11 Kasım 2008 Salı

Beyin Yıkama Aracı Olarak Televizyon!




Geçtiğimiz hafta önce ulusal bir gazetede ardından da bir internet sitesinde ilginç bir haber yer aldı. İlginç olduğu kadar, komplo teorisi de içeren haber yazılı ve elektronik ortamda kıyıda köşede kalıp gitti. Meselenin özü şu: Janine Huard adlı Kanada’lı bir kadın soğuk savaş döneminde CIA’nın finanse ettiği beyin yıkama deneylerinde kobay olarak kullanıldığını iddia ederek Kanada federal mahkemesinde Kanada hükümeti aleyhinde dava açacağını açıkladı.

Janine Huard’ın avukatının AFP’ye verdiği bilgiye göre; 1950 ile 1965 yılları arasında Montreal’deki Mc Gill Üniversitesi, Allan Memorial enstitüsünde Doktor Ewen Cameron’un yürüttüğü deneylere Kanada hükümeti mali destek vermiş, bayan Huard doğum yaptıktan sonra depresyona girince enstitüye başvurmuş. İddiaya göre bayan Huard’a hiçbir bilgi verilmeden Dr. Cameron’un “psikolojik yıkım” programı kapsamında deneysel uyuşturucular ve elektrik şokları verilmiş. Bazı seanslarda bayan Huard, karanlık bir odaya tıkılarak günde altı, yedi saat hep aynı şeyleri tekrarlayan ses kayıtları dinletilmiş. Dinlediği seslerden birinde kötü bir anne olduğu sürekli tekrarlanıyormuş.

İskoçya’da eğitim gören Doktor Cameron, bu yöntemle hastanın hatıralarını yok edip kişiliğini yeniden şekillendirdiğini iddia ediyormuş. Amerikan istihbarat teşkilatı CIA’da bu yönteme ilgi duyarak 1950 li yıllarda Doktor Cameron’u maaşa bağlamış!

Bu deneyler kapsamında her şeyden habersiz deneklere, LSD denen uyuşturucu madde verilmiş. Kanada makamları, 90’ların başında Dr. Cameron’un 70 kurbanına 100 bin dolar tazminat ödemeyi kararlaştırmış, 250’den fazla kurbana ise, durumları vahim olmadığı gerekçesiyle tazminat ödememiş. CİA’nın tazminat ödediği Montrealli kadın, Kanada hükümetinin tazminat ödemeye yanaşmadığı kurbanlar arasında yer alıyormuş. (Kaynak: Milliyet Gazetesi, www.haber7.com.tr

1990’lı yılların sonlarında Ankara’da askerlik yaparken ev arkadaşımla genetik silahlar üzerine uzun uzadıya konuşurduk. Tam o sıralarda Türkiye’den toplanan kan örneklerinin yurt dışına çıkarılması gündemi yoğun şekilde meşgul ediyordu. Kan ya da DNA tanıyarak hedef değiştirebilen silahlardan bahsediyorduk ve bunun gerçekleşebilirliğine biz bile -itiraf edemesek te- inanamıyorduk.

İlerleyen zamanlarda başka komplo teorileri de çıktı ortaya. Başka bir ülkede bir eski milletvekili, konuştukları, söyledikleri yüzünden canı yanan bir eski vekil, hapishane çıkışında “mehdi” ilan etti kendini. Giyinişini, saç şeklini, rengini değiştiren bu adam kendisini Allah’ın görevlendirdiğini iddia ediyordu. Rivayete göre uykularına girilen ve dışarı çıktığında tarif edilen bir yerde bir asa bulacağı söylenen, asayı bulduktan sonra mehdi’liğini ilan etmesi istenilen bu kişi bir süre sonra serbest bırakılmış. Hapishane çıkışı da söylendiği gibi, söylenen yerde asayı bularak mehdiliğini ilan etmiş.

Benzer bir ikinci vaka, Gaziantep’ten çıktı. Geçtiğimiz yıl televizyon ekranlarına da yansıyan ve halen internette “beyin yıkama” diye aradığınızda karşınıza çıkan görüntü kayıtları ve iddiaları da var.

Bir üçüncü vakaysa yine bir başka ülkenin muhalif görüşleriyle tanınan dernek başkanına yapılmış. Bu kez kullanılan tema dernek başkanının “peygamber” olduğu temasıymış. Dışarı çıktığında peygamberliğini ilan etmesi planlanıyormuş dernek başkanının. Rivayete göre istihbarat örgütleri başarılı olamamışlar ve milyon dolarlık proje iflas etmiş.

Anlatılanlar ne kadar doğrudur, ne kadarı komplo teorisi olarak kalır bilinmez. Ne kadarı ise gerçekleşmiştir zamanla göreceğiz. Ama gerçek olan bir şey var ki model insanlar üzerinde yapılan bu tür deneyler veya girişimlere gitmeye hiç gerek yok! Televizyon denilen aygıtın toplum üzerinde yaptığı etki istihbarat örgütlerinin yaptığından farklı değil! Ne yaptığını, ne yapması gerektiğini televizyondan öğrenen, davranışları televizyonun yönlendirdiği bir toplumda rüyalara ya da beyne hükmetmeye hiç gerek yok!

Hiç yorum yok:

tagore