27 Ağustos 2009 Perşembe

“NECASETTEN TAHARET”





Dört Ağustos tarihinde Star Gazetesinde Bekir Berat ÖZİPEK imzasıyla “Milli görüş ve 'necasetten temizlik'” başlıklı bir yazı yayımlandı. Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Sayın Numan KURTULMUŞ’un “Kürt açılımını doğru bulmuyorum, kapalı mıydı ki açalım” sözleri üzerine kaleme alınan Milli görüş hareketinin yayın organı hükmündeki Milli Gazete’de yayınlanan bazı yazılara atıfta bulunulan yazıda kısaca “Necasetten Temizlenin” deniliyordu.
Sayın Kurtulmuş bu sözlerin hemen ardından yanlış anlaşıldığını beyan ederek sözlerini düzeltmiş, Bekir Berat ÖZİPEK’te düzeltme metnine de yer vererek eleştirilerini sıralamıştı.
Milli Görüş hareketinin Ergenekon operasyonunda mesafeli tutumu yeni değil! Önceleri -her ne kadar zaman zaman yüz güldüren çıkışlar olsa da- genelde soruşturmayı hafife alan veya teğet geçen bir tutum göze çarpıyordu. Bu tutumda şüphesiz iki kalemin önemli payı vardı. Biri akademisyen Hasan ÜNAL diğeri Afet ILGAZ…
Hasan Ünal ilginç şekilde Milli Gazete ile birlikte milliyetçi / sağcı gazetelerde de yazıları yayınlanan bir isim. Adı bazı muhtıraların redaksiyonunda geçen, Genelkurmayda brifingler verdiği ve genelkurmaya sıksık girip çıktığını kendisinin de kabul ettiği, Ergenekon soruşturması kapsamında halen tutuklu bulunan Mehmet Haberal’ın kanalında neredeyse daimi konuk olarak programlara çıkan, Tuncay ÖZKAN’ın TV kanalında arz-ı endam eden bir şahsiyet. Ergenekon sürecinin sulandırılması çalışmalarında da hatırı sayılır bir emeği var Hasan ÜNAL’ın.
Doğrudan Ergenekon’a karşı kaleme alınmayan “İşin içinde ABD Varsa…” diye söze girerek operasyonu Milli Görüş tabanında illegal kılmaya yönelik yazılar yazan bir isim Hasan Ünal…
Bir yazısında:
“Gözaltı dalgalarından epeyce memnun kesimden gelen açıklamalar, soruşturmanın arkasında dış güçler olabileceği yönündeki kanaati kuvvetlendiriyor. Geçenlerde Hürriyet yazarlarından birisinin köşesinde de konu olduğu gibi, bir akademisyen son gözaltı dalgasının hükümetten ziyade küresel dinamiklerin etkisiyle yapıldığını söylemiş. Ona göre küresel bir irade ortaya çıkmış ve böyle olmuş.
Ama aynı gazetecinin esas anlattığı bir husus var ki, bizce, bütün röportajın en önemli tarafını oluşturuyor. Bu işte Amerika esas rolü oynamış ve anlaşıldığı kadarıyla oynamaya devam ediyormuş. Dosyaların bile ABD'den geldiğini düşünüyormuş. Operasyonun kendi gücümüzle yürütülmekte olduğunu zannetmiyormuş. Bu gazeteciye göre Avrupa Birliği'nin ve Amerika'nın Türkiye'nin demokratikleşmesinde büyük menfaatleri varmış...
Aynı varsayımdan hareket edecek olursak, şimdilerde rahatsız olacakları o kadar hadise var ki... Gazze katliamları üzerine milletimizin her kesiminin gösterdiği asil tepkilerin İsrail ve Amerika'yı rahatsız etmemesi düşünülebilir mi? Ayrıca Kıbrıs konusunda sona doğru mu yaklaşılıyor ve bu tartışmalarla ve muhtemel yeni gözaltılarla Kıbrıs konusunda milletin göstereceği tepkinin şimdiden önü mü alınıyor? İşin içinde ABD varsa... Ne dersiniz? (İşin İçinde ABD Varsa- 13.01.2009- Hasan Ünal Milli Gazete”)
Bir başka yazıda ise:

“Ümraniye soruşturmasının arka planında Amerika olduğuna dair bilgiler artıyor. Bu konuda açıklama yapanların soruşturmaya, gözaltılara ve tutuklamalara alkış tutan taraftarı olmaları fevkalade önemli. Son açıklama ve yorumları yapanların söyledikleri, sanki çok 'özel' bilgilere sahip olduklarına işaret ediyor.
Salı günü bu köşede ele aldığımız bu değerlendirmelere son iki günde yeni unsurlar eklenmeye başladı.
Buna göre Amerika'nın özellikle rahatsız olduğu emekli genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu imiş.
Sebebi de Kıvrıkoğlu'nun, kendi döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin rotasını Amerika'dan bağımsız hale getirmesiymiş.
O dönemde Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapmakta olan ve bir kısmı da Türkiye uzmanı sıfatını taşıyan personelin çeşitli dergilerde Kıvrıkoğlu'nun başındaki Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Amerika'nın Ortadoğu'daki kirli projelerine destek olmayacak kadar bağımsız hareket etme eğiliminde olduğuna dair yazılar yazdıklarını da biliyoruz.
Meğerse o yazılar tesadüf değilmiş ve uzman birilerinin kendi başlarına yazdıkları değerlendirmeler hiç değilmiş.
Kıvrıkoğlu'nun o dönemde Türkiye'nin PKK ile mücadelesini askeri alanda başarıyla sonuçlandırdığını; PKK'ya yardım ve destekte ısrar eden Hafız Esat yönetimini Ekim 1998 kriziyle devre dışı bıraktığını; Abdullah Öcalan'dan dolayı Yunanistan'ı epeyce sıkıştırdığını ve daha 1997 Ocak ayında Rumların Rusya Federasyonu'na sipariş vermeleriyle başlayan S-300 krizini çok başarılı bir şekilde yürüttüğünü ve takındığı kararlı tutumla bu füzelerin Kıbrıs'a yerleştirilmesine izin vermediğini de biliyoruz.
Demek ki bütün bunlardan dolayı Amerika çok rahatsız olmuş ve şimdi bu son soruşturma ile intikam alıyor.
Eğer bunlar doğruysa veya bunların binde birinde doğruluk varsa, o zaman Türkiye'deki rejime demokrasi demek epeyce zordur.
Ayrıca bütün bunlar doğruysa, soruşturmanın iki ana amaca hizmet eder hale getirildiğini söylemek mümkündür.
(ABD intikam mı alıyor?,15 Ocak 2009 Milli Gazete, Hasan Ünal”) diyor.
Hasan Ünal’ın Milli Gazete de kaleme aldığı yazılar takip edilirse bu minvalde pek çok yazının yayınlandığı görülebilir. Hürriyet gazetesini referans alan ve buradaki değinmelerden yola çıkarak hüküm veren yazarın binlerce sayfalık soruşturma evraklarını dikkate almaması dikkate şayan!
Ve Afet ILGAZ’ “Yol” ve YOLCU” nun yazarı…
Afet Ilgaz’ın yazılarında da ortak bir ABD vurgusu göze çarpıyor:
“Şu son gözaltına almalarda sık sık "28 Şubat'ın rövanşı alınıyor" yorumlarını dinliyorum. Bu, yanlış bir değerlendirmedir. 28 Şubat'ın düğmesine Fransız Mason locasında basıldığına dair çarşaf çarşaf mektuplar yayınlamıştı." İktidar Müslümanlara hoş görünmek için şöyle bir kanaat uyandırıyorsa, bu bir yanlış bilgilendirmeden başka bir şey değildir. Bugün yapılanları Erbakan Başbakanken yapıldığını tasavvur edebiliyor musunuz? Erbakan orduya Cumhuriyete ve yasalara çok saygılı bir devlet adamıydı. Bu devlet adamı olma vasfının altını çiziyorum. Türkiyeyi böyle ikiye bölmek bir yana, AKP iktidar olunca:
"Artık sağcı solcu yok, millî gayri milli vardır" tesbitini yaparak Türkiye'yi doğru bir çizgide birleştirmek isteyen bir devlet adamıydı. Bu gözaltına almalarda General Çevik Bir'in niye adı geçmiyor? Asıl "balans ayarı yapan" o değil miydi? Ayrıca o ve Tayyip Bey, ABD'de Yahudi ödüllerinden sanırım ADL ya da Jinsa ödülünü almamışlar mıydı?
Başlığa dönersek, her taşın altından ve her hadisenin altından İsrail'in ve ABD'nin çıktığını düşünür hatta buna bir de AB ilave ederseniz, Türkiye'nin ve İslâm aleminin yaşadığı faciayı biraz anlamlandırabilirsiniz. Hangi hadiseyi kaldırsan, altından İsrail ve ABD çıkıyor. 11.01.2009 Milli Gazete”

“Erhan Göksel'in gözaltına alınmasına herkes çok şaşırdıydı. Neyse, bu konuda epey bir şeyler yazıldı. Yazılmıyan bir şey var ki, o da bazı konuşmalardan dinlediğim ve bazı yazarlardan okuduğum, ifadesini verirken kendisini ağlatan şu sözlerdi:
"Ben nisan ayında Türkiyemizin başına gelecek olaylara dikkat çekmeye çalıştım. Seçimlerden sonra bölge belediye başkanları bazı bölge milletvekilleriyle birlikte Barzani'nin desteği ile BM'ye müracaat edecekler. ABD ve AB'nin desteğini alarak BM'den barış gücü askeri talep edecekler. Ve ne yazık ki Türkiye aleyhine karar çıkartacaklar. Bunlara dikkat çekmek, ülkemin bölünmesini engellemek için konuşuyorum. Bunun için araştırma yapıp yazıyorum. Ama bana çete (Ergenekon) suçundan gözaltına alınmak reva görüldü. Artık bu işleri bırakıyorum. Evimde sessiz sedasız oturacağım."
İşte, millî değerleri savunanları böyle etkisizleştirmeye çalışıyorlar ama merak etmeyin, bu ülkeyi koruyan maddi ve manevi kuvvetler var. Onları yıldıracak bir iktidar gücü de yok! 28. Şubat.2009 Milli Gazete”
Afet ILGAZ’ında sicilinde bu minvalde pek çok yazı var. Ulusalcıların övüldüğü, Ergenekon soruşturmasını yönetenlerin yerildiği, ordunun ve genelkurmayın yıpratılmaya çalışıldığını savunan tarafgir yazılar. Bugünkü yazısında da ( 26.08 2009 / Milli Gazete http://www.milligazete.com.tr/makale/leke-136765.htm) demokratik açılım paketini “şey açılımı” diyerek aklınca tiye almaya çalışmış. Yazının içeriğine değinmeye hiç gerek yok sadece şunu bilmek yeterli: yazar “kürt” kelimesini kullanmamak için “ne olduğu bilinmeyen bir eşya” için kullanılan “şey” kavramını uygun bulmuş. Bu bile yazının içeriğine işaret etmesi açısından yeterli sanırım.
Tüm bu yazılanları düşünürken Numan Bey’in Demokratik açılım üzerine sarf ettiği sözler konuşuldu televizyon ekranlarında. Devletin bölgedeki yurttaşlarından özür dileyerek işe başlamasını tavsiye eden, bölgesel isimlerin iadesini, Diyarbakır cezaevinde tutuklulara işkence yapanların yargılanmasını isteyen ve etnik farklılıkları Allah’ın ayetleri olarak gören sözleri…
Milli Görüş hareketinin yeniden umut olabilmesi, inandırıcılığı yüksek bir söylem ve eylem diliyle mümkün. Milli Gazete’de yazı yazan ulusalcı yazarlara inat! Milli Görüş hareketini ve onun yeni liderini bu cesur çıkışı için alkışlamalı, cesaretlendirmeliyiz!
Çünkü kürt sorunu öncelikle Müslüman Türklerin sorunudur!
Gelinen noktada Sayın ÖZİPEK’e düşen “Acaba SP’nin bir perspektifi ve “öneri paketi” var mı” sorusunu gözden geçirmesidir…
Enazından şimdilik….
Ve her şeye rağmen!

Cyrano de Bergerac
28.08.2009

Hiç yorum yok:

tagore