HERKES BİLİYOR ZARLARIN HİLELİ OLDUĞUNU
1990’lı
yıllar partili İslamcılığın zirve yaptığı zamanlardı.
O
zamanlar iyi organize olmuş bir teşkilat, gönüllülük esasına dayalı bir iş
bölümü vardı.
Elbette
‘aşağıdakiler’ ve ‘yukarıdakiler’ denklemi burada da işliyordu ama biz
‘aşağıdakiler’ henüz bunun farkında değildik.
Her
yaştan Anadolu insanını Refah Partisine yaklaştıran farklı nedenler vardı,
elbette.
Gençler
ve orta yaşlıların partiye yaklaşması başka sebeplere, yaşını almış - gün
görmüş insanların parti etrafında toplanması başka sebeplere dayanıyordu.
Doğrusu
Parti de, her kesimden insanı içinde barındıracak aksiyona sahipti.
Öncelikle
Türkiye şartlarında sahici görünüyordu siyasal hareket.
Açık
oturumlarda, Meclis grup toplantılarında eli yüzü düzgün konuşmaları onlar
yapıyor; onlar konuştukça statüko partilerinin makyajı akıyordu.
İnsanlar
sıkıştıklarında, bir işleri olduğunda devlet mekanizmalarına değil, parti
teşkilatlarına gidiyorlardı.
Çoğu
zaman devlet kapısından daha çok işe yarıyordu parti teşkilatları.
Biz
üniversiteliler ise bambaşka bir motivasyonla teşkilatlarda çoğalıyorduk.
Dönemin
edebiyat ve fikir dergilerini sıkı takip ediyor, yeni sayının çıkacağı günü
iple çekiyorduk.
Evet,
kitap okuyorduk ama düşünce dünyamızı biçimlendiren baskın unsur dergilerdi.
O
yıllar dergiciliğin siyasal hareketin önünde yürüdüğü zamanlardı.
Çoğu
zaman ‘İslamcı’ siyasal hareketin toplumsal bir konuda davranışını, entelektüel
dergi çevreleri belirliyordu.
İZLENİM,
90’lı yıllarda bir fikir dergisi olarak sıkı takip ettiğimiz yayınlardandı.
İsmail Kara, Mustafa Özel, İsmet Özel, Turgut Cansever, Bahri Zengin, Ali Bulaç
ve daha nicelerini İZLENİM’deki yazılarından veya dergide haklarında
yazılanlardan tanıyorduk.
Diğer
taraftan ise edebiyat dergileri delişmen taraflarımızı dinginleştiriyor,
ruhumuzu besliyordu.
Üniversitelerde
arkadaşlarımızın çıkardığı onlarca dergi - bülten vardı.
Çıplak
ayaklı çocuklardık ama başımızın dik olduğu zamanlardı.
Sermayeye
karşı şiir yazıyor, sermayeye karşı dergi çıkarıyorduk.
Yok
sayıyorlardı bizi, dağıtım şirketleri ücretli dağıtımımızı bile yapmıyordu ama
aşkla şiir yazıyor, inatla dergi çıkarıyorduk.
Aradan
çok zaman geçmedi!
Sermayeye
rağmen şiir yazan arkadaşlarımız, sermaye için şiir yazmaya; sermayeye karşı
dergi çıkaran abilerimiz, sermaye için dergi çıkarmaya başladı.
Herhangi
bir derdi olmayan, günü birlik kaygıların telaşında, reel politik savunma
refleksiyle donanmış yapılara dönüştü dergiler.
Varlığın
inkarıydı bu, yokoluşun tescili.
Daha
düne kadar siyasetin önünde yürüyen dergilerimiz, arka bahçenin konforuna
teslim oldular.
Hulusi
Dosdoğru ve Burhan Arpad’ın 1940 yılında yayımlanan İnanç Dergisi (**)
başyazısında söylediği gibi, ‘Sanat, ne bir post kavgası, ne eş dost loncası,
ne de şöhret basamagı’ idi oysa.
Bugün
fikir dergiciliği-edebiyat dergiciliği yaptığını iddia edenler; bir post
kavgasının, eş dost loncasının ve şöhret basamağının öznesi oldular.(1)
Bu
süreç bir ayrışmayı da beraberinde getirdi.
Daha
düne kadar omuz omuza verip yokluk içinde dergi çıkarmaya çalışanlar, direniş
şiirleri yazanlar; önce eski arkadaşlarını tasfiye edip, ardından itaatin
şiirini yazmaya başladılar.
1940
yılı Son Posta gazetesinde (**) olduğu gibi, içinde Reşat Nuri, Mithat Cemal,
Faruk Nafiz, Peyami Safa, Aka Gündüz, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Behçet Kemal...
gibi isimlerin bulunduğu tasfiye listeleri yayınlanmıyor artık.
Ama
herkes biliyor, kimlerin sakıncalı olduğunu.
Bilinen
bir şey daha var: ‘Herkes biliyor zarların hileli olduğunu!’
Üstün BOL
(*)
Leonard Cohen: Everybody Knows (https://www.youtube.com/watch?v=Lin-a2lTelg)
(**) Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu / Salah Birsel
(1) Varlığını ilkelerine bağlı kalarak sürdüren dergilerimizi ve emek
verenlerini hariç tutarak ve hürmet ederek.
https://hertaraf.com/haber-herkes-biliyor-zarlarin-hileli-oldugunu-ustun-bol-6520
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder