AŞK
HERŞEYİ AFFEDER Mİ?
KİFAYETSİZ
BİR MUHTERİS: REŞİT GALİP-2
Birkaç ay önce Naman Bakaç’la
Nazım Hikmet’in ve Sabahattin Ali’nin Mustafa Kemal’e yazdıkları af mektupları
üzerine konuşmuştuk.
Naman, önce Nazım Hikmet’in af
mektubu üzerine https://www.hertaraf.com/haber-nazim-hikmet-af-mektubu-ve-kemalizm--naman-bakac-6308 sonra
Sebahattin Ali’nin af mektubu üzerine iki güzel yazı yazdı. https://www.hertaraf.com/haber-ataturk-e-yazdigi-af-mektubuyla-sabahattin-ali-nin-basi-one-egildi-mi-naman-bakac-6427
Bugün, bir dönemin ruhu gereği af
mektuplarının sadece bu iki büyük şair ve yazarla sınırlı olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
arşivinin yazarların, siyasetçilerin, bürokratların af mektupları ile dolu
olduğunu biliyoruz.
Bu yazıda Reşit Galip’in Mustafa
Kemal’e yazdığı af mektubunu konu edineceğiz.
Reşit Galip Rodos’ta doğmuş,
İzmir St. Jean Babtiste Kolejinden sonra tıbbiyeyi bitirmişti. Mersinde
doktorken Mustafa Kemal’in dikkatini çekecek iki yıl sonra da yine Mustafa
Kemal’in talimatıyla milletvekili seçilerek Ankara’ya yerleşecekti.
Bıçkın, bitirim, kural tanımaz
bir yapısı vardı. Bunlara ilaveten çabuk gaza geliyordu ve alkollüyken kontrolünü
kaybediyordu. Daha Meclis’e adım atar atmaz Şeyh Sait isyanı başlamış, kuliste
başlayan tartışmayla gaza gelen Reşit Galip Meclis kürsüsünden Başvekil İsmet
İnönü’ye ağır eleştirilerde bulunmuştu. Mustafa Kemal bu hadsizliğe çok kızmış,
o günden sonra Çankaya’ya davet edilmez olmuştu.
Reşit galip çeşitli kereler
Mustafa Kemal’e ulaşarak kendini izah etmeye çalıştı ancak hiçbir sonuç
alamadı. İşler onun için iyi gitmiyordu. Mecliste arkasından ‘Artık Reşit Galip
bitti’ diye konuşuluyordu.
Şöhret basamaklarını üçer beşer
atlayarak çıkan bu genç muhteris vekil, işlerin daha da kötüye gideceğini
seziyor, bir şeyler yapmazsa parlak geleceğinin söneceğini biliyordu.
Önce Meclis kürsüsünde tahkir
ettiği İsmet İnönü’ye gitti, birkaç kez sözlü olarak özrünü bildirdikten sonra
bir gelişme olmayınca, İsmet paşanın elini öperek de özür dilemek zorunda
kaldı.
Yine bir gelişme olmamış, Çankaya
bu özürleri de görmezden gelmişti. Artık tek çare Mustafa Kemal’e mektup
yazarak affını istemekti. Reşit Galip’te öyle yaptı.
‘Pek Muhterem, muazzez Paşa
hazretleri Bendeniz şimdiye kadar zat-ı devletinizden ancak yüksek ve
indimde kıymeti namahdud teveccüh görmeğe alışmış idim. Son günlere kadar hiç
olmazsa en küçük i’taba uğramamış bir insanın bir an içinde merdud bir
politikacı sınıfına atılması elbette çok ağırdır. Vicdanımın ve izzetinefsimin
beni sevkettiği yol üzerinde başıma inecek darebata tahammül kuvvetine
malikim…’ diye başlayan 7-8 sayfalık mektup; İnönü’ye karşı sözlerinin
nedenini detaylı anlatan bölümlerle ilerliyor. Meclis kulisinde kimi vekillerin
kendisini nasıl gaza getirdiklerini anlatarak sürüyordu.
‘Pek muhterem, muazzez paşam,
maruzatımı bitirdim; hükmünüze intizar ediyorum. Kaç senelik sessiz, sadasız,
talepsiz, iddiasız mesaimle memleket işlerinde hiç olmazsa pak bir samimiyet
isbat idebildiğim zan ediyordum. Heyhat! Şimdi bu kadar uzun maruzatımla hala o
samimiyeti isbat gayretinde devama mecbur oluyorum. Teessür saikasıyla hatalar
irtikab itmişsem onların da affını istirham idiyorum.’ Diyerek
bitiyordu 1927 tarihli af mektubu. (1)
Bu mektubun ardından Reşit Galip
affedildi ve Çankaya sofrasına yeniden davet edildi. Ama Reşit Galip rahat
durmadı! 1931 Ağustos gecelerinden birinde sofrada içkiyi çok kaçırdığı bir
sırada Maarif Vekili Esat Mehmet’e yönelik terbiye sınırlarını zorlayan sözleri üzerine
Mustafa Kemal tarafından sofradan kovuldu. Reşit Galip 1932 yılının ocak ayında
Mustafa Kemal’e bir af mektubu daha yazdı. Bu sefer mektup bir öncekinden daha
mahcup ve daha biçare idi.
"Büyük Gazi'nin Yüksek Huzuruna / Tazimlerle
/ Ankara, 30.1.1932
Mübeccel Büyük Paşam... Siz insanların ruhunu,
fikrini açık bir sayfa gibi okursunuz. Size tapınırcasına bir iman, sevgi ve
saygı ile bağlı olduğumu teveccüh ve itimadınız hayatımın kıymetli ölçülmez
mazhariyeti saydığımı bilirsiniz. Kusur ve kabahatimin çok büyük olduğunu
biliyorum. Onun affı ancak sizden istenebilir. Çünkü siz, af ile ders ve ceza
vermek mertebelerinden çok daha yükseklerdesiniz. Sizi üzmüş olmak ıstırabının
dayanılmaz acısını bütün şiddetiyle çektim. Ellerinizi bin kere öperek affınızı
dilerim. Sağlığınız ve saadetiniz temennilerimi candan tekrarlarım, mübeccel
büyük paşam. / Sizin evladınız Dr. Reşit Galip" (2)
Bu mektup da işe yaradı. Çünkü kapatılacak bir
üniversite, tasfiye edilecek, cezalandırılacak muhalifler, Türk Tarih Tezini
savunacak bir inanmış, gözünü budaktan sakınmayacak sadık bir hizmetkâra
ihtiyaç vardı. Bu af mektubundan 7 ay sonra Reşit Galip Maarif Vekili oldu.
Verilen görevleri itirazsız uyguladı. İtiraz
edenlere en ağır şekilde haddini bildirdi. 1934 yılında 41 yaşında öldü.
İstiklal mahkemesi azalığı, Milletvekilliği, Bakanlık, Türk Dil Kurumu
başkanlığı yapmış, kendini tarih profesörü olarak atamıştı. Buna rağmen yokluk
içinde öldü. Öldüğünde bir evi bile yoktu.
Romantik tarih anlatıcıları bunu Reşit Galip’in
temizliğine, saflığına yorarlar. Oysa dönemin şartları, Reşit Galib’in iş
bitiriciliği, acımasızlığı düşünüldüğünde bu yoksunluk olsa olsa Reşit Galipin
yaşam tarzıyla ilgili bir düzensizlikten kaynaklanıyor olmalıydı.
Reşit galip ölmüştü ama İsmet İnönü 1925’te
meclis kürsüsünde kendisini tahkir eden Reşit Galibi unutmamış, intikam hissi
hiç zayıflamamıştı.
İsmet İnönü, Reşit Galib’den intikamını eşi
üzerinden alacak, Reşit Galip’in eşinin bir ev alabilecek kadar para için
kendisine yalvarmasını bekleyecekti!
1. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/782332
2. http://antalyaekspres.com.tr/yazi/mustafa-uysal/ataturkun-fikir-fedaisi-dr-resit-galip/58140
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder