CHP VE DİN’LE DEĞİŞİK İLİŞKİLER-1
Yeni nesil bilmez,
şimdilerde çok revaçta değil ama eskiden ‘gericiler’le birlikte Müslümanlara
karşı kullanılan argümanlardan biri de ‘Ticani’ idi. ‘Gericilik’ yüzlerce
yıldır kullanılan bir argüman olması nedeniyle tanıdıktı ama bu ‘Ticani’ ne
demekti.
Ahmed b. Muhammed
tarafından 1782 yılında Fas’ta kurulan tarikat adını kurucusunun eşinin
kabilesi olan Ticane’den alıyordu. Fas, Cezayir, Senegal, Sudan, Moritanya gibi
ülkelerde bir dönem etkili olan tarikatın Türkiye’de bilinen bir kolu ve
faaliyeti yoktu.
1897 Yılında Ticani
Şeyhi Sidi Muhammed İstanbul’a gelip Sultan Abdülhamit’le görüşmüş olsa da
Osmanlı belgelerinde Ticani tarikatına ait hiçbir tekke kaydı bulunmuyordu.
O halde Türkiye’de faal
olmayan, Yeni Cumhuriyet coğrafyasında bilinmeyen ve mensubu olmayan bir
tarikatın adının Müslümanlara karşı hakaretamiz bir şekilde kullanılmasının
sebebi neydi?
Türkçe Ezana Karşı Eylemler ve Ticani’ler
Bir Yeni Cumhuriyet
zorbalığı olarak karşımıza çıkan Türkçe Ezan ve Türkçe İbadet’le ilgili
tartışmalar esasında Cumhuriyet öncesi döneme dayanır. Osmanlının yıkılma
sürecinde geç uluslaşma süreci yaşayan reddi mirasçı Osmanlı aydınları
milliyetçilik cereyanının etkisinde her alanda Türkleştirme eğilimindeyken,
dinin Türkleştirilmesi, İslam’ın millileştirilmesi gibi gayri sahih bir akıma
kapıldılar. Özellikle Ali Suavi ve Ziya Gökalp gibi ‘aydın’ların dile getirdiği
dinin millileştirilmesi projesi için adımlar Cumhuriyet’le birlikte atılsa da
bu düşünce bir Meşrutiyet ve Tanzimat projesi olarak karşımızda durmaktadır.
Ziya Gökalp’in 1918 yılında Yeni Hayat dergisinde yazdığı Vatan şiiri bu
projenin şifrelerini barındırmaktadır.
‘Bir ülke ki, camiinde
Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki
duanın...
Bir ülke ki, mektebinde
Türkçe Kur'an okunur.
Küçük, büyük herkes bilir
buyruğunu Hüdâ'nın...
Ey Türk oğlu, işte senin
orasıdır vatanın!’
Tanzimat ve
Meşrutiyet’le başlayan ‘Milli Din’ düşüncesi Yeni Cumhuriyetle birlikte 1925
yılından itibaren hayata geçirilmeye başlandı. Dini, günlük ve idari hayatın
dışına atacak yasalardan sonra ilk Türkçe ezan 1931’de Yerebatan camiinde okundu.
Aynı yıl bir Kadir Gecesi’nde Türkçe Kur’an, Türkçe Kamet ve Türkçe Tekbirler
(Itri) Ayasofya camiinden yükseldi. 1941 yılında ise Ezanın Türkçe Okunmasına Dair Kanun ile ezanın bütün dini mekanlarda Türkçe okunması yasal bir zorunluluk
haline getirildi.
Türkçe Ezan Kanununun
uygulanmaya başlanması ile birlikte ülkenin dört bir yanından protesto sesleri
yükseldi. Başta Bursa, Rize, Yozgat, Erzurum olmak üzere yurdun her yanından
Müslümanlar Türkçe ezana karşı eylemler gerçekleştirdiler. Ankara bu
eylemlere sert mukabele ediyor, Arapça ezan okuyanları şiddetle
cezalandırıyordu. Cezalar sertleştikçe ve yaygınlaştıkça eylemlerin sona
ereceğini düşünen Ankara hükümeti büyük bir yanılgı içerisindeydi. Anadolu
insanı cezalardan yılmıyor, bu sefer ezanı cezai ehliyeti olmayan çocuklar ve
delilere okutarak Türkçe ezanı hiçbir zaman kabul etmeyeceğini ilan ediyordu.
İsmet İnönü 1945 yılında 1. Dünya savaşı sonrası değişen
dengeleri dikkate alarak Türkiye’de çok partili hayata geçme kararı aldı. Ülkenin
ekonomisi tükenmiş, Ankara’nın desteklediği Nazi Almanyası savaşı kaybetmişti.
İsmet İnönü Amerikan yönetimiyle ilişkileri düzeltebilmek için çok partili
hayata göz kırpıyordu. Aslında niyeti küçük bir muhalefet partisi kurdurup,
seçim kazanma ihtimali olmayan bir yapıyla Amerika’ya ve etki alanına demokrasi
fotoğrafı vermekti.
Ama işler CHP’nin istediği gibi gitmedi. CHP’nden ayrılan
milletvekillerinin kurduğu Demokrat Parti ülke genelinde hızla teşkilatlanmış,
Halk Partisinin baskıcı uygulamalarından bunalan halk Demokrat Partiye büyük
bir teveccüh göstermişti. Durumun kötüye gittiğini gören İnönü ve CHP 1946 ‘Çok
partili seçiminde’ açık oy gizli
tasnif ile seçim sonuçlarını lehine çevirmeyi başardı. İlginçtir CHP,
bu hileli seçim zaferinden sonra 2021 yılına kadar bu kötü mirasın etkisiyle
olsa gerek hiçbir seçimden başarıyla çıkamadı.
1946 seçimlerini hile ile dahi olsa CHP kazanmıştı ancak Demokrat
Parti tehlikesi göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir korku yaratmıştı. İki
partinin tabanları arasında bariz bir fark göze çarpıyordu. CHP zulmünden bunalan
Nurcular, Süleyman Hilmi Tunahan’ın talebeleri, Cemaat ve Tarikatlar, İslami
camianın neredeyse bütün unsurları CHP’ne karşı Demokrat Partinin etrafında toplanmışlardı.
CHP tabanında ise her türlü haksızlıktan nemalanan, bürokratik kadroları işgal
eden ve kişisel çıkarları için kullanan küçük ama etkin, kendince seçkin bir
kalabalık vardı.
CHP gerek uygulamaları gerekse söylemleri ile kurulduğu günden
bu yana halk nezdinde ‘din düşmanı’ olarak anılıyordu. CHP güçlenen bir
muhalefet karşısında kötü imajını düzeltmek ve Demokrat Partinin kamuoyundaki
imajına zarar vermek için bir şey yapmalıydı!
Türkiye Ticanilik ve Ticanilerin şeyhi Mehmet Kemal Pilavoğlu
ile 1942 yılında birden bire tanıştı. Hukuk Fakültesinden terk olan Kemal
Pilavoğlu Cumhuriyet devrimlerine başkaldırıyor, müritleri Mustafa Kemal’in
heykellerine saldırıyor, Camilerde Arapça ezan okutarak Türkçe Ezan Kanununa
açıkça muhalefet ediyor ve İslam topraklarında putçuluğa müsaade etmeyeceğini
söylüyordu. Bu eylemleri sebebiyle Ticaniler zaman zaman derdest ediliyor
çeşitli cezalar alıyor fakat CHP’nin devrimleri en güçlü şekilde savunduğu
zamanlarda eylemlerini sürdürebiliyordu!
Ticanilerin 1942 yılında başlayan eylemleri 1949 yılına kadar olağan
şekilde devam etti! Aldıkları cezalar da rutin şekilde uygulanıyordu! 1949
yılında TBMM dinleyici localarında gerçekleştirdikleri Arapça ezan eylemi ise
adlarının duyulmasında ve ülke gündemine gelmelerindeki en büyük adımdı.
1950 seçimlerini Demokrat Partinin kazanmasıyla birlikte
Ticaniler Arapça Ezan ve heykel saldırılarını artırarak devam ettirdiler.
Ancak Demokrat Parti iktidarında Ticanilerin eylemlerine karşı
tepkiler hiç olmadığı şekilde yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı. Kendi
iktidarında Ticanilerin eylemlerini adi vakalar şeklinde geçiştiren CHP, Demokrat
Partinin iktidara gelmesi ile birlikte devrim kanunlarına muhalefet eden ve M.
Kemal’in heykellerine saldıran Ticanilerle ilgili mitingler yapmaya başladı.
Demokrat Partiyi köşeye sıkıştırmak için iktidarları döneminde yapmadıkları
uygulamaları en sert şekilde talep ediyorlardı.
Ancak; Kemal Pilavoğlu ile ilgili o günlerde çok da gündeme
gelmeyen ilginç bir durum söz konusuydu. Kemal Pilavoğlu 1950 seçimlerinde
CHP’nden Ankara milletvekili adayı olmuş, DP’nin seçimi büyük bir zaferle
kazanması üzerine CHP’den milletvekili seçilememişti! Evet! Ankara Zafer
Meydanında Mustafa Kemal’in heykeline saldıran Kemal Pilavoğlu DP’ye karşı
CHP’nden milletvekili adayıydı! CHP, muhtemelen DP etrafında toplanan İslami
camianın karşısına yine dini kimliğiyle öne çıkan Ticanilerin lideri Kemal
Pilavoğlu’nu çıkararak hem ‘din düşmanı’ imajını düzeltmek hem de DP’nin İslami
camianın tek tercihi olmadığını göstermek istiyordu.
Nilüfer Narlı ise bu adaylıkla ilgili şöyle söylüyordu: “Aynı Ticânî Tarikatının lideri
Demokrat Partinin adayı olsaydı, sanırım Türkiye yerinden oynardı. Cumhuriyet
Halk Partisi böyle bir insanı aday gösterip daha sonra Atatürk heykelini tahrip
etmesine kayıtsız kaldığı halde tek partili yılların bütün olumsuzlukları
unutturularak, bu müessif hadiseyi yaptıranlar her ne hikmetse ülkemizde
demokrasi şampiyonu ilan edilmekteler. Şu kadarını açıklıkla söyleyebilirim ki,
bu gerçekleri yazamazsak Türkiye’ye, onun tarihine ve geleceğin ümidi,
yarınların teminatı olan çocuklarımıza ihanet etmiş oluruz.”
Kemal Pilavoğlu CHP’den milletvekili adayı olduğuna göre CHP üyesi
de olmalıydı! 26 Nisan 1950 tarihli Demokrat Partiye yakın Zafer gazetesinde
Pilavoğlu’nun üyeliğiyle ilgili şöyle bir haber yer alıyordu: “Ticânî Tarikatı’nın Şeyhi Kemal
Pilavoğlu ve müritleri, İsmet İnönü’nün onayıyla partiye üye yapılmış, tarikat
üyeleri köylerde toplantılar düzenleyerek parti propagandası yapmışlar ve
köylüleri CHP’ye üye yazmışlardı. Atatürk heykellerine mel’unane tecavüzleri
tel’in maksadı ile bugün büyük bir miting yapılıyor.”
Yapılan bütün eylemler, heykel saldırıları ve mitingler sonrasında
DP iyice köşeye sıkıştırılmış nihayetinde 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen
Suçlar Hakkında Kanun çıkarılarak Menderes ve arkadaşları kurulu düzene ne
kadar sadık olduklarını ispatlamaya çalışmışlardı! Kanunun çıkması üzerine CHP,
üyesi olan Ticânîleri, heykel kırma eylemlerini gerekçe
göstererek parti üyeliğinden çıkardı!
Bu kanun Müslümanlar üzerinde onlarca yıl demoklesin kılıcı gibi
sallandırılacak, bu kanun gerekçe gösterilerek ileride birçok darbe yapılacaktı!
CHP’nin mitingleri
(Cumhuriyet mitingleri de aklımızın bir kenarında dursun) ile iyice köşeye
sıkıştırılan DP, CHP’nin yıllarca yapmadığını yaptı ve Kemal Pilavoğlu’nu, 1952
yılında Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde mahkum ettirdi. Yedi yıl hapis, 5 yıl
sürgün, 5 yıl polis gözetimi cezalarından sonra ise Bozcaada’da müritleri ile
birlikte ikamete mecbur etti.
Bu yargılamada dikkat
çeken en önemli husus ise Pilavoğlu’nun avukatlığını yapan kişinin Yılmaz
Akpınar olmasıydı. Çünkü Yılmaz Akpınar CHP Balıkesir Milletvekili Muzaffer
Akpınar’ın oğluydu! Ticanileri önce üye sonra aday yapan ardından parti
üyeliğinden atan CHP, Mustafa Kemal’e karşı işlenmiş suçlar nedeniyle
yargılanan Ticanilerin liderinin avukatlığını yapıyordu!
1972 yılında Sıkı Yönetim Komutanlığı tarafından hazırlanan
Teokratik Devleti Savunan Örgütler Yapılanmalar Raporu’nda ise Ticaniler
hakkında: “Liderleri Kemal Pilavoğlu, Abdurahman Babur’dür. MAH (Türkiye'nin
1926 ve 1965 yılları arasındaki istihbarat teşkilatı) tarafından kurulmuş
istihbarat alınan bir tarikattır” deniliyordu. Raporda adı geçen Abdurrahman Babur’un kim olduğu
ve ne yaptığıyla ilgili ise hala bir bilgiye sahip değiliz.
DP’ye destek veren
isimlerden Said-i Kürdi/Nursi ise Ticanilerle ilgili herhangi bir olumsuz yorum
yapmadan bu hadisenin eski kanunların ve kötü uygulamaların tahrikiyle
gerçekleşmiş olabileceğini belirterek DP’yi şu şekilde uyarıyordu.
“Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri
neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar
Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm’ın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i
yegânesi kendimce böyle düşünüyorum.”1
Ticaniler ve Kemal Pilavoğlu samimi Müslümanlar mıydı
yoksa CHP ve İnönü’nün siyasi oyuncakları mıydı? Kesin hüküm vermek kolay
değil. Kimilerine göre o günün Aczimendileriydi, kimilerine göre ise samimi/saf
Müslümanlardı. Bugün Bozcaada’da az sayıda mensubu kaldığı tahmin edilen
Ticaniler, seleflerinin kullanışlı birer aptal olduğunu düşünüyorlar mıdır
acaba?
https://hertaraf.com/koseyazisi-ustun-bol-chp-ve-din-le-degisik-iliskiler-1-2341
1- Emirdağ Lâhikası,
s. 396; Tarihçe-i Hayat, s. 537; Beyanat ve Tenvirler, s. 234.
Atıflar:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/5186-sayili-ataturku-koruma-kanunu-1468104/
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/sever/2009/05/17/bir_inek_nasil_ticani_olur |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder