17 Eylül 2012 Pazartesi


ŞAŞIRTICI OLAN NE?
Gaziantep saldırısı pek çok açıdan ilginç bir zamanlamaya sahne oldu. Bir yanda Suriye’de yaşanan iç savaş ve bu iç savaşa ilişkin Türkiye- Suriye- İran arasında kopan ilişkiler; diğer yanda PKK’nın Şemdinli saldırıları ile start alan “cephe savaşı” stratejisi çok ihtimalli bir saldırıyı ve dolayısıyla bir kafa karışıklığını birlikte getirdi. Görünen bu iki aktörün dışında Suriye meselesiyle ilintili veya ilintisiz başkaca aktörlerin bölgedeki muhtemel hesapları doğal olarak akla getirilmedi bile.
PKK’nın Şemdinli’de ilçe merkezini ele geçirmek için giriştiği ve gerek hazırlanışı gerekse sonuçları itibariyle ancak bir “fantezi” olarak değerlendirilebilecek bu kalkışma örgüte yüz’lü rakamlarla ifade edilen kayıplar getirdi. Ancak örgüt bu kayıplara rağmen “yıkılmadım, ayaktayım” dercesine Şemdinli saldırısıyla eş zamanlı olarak bölgede yol kesmelere, insan kaçırmalara devam etti. Yetmedi büyük zayiat verdiği belirtilen Şemdinli’de ilçe merkezinde/sivil alanda ağır silahlarla saldırılar düzenledi.
Öte yandan Suriye’de diğer Arap Baharı ülkelerinde görülmeyen şiddette bir iç savaş yaşanırken, Esad rejiminin arkasına aldığı uluslararası destekle giriştiği “temizlik operasyonu” sonrası; Esad rejiminin çarçabuk yıkılamayacağının anlaşılması, Suriye’nin iç tehdide destek vermekle suçladığı ülkeleri de tehdit eden açıklamaları, Suriye rejimini PKK ile birlikte Gaziantep saldırılarının en önemli şüphelisi yaptı.
Gaziantep saldırısının hemen ertesinde kamuoyunda çok da dikkat çekilmeyen bir başka gelişme daha yaşandı. 2 Temmuz'da PKK’lılar tarafından kaçırılan AK Parti Gürpınar İlçe Başkanı Hayrullah Tanış Mazlumder’in girişimleriyle serbest bırakıldı. Ailesinin başvurusu üzerine uzun süredir serbest bırakılması için girişimlerde bulunulurken, Gaziantep saldırısının hemen arkasından İlçe Başkanının serbest bırakılması PKK’nın üzerine çevrili okları yanıltmaya yönelik bir hamlesi olarak okunsa da sonuçta ailesi ve yakınları açısından İlçe başkanının özgürlüğüne kavuşması her türlü politik mülahazanın üzerindeydi.
Saldırıya ilişkin Kandil’den yapılan açıklamalarda “Gaziantep saldırısını örgütün gerçekleştirmediği, PKK’ya bağlı birimlerin hiçbirinin bu saldırıda yer almadığı, PKK başkanlık konseyinin sivillerin hedef alınmaması için alınmış kararlarının olduğu, bugüne kadar örgüt tarafından hatalar yapıldığı, Batman, Bingöl ve Silvan saldırıları gibi sivil hayatı hedef alan saldırıların hata olduğu ve bu saldırıları gerçekleştirenlerin cezalandırıldığı” belirtiliyordu.
Örgüt daha öncede çeşitli kereler sivil alana yönelik saldırılar düzenlemiş, bu saldırıları önce inkar etmiş daha sonra ise kabullenmek zorunda kalmıştı. Gaziantep saldırısı eğer benzetilecekse, belki en çok, tamamıyla sivillerin hayatını kaybettiği ve kamuoyunda çok tepki çekmiş olan Ankara Kumrular’daki saldırıya benzetilebilir ve o saldırı da hatırlanacağı üzere, PKK tarafında değil, örgütle doğrudan ilişkisi olmayan(!) TAK tarafından üstlenilmişti.  Doğal olarak kamuoyu bu arka planı göz önüne alarak örgütün yalanlamasını dikkate almak konusunda tereddütlü davrandı. Nitekim soruşturmayı yürüten resmi makamların ısrarla saldırıyı PKK’ya mal etmesi, kamuoyundaki zaten angaje olmaya hazır inancı kuvvetlendirdi.
PKK’nın yalanlamaları her ne kadar kamuoyunda güven oluşturmasa da bölgenin diğer aktörlerini göz ardı ederek yürütülecek bir soruşturmanın sağlıklı olmayacağı aşikar. Aslında devletin diğer ihtimalleri göz ardı ederek saldırıyı sadece PKK’nın düzenlediği şeklinde bir kanaate sahip olduğu da doğru olmayabilir! Kamuoyuna yansıtılan görüşler ile devlet katına sunulan raporların aynı olmaması da çok kuvvetle muhtemel!
Bölgede yıllardır savaştığı düşman bir örgüt varken, güney komşusundaki iç savaş nedeniyle İran ve Suriye ile de düşman haline gelen Türkiye çok ihtimalli bir oyunla karşı karşıya. Bu ihtimallerin hepsinin Türkiye’ye karşı düşmanlık üretmesinin kendilerince haklı gerekçeleri olabilir.
Kandil, her ne kadar saldırının kendi tarzları olmadığını, bu saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini, Türkiye’nin Irak Kürdistanı, Suriye ve İran’la husumetini göz ardı ederek ihaleyi kendilerine bıraktığını söylese de bu saldırının PKK ile ilişkili kişilerden bağımsız gerçekleştirilebilmesi mümkün görünmüyor.
Saldırı Suriye istihbaratı tarafından gerçekleştirilmişse bu işte PKK’nın Suriye kanadıyla ilişkili olan kişilerin bilgisi dışında olması akla zarar! İran tarafından gerçekleştirilmiş ise İran PKK’sı (PJAK) ile İran arasında yapıldığı bilinen ancak teyit edilmeyen anlaşmanın hangi maddeler içerdiği, Suriye sorunuyla ilgili İran’ın PJAK üzerinden karşı hamle yürütüp yürütmediği sorulması gereken sorular olarak hafızalarda kalıyor. İran, Suriye siyasetiyle Türkiye’den ayrışsa bile doğrudan Türkiye’ye yönelik bir eyleme girişir mi, maşa kullanmak varken elini kirletir mi bu da akılda tutulması gereken sorulardan.
PKK ihtimali dışında Gaziantep saldırısı ister İran tarafından, ister Suriye tarafından isterse başka aktörlerce organize edilmiş olsun, her halükarda saldırının ardında PKK ile bir şekilde irtibatlı kişilerin izini aramak hiç kimse için garip olmayacaktır.
İhaleyi PKK’nın önüne bırakmadan önce diğer alternatifleri de göz önüne almak ve hatta bütün aktörlerin ortaklığını birlikte değerlendirmek ihmal edilmemesi gereken bir seçenektir.



Üstün BOL

Hiç yorum yok:

tagore