17 Nisan 2008 Perşembe

GEÇMİŞLE HESAPLAŞMAK

28 Şubat’ın üzerinden çok zaman geçmedi.
Ama hafızasız bir toplum olarak aklımızda kalan hiçbir şey yok!
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül…
Gün yüzüne çıkan-çıkmayan bir sürü darbe girişimi cabası.
Daha Başbakanını asmış bir rejimin utancı bile hissedilmiyor ortalama yurttaş üzerinde.
Birileri “mal paylaşımında” her kaybettiğini düşündüğünde ya darbe yaparak, ya parti kapatarak gayri meşru yolları deniyor.
Siyasilerin yegâne tepkisi ise her seferinde yeni bir parti kurarak, yeniden kapatılmayı beklemek oluyor.
Bu oyundan sıkılmadınız mı?

Herkesin kabul ettiği gibi bu dava ve “kapatma” süreci hiç kimse için sürpriz olmadı.
Hatta kerameti kendinden menkul Abdüllatif Şener Başbakan’a “Ben sana 1 yıl önce söylemiştim” diye caka satabiliyor.
Tüm bunların karşısında Başbakanın tepkisi ise “Bırakın bu boş işleri oluyor”
Ne kadar tanıdık bir tavır değil mi?
Ne demişti Necmeddin Erbakan: “Fasa fiso”

Türkiye’de yaşananların ülke içinde gelişen bir iktidar mücadelesi olduğunu düşünmek saflık sanırım.
28 Şubatta ABD’si, AB’si, ulusalcısı - faşisti nasıl tek bir yumruk olup Refah Partisini kapattırmıştı hatırlayın.
O zamanda Türkiye bir hukuk devletiydi!
Refah partisini kapatan da bu ülkenin mahkemesiydi.
Aynı hukuk devletinin Mahkemesi!

367 Oy şartında Anayasa Mahkemesinin kararını düşünün, basına yansıyan haberlere göre torunlarına açıklamaktan utanacağı kararlara imza atan üyeleri var mahkemenin…

Basının o dönemde ki yayınlarına arşivlerden bir göz atın.
Belediye otobüsünde koluna kezzap dökülen başı açık kadın haberlerini, sizi kıtır kıtır keseceğiz diye uyduruk haberler yayınlayan gazeteleri düşünün…
Ne değişti?
Bugünde hastanelerde başörtülü personel avına çıkmış istihbaratçı, faşist, ulusalcı gazeteciler devriye atmıyor mu?



Refah partisinin kapatılması, ardından kurulan fazilet partisinin kapısına kilit vurulması AKP gerçeğiyle bizi yüz yüze bıraktı.
Bu durum gayri meşru yöntemlerle demokratik sürece müdahale edenlerin beklemediği bir durumdu.
Aksine beklentilerin tam tersi bir durum ortaya çıktı.
Tayip Erdoğan Siirt’te yaptığı bir konuşmada okuduğu şiir nedeniyle hapis cezası almış ardından genel seçimlerde adaylığı yüksek seçim kurulu tarafından geri çevrilerek siyaseten bitirilmişti!
Seçimlerin üzerinden çok zaman geçmeden önce Siirt’te seçimler iptal edildi ve hemen ardından da Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağı anayasal bir düzenlemeyle kaldırıldı.
Yenilenen seçimlerde Tayip Erdoğan milletvekili seçilerek parlamentoya girecek ve kısa süre sonrada Abdullah Gül’den Başbakanlığı devralacaktı.

Hesaplaşılması gereken süreç işte bu!

Bu hesaplaşmayı yapabilecek tek kişide Tayip Erdoğan!
Kendisine Milletvekilliği ve Başbakanlık yolunun açılması neyin sonucudur?
Kimin kararıdır?
Bağımsız yargının ve adaletin mi yoksa başka dengeler ve güçlerin mi?

28 Şubatta birlikte darbe yapan AB ve ABD’le ulusalcı çeteler bugün karşı karşıya.
Dün darbeyi destekleyen yabancı unsurlar bugün darbecilerin kendilerine karşı bir kalkışma içinde olduğunu düşünüyor olmalı ki eski dostlarını düşman kabul ediyorlar.
Hatta birbirlerini doğrudan hedef alacak kadar da gemileri yaktılar.

Kimilerine göre yaşanan anti demokratik süreç Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesine karşı yani AB’ye karşı yapılıyor.
AB’nin bu darbe girişiminde bu kadar net tavır almasının nedeni de girişimin doğrudan kendisine karşı yapılıyor olması…
Öte yandan sekülerleşme sürecinde İslam la ilintilerini düşmanlık üzerine bina eden küçük ama yetkin bir azgın azınlık bu süreç üzerinden İslam’la hesaplaşıyor!
Kısaca İslam düşmanlığı diyebileceğimiz ama muhataplarının asla telaffuz etmediği bu mücadele bir ortaçağ karanlığı olarak karşımızda duruyor.

Merve Kavakçı’yı linç edenler, hatta çocuklarının üzerine okul bahçesinde kendi çocuklarını saldırtacak ve tezahürat yaparak amigoluğa soyunacak kadar gözü dönmüş olanlar neden namuslu davransınlar ki?

Namussuzlar kadar cesur olması gerekenler şimdi bir şeyler yapmalı.
Önce geçmişiyle hesaplaşmalı birileri, nerede kimlere ne sözler verildi. Nelerin karşılığında neler alındı?
Yaşananları anlamak için yapılması gereken tek şey bu…

Üstün BOL

Hiç yorum yok:

tagore