9 Mayıs 2010 Pazar

KELB İLE TAHİR

“Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir.
Malikî mezhebim benim, zira
İtikadımca kelp tahirdir”

Nef’i



Nereden dilime dolandı bilmem…

Belki sivri diliyle, sivri burnum arasında ilinti kurduğum için seviyorum Nef’i’yi…

Aslında bu tür hazır cevaplar sadece bu kadarla sınırlı değil, yurdum insanı gerektiğinde hak edene hak ettiği şekilde veriyor yanıtını…

Neyse derdimiz bu değil şimdi!



Bir çifte standarttır gidiyor.

Aslında standart dediğimiz zaman “çifte” olanı bile bir kurala bir düzene oturuyor, o yüzden çifte standart demek de doğru değil!

Birkaç gündür “çok gizli” olan ama bir türlü gizlenemeyen yeni bir belge daha düştü medyaya…

İçinde Mazlumder’in de bulunduğu onlarca “dinci” kuruluş sınıflandırılmış…

“Az zararlılar”, “zararlılar”, “çok zararlılar” diye.

Birde bu listeye giremeyenler var. Onlarda “zararsızlar” ve “faydalanılabilecekler” gurubunda yer alıyor herhalde!

MİT ne yaptığının farkında mı?

“Dinci” kuruluşlar bu raporun ardından “Ben daha tehlikeliyim”, “Yok ben daha zararlıyım” diye kavga etmeye başladı aralarında.

Bir de araya girip “Yav biz burada niye yokuz, bizi adam yerine almıyor mu bu MİT?” diyenler var ki onlar şimdi tedavi ediliyor…

Başka dernekler, “dinci” yapılanmalar ne der bilmem, benim sözüm MAZLUMDER üzerine olacak.

Hasbelkader bir tanışıklığımız, aynel, hakkel ve ilmel yakinliğimiz mevzu bahis zira.

Çifte standart demiştim ya…

Varsayın ki ADD’ye yönelik veya herhangi bir ortalama ulusalcı örgüte yönelik bir rapor çıksaydı ortaya yer yerinden oynardı.

Oysa insan haklarının ve hukukun yaygınlaşması için 20 yıldır çalışan bir örgüt fişleniyor ve kamuoyunda ne entel- dantel takımından, ne de aydın-yazar grubundan çıt çıkmıyor!

Mazlumder’in çok mu ihtiyacı var başkalarının desteğine?

Yok, mesele o değil. Elbette insan kötü günde dostlarını yanında görmek ister.

Ama çokta dert değil, kim dost kim değil, kim pazarlamacı, kim toptancı ortaya çıkıyor işte.

Düşününki bir ülkede 17 bin faili meçhul cinayet işlenmiş 20 yılda.

Düşününki İstanbul’un orta yerinde uluslararası bir banka havaya uçurulmuş. Sivas’ta bir provakasyon yaşanmış, Başbağlar’da birileri karşılık vermiş birilerine. Yetmemiş…

Mafya, silah, eroin kaçakçılığı, adam kaçırma ve infazlar diz boyu olmuş..

Ve bu ülkede bir istihbarat örgütü, mevcut yasalara göre kurulmuş, mevcut yasalara göre işleyen ve bütün çalışmalarını kamuya açık şekilde duyuran bir örgütü fişlemekle meşgul!

Sorsanız “ biz bütün örgütlerin içinde varız” diye hava atanlar, ya sadece “kurusıkı”dan ibaretler ya da dedikleri gibi bütün örgütlerin içindeler ve gelişen bütün olayları kontrol ediyor ve yönetiyorlar!

Öyle olunca Sivas’ta, Başbağlar’da, faili meçhullerde bu arkadaşlara “iş” olarak düşüyor!

Kuzey Irak’tan sevkiyatı yapılan silahlarda, Van üzerinden Avrupa’ya gönderilen eroinlerde bu ağır ağabeylerin kudretli kollarından mı geçiyor acaba?

28 Şubat’ta Aczimendileri basına pazarlayan eli sopalı yanakları uzun sakallı bir görevli şimdi parlak traşı, pahalı takım elbiseleriyle geziyormuş Ankara sokaklarında!

Sivas olayları sırasında Milli Gazete’de bir fotoğraf yayımlanmıştı. Sivil Reno marka bir aracın kaportası üzerine oturmuş uzun sakallı, şalvarlı bir abimiz elindeki telsizle birileriyle konuşuyordu… Dünyanın hali işte… İnsan, aklına neler getiriyor…

MİT müsteşarı değişti malumunuz.

Ne olur, ne biter birlikte göreceğiz. Ama ben MİT müsteşarı olsam yapacağım ilk iş…

Personelimin evlerini teker teker basıp, kayıtlı- kayıtsız ne kadar silah var tespit ederdim…

Sonra da doğruca balistik incelemeye…

Birde canı sıkılıp Mazlumder’i takip eden 657’lileri aylak aylak dolaşmaktan kurtarıp doğru dürüst bir işe verirdim…

Zavallı adamlar kaç yıldır bomboş oturuyorlar kim bilir?



Şimdi durup dururken aklıma bir fıkra geldi, bari onunla bitireyim…

Çocuğun biri deniz kenarında kumla, çamurla, suyla, …la oynuyormuş…

Oradan geçen biri sormuş… oğlum ne yapıyorsun…

Fıkra işte!

Hiç yorum yok:

tagore