ERDEMLİLER İTTİFAKI (HILFÜ’L FUDÜL) BİR SİVİL
TOPLUM ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR
Sivil Toplum kavramı 28 Şubat darbesinden sonra gündemimize
girdi.
Sadece İslamcılık iddiasında olanların değil farklı dünya
görüşlerine sahip insanların da bu kavramla tanışmaları 28 Şubat’tan sonra
oldu.
Her ne kadar ismi sivil toplum örgütü olan tabela yapılar geçmişten
bu yana mevcutsa da gerçek anlamda sivil bir toplum hareketi 90’ların sonlarına
doğru hayat buldu.
Bu tabela yapılar otoritenin arka bahçesinde güvenli bir dil
ve söylem üreterek otoriteye hizmet etmeyi, üniforma giymemiş olmayı sivillik
kabul ederek kamu kaynaklarından beslenmeyi öngörmüşlerdi, başarılı da oldular.
28 Şubat darbesine karşı varoluşlarını ortaya koyarak sivil
bir direniş örgütleyen insanlar ise artık dönüşü olmayan bir sabaha
uyandıklarını kendileri de bilmiyorlardı.
Şiddet içermeyen, herhangi bir menfaat talep etmeyen sadece
haklarını müdafaa eden bu insanlar 11 Eylül 1998 tarihinde gerçekleştirdikleri
‘İnanca Saygı İfadeye Özgürlük İçin Elele Eylemi’ ile otoriteye karşı o güne
kadar yapılmış en büyük ve en organize eylemi gerçekleştiriyorlardı.
90’lı yılların başından sonuna kadar süren bu kaotik ortamda
öne çıkan iki sivil toplum örgütü vardı: MAZLUMDER ve İnsan Hakları Derneği
(İHD)
Sonra gerçek anlamda bir sivil toplum örgütü olarak Tüketiciler
Birliği kuruldu.
İnsan hakları örgütleri nasıl otoritenin defolarını ortaya
seriyor ise, Tüketiciler Birliği de tüketici hareketini bir geçim kaynağı
haline getirenleri açık etti.
Hem otorite hem de ‘sivil toplum’dan geçimini temin edenler bu
tehlikeli gidişe karşı ortak bir önlem almalıydı.
Kısa sürede otorite arka bahçesine sığınan tabela örgütlerini
tanıyıp toplantılarına çağırmaya, meclis çalışmalarında komisyonlara davet
etmeye başladı.
Otorite artık her iki cümleden birinde sivil toplum örgütü
tanımlamasını kullanıyor, kendi kontrolünde ve itaatkar bir yapıyla
meşruiyetini tesis ediyordu.
Kimlerdi bu söz dinleyen üniformasız birlikler!
Sendikalar, meslek örgütleri, barolar, hakim otoritenin
dernekleri - vakıfları, menfaat eksenli kurumlar, hayvan hakları ve çevre
hakları eksenli çalışma yapan kendini kurucu irade olarak gören her yapı bu
arka bahçede gönüllü olarak yer aldılar.
Tabii ki karşılığında örtülü örtüsüz ödeneklerden yardım
aldılar, kimileri kamu arazilerini üniversite arazisi olarak vakıflarına bedelsiz
tahsis ettirdiler.
Orman arazilerinin imarı değiştirilirken çevre dernekleri
eğitim için ağaç kesilebileceğini, eğitimin bu ülke için her şeyden değerli
olduğunu söyleyerek kesilenden daha fazla ağacın dikileceğini açıkladılar.
İslamcı camia ise muhaliflerinden daha hazırlıklıydı sivil bir
toplumsal düzene.
90’lı yılların başından itibaren Medine Sözleşmesi ve Erdemliler
İttifakı (Hılfu’l Fudül) camianın entelektüelleri arasında sıklıkla tartışılıyordu.
Pek çok dernek ve vakıf sivil toplum tartışmalarını konferanslarına
konu ediyor, akademik çevreler sivil toplum üzerine konuşuyor ve yazıyorlardı.
Elbette bu programlarda bütün kurgu Erdemliler Hareketinin yer
yüzünde gerçekleştirilmiş ilk sivil toplum hareketi olduğu üzerinde
yoğunlaşıyor, camia bu söylemle sivil toplumun dini dinamiklerini kolayca
kabulleniyordu.
Peki, Erdemliler Hareketi (Hılfu’l Fudül) anlatıldığı şekliyle
bir sivil toplum örgütü müydü?
En basit anlamıyla ‘Hükümetdışı Kuruluşlar’ (NGO:
Non-Governmental organizations) diye tanımlayabileceğimiz bu yapılar hangi
ahlaki kurallar çerçevesinde kuruluyordu.
Bugün tecrübelerimiz bir STÖ’nün taşıması gereken beş
karakteri bulunduğunu söylüyor bize.
Bu sayı elbette detaya inildikçe çoğalabilir.
Bunlardan ilki her türlü otoritenin her türlü egemenliğinden
bağımsızlıktır.
STÖ hükümetten veya başkaca otoritelerden talimat almaz,
dilerse hükümetlere yön verebilir, ortak insanlık menfaatleri için projeler
sürdürebilir ancak, otoritenin etkisi altında kalmayı reddeder.
Siyasi bağımsızlığın yanı sıra ikinci bağımsızlık alanı
ekonomik bağımsızlıktır.
STÖ, siyasi otoriteden, ulusal veya uluslarüstü üst
birliklerden hangi ad altında olursa olsun maddi yardım almaz, proje karşılığı fon
kullanmaz!
STÖ, gönüllülük esasına dayalı bir yapılanmadır. Bir sınıfın
veya gurubun organizasyonu değildir.
İnsanlığın ortak menfaatlerini savunmak veya korumak için
mücadele eder.
Herhangi bir kişisel menfaat beklentisi ile eylem ve söylem
üretmez.
Peygamber Aleyhisselamın kendisine vahiy gelmeden önce dahil
olduğu Erdemliler İttifakı bu beş kriterin çoğunu sağlamaktadır.
Ancak siyasi otorite ile bağları söz konusu olduğunda bugünün
modern tanımlamasıyla uyuşmamaktadır.
Erdemliler İttifakı Mekke’nin yönetici ailesi KUSAY içerisinde
ortaya çıkan idari bir anlaşmazlık sonucu ortaya çıkmıştır.
İttifak Mazlumun hakkını zalimden almak üzere ahitleşmiştir.
Bu ahitte herhangi bir kişisel menfaat talebi söz konusu
değildir.
İnsanlığın ortak menfaatini korumak esas alınmaktadır.
Ancak; Erdemliler İttifakı otoriteyle sorunu olmayan,
otoritenin daha ahlaki bir yönetim biçimine kavuşmasını arzulayan bir yapıdır.
Otoriteyle barışıktır, otoriteye bir alternatif önermez!
Otorite Erdemliler İttifakının varlığını yönetim anlayışına
karşı bir alternatif olarak görmez zira otoritesine alternatif öneren Peygamber
aleyhisselamın ileride başına gelenler bu ittifakın sistem içi bir organizasyon
olduğunu gösterir.
Döneminin şartları göz önüne alındığında son derece ahlaki,
adil ve insancıl bir harekettir Erdemliler İttifakı.
Bununla birlikte ittifakın katılımcıları düşünüldüğünde
yönetim kademesini temsil eden ‘soyluluk’ esasına dayalı bir kuruluş çıkar
karşımıza.
Bugünkü tecrübelerimiz ve tanımlamalarımız dikkate alındığında
Erdemliler İttifakı’nın bir sivil toplum örgütü olmadığını söyleyebiliriz.
Her yapıyı kendi dönemi ve şartları ekseninde değerlendirmek,
1400 yıl önceki şartları ve kurumları bugünün değerlendirmeleriyle yorumlamak şüphesiz
doğru olmayacaktır.
Erdemliler İttifakı, Erdemliler İttifakıdır, Sivil Toplum
Örgütü ise Sivil Toplum Örgütüdür!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder