06.04.2024
Deniz BAYKAL, 2010 yılında bir kaset kumpası ile istifaya
zorlanmış; hemen ardından da aday olmayacağını açıklayan Kemal KILIÇDAROĞLU
aday yapılarak Cumhuriyet Halk Partisinin genel başkanı seçtirilmişti.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği genel kurul sonrası parti
kamuoyunda yaşanan heyecan siyaseti takip edenlerin hala hatırındadır.
Özgür Özel’in genel başkan seçildiği genel kurul sonrasında biraz
da Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan ağır yenilginin etkisiyle CHP’lilerin
heyecandan çok korku yaşadığını da kaydedelim.
‘Özgür Özel’den genel başkan mı olur?’ tedirginliğinin hala
sürdüğünü söylemek de mümkün.
31 Mart seçim zaferiyle bu korkunun bir süre sümenaltı edileceği
de aşikar.
CHP’yi 31 Mart zaferine taşıyan süreci Özgür Özel’in başarısı ve
CHP teşkilatlarının değişim heyecanına bağlamak bana çocukça geliyor!
Üstelik bunu söylediğimizde yeni yönetimin ‘başarı’ hikayesine çok
doğru olmadığı halde su taşımış oluyoruz.
Öte yandan bu seçimin asıl galibi Kemal Kılıçdaroğlu’na haksızlık
etmiş oluruz.
Parti teşkilatları genel başkanlarına bağlılıklarını bildirmek
için bu yolu deneyebilir elbette ancak; bizler gibi filmi dışarıdan
seyredenlerin Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmesi gerekiyor.
2000 Yılından itibaren siyasetin yeniden dizayn edilme sürecini
gözden geçirdiğimizde ilginç bir tablo çıkıyor karşımıza.
Amerikadan yola çıkıp Balkanlar üzerinden ülkemize giriş yapan
yüksek hava basıncı, Türkiye’de yobaz/kemalist askeri ve sivil bürokrasiyi
tasfiye etmeyi planlıyordu.
Başta ABD olmak üzere ‘Avrupa’ taş kafalı Kemalistlerle artık yol
yürünemeyeceğini, onun yerine liberal demokrasiye rıza gösterecek yeni bir
süreç planlamıştı.
Bu plan çerçevesinde 28 Şubat sonrası oluşan konjonktür bir ismi
işaret ediyordu. O isim Recep Tayyip ERDOĞAN’dı.
2002’den 2011’e kadar işler iyi giderken, bu tarihten sonra
Erdoğan’ı kontrol edemediğini düşünen ‘Batı’ kendine yeni yol arkadaşları
aramaya başladı.
2023 seçimlerine kadar kavgalı bir süreç yaşansa da Erdoğan
arkasına aldığı kamuoyu desteğiyle ‘batı’ya karşı ayakta durmayı başardı.
İktidarı bir şekilde dizayn etmeye çalışan ‘dış güçler’ yeni
sistemi meşru kılabilmek için muhalefeti de dizayn etmeye karar verdi.
Bu dizayn operasyonu bir Amerikan aparatı olarak FETÖ üzerinden
yürütüldü ve kaset kumpasıyla Deniz Baykal CHP genel başkanlığından
uzaklaştırıldı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle birlikte CHP
vitrininde baskın şekilde yer alan, yobazca Kemalist bir tutum sergileyen, 28
Şubat artığı Çerkez, Sünni (inanç değil gelenek), Türk oyuncular tasfiye
edildi.
Yerine yontulmuş bir kemalizm ekseninde Türk, Alevi yeni aktörler
vitrine taşındı.
Kılıçdaroğlu’nun ilk on yılı seçmen nazarında kuşkuyla karşılandı
ve iktidarın bütün hatalarına rağmen gerekli karşılığı görmedi. Çünkü seçmen
gözünde CHP hiçbir zaman sözüne itibar edilir bir siyasal aktör olmamıştı.
Kılıçdaroğlu her seye rağmen vazgeçmedi. Yobaz Kemalistleri
partiden uzaklaştırmakla yetinmedi. Farklı kesimlerden insanları, adı CHP ile
anılamayacak isimleri partisine kattı.
Liberal isimlerin yanında Mehmet Bekaroğlu, Cihangir İslam gibi
İslami camianın yakından tanıdığı isimler CHP listelerinden milletvekili
seçildi.
2014 ve 2019 Yerel seçimlerinde başörtülü aday çıkarmayı bile
düşündü CHP!
Ancak ne kadar terbiye edilmeye çalışılırsa çalışılsın Kemalist
doku buna izin vermedi. Kılıçdaroğlu’na kalsa CHP en kötü ihtimalle 2019
seçimlerinde bir başörtülü belediye başkanına sahip olacaktı.
KIlıçdaroğlu’nun yobaz Kemalistleri tasfiye etmesi, kamuoyu
korkusu sebebiyle gün yüzüne çıkarılmasa da cemaatlerle el altından irtibata
geçmesi, başörtüsü ve çarşaf gibi konularda bırakınız giysinler tavrı seçmen
tarafından dikkatlice izlendi ve olumlu karşılandı.
İktidarın affedilemez hataları sonrasında seçmen Kılıçdaroğlu’nun
bir şansı hak ettiğini düşünmeye başladığında tarihler 2020’yi gösteriyordu.
2020 yılına gelindiğinde Kılıçdaroğlu özellikle partiye dışarıdan
monte ettiği İslami kesimden isimlerin etkisiyle ortalama muhafazakar seçmenle
arasındaki buzların erimeye başladığını fiilen gözlemlemekteydi.
Bu gözlem Kılıçdaroğlu’nu muhafazakar kesime daha da yaklaştırdı.
Liberallerin uzun süredir AK PARTİ’den kaçışı devam ederken Kılıçdaroğlu’nun
sürdürdüğü liberal politikalar bu kesim için de CHP’yi yeni bir adres olarak
karşılarına çıkardı.
Kılıçdaroğlu 2002 öncesi AK PARTİ’nin yakaladığı, toplumun farklı
kesimlerinin ortak adresi olma yolunda emin adımlarla yürüyordu.
Kılıçdaroğlu, 2024 1 Nisan’ını görebilseydi 14 yıllık emeklerinin
karşılığını almış olacaktı.
Ne olduysa 14-28 Mayıs seçimleri sırasında izlenen yanlış
politikalarla oldu. Yaşı itibariyle 2028 seçimlerini görüp göremeyeceğini
bilemeyen Kılıçdaroğlu adaylık konusunda ısrar etti.
Esasen doğal olarak Kılıçdaroğlu’nun aday olması gerekiyordu. Hem
2010 yılından o güne kadar izlediği çizgi, hem de anamuhalefet partisi lideri
olarak adaylığı en çok o hak etmişti!
Bu ‘son fırsat’ı kaçırmamak için Kılıçdaroğlu bütün riskleri aldı
ve detaylarına girmesek de büyük hatalar yaptı. Neticede Meral Akşener talimat
üzerine önce masadan kalktı sonra başka bir talimatla masaya oturtuldu. Bu
hamleler seçim yapılmadan seçimin kaybedileceğini zaten ilan ediyordu.
Ancak Kılıçdaroğlu zorlu adaylık sürecinden sonra da sıklıkla
büyük hatalar yapmaya devam etti ve seçimlerden kendisi, partisi ve yedi kocalı
başkanlık düzeni ağır bir yenilgiyle ayrıldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından da onu CHP’yi terbiye
etmesi için genel başkan seçtiren irade, yeni bir siyasi dizayn operasyonu ile
onu tasfiye etti. Özgür Özel isminin genel başkanlık hikayesini siyasetin doğal
bir sonucu olarak değil, bu dizayn etme sürecinin bir parçası olarak okumak
daha doğru olacaktır. Siyaseti dizayn eden bu süreçlerin sadece CHP için
geçerli olmadığını, İYİ Parti, AKPARTİ ve diğer siyasal aktörler için de asıl
belirleyici unsurun dizayn süreçleri olduğunu belirtmekte fayda var.
Bu 14 yıllık terbiye etme sürecinin ardından 3-5 ayda yeni genel
başkanın yeni teşkilatlarla büyük bir sinerji yaratarak 31 Mart seçimlerini
kazandığını iddia etmek romantik bir yorum olabilir ama hem gerçekçi olmaz, hem
de Kılıçdaroğlu’na haksızlık olur.
Muhafazakar/sağcı seçmenin hiç tereddüt etmeden CHP’ye oy
vermesini yeni genel başkanın parlak ve kirlenmemiş yüzüne nispet etmek
sağlıklı bir değerlendirme değil.
CHP’liler dün arkasından koştukları Kılıçdaroğlu’nu unutmuş yeni
aşklarının peşinde koşuyor olabilir. Oysa 31 Mart’ta elde edilen büyük zaferin
mimarı ve galibi 14 yıl boyunca bu süreci ilmek ilmek dokuyan, her ne kadar
siyasi hayatı sona ermiş olsa da Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Hakkını vermezsek haksızlık etmiş oluruz.
https://hertaraf.com/koseyazisi-kemal-kilicdaroglu-4112
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder