 537; Beyanat ve Tenvirler, s. 234.

Atıflar:

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/5186-sayili-ataturku-koruma-kanunu-1468104/

https://kafkassam.com/ticaniler-kemal-pilavoglu-ve-ataturk-aleyhine-islenen-suclar-hakkinda-kanun.html

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/sever/2009/05/17/bir_inek_nasil_ticani_olur

 

 

 

Hiç yorum yok:

tagore