Hamdolsun
yer çekimi kesintisiz devam ediyor!
Yoksa
bu dünyanın yükünü nasıl kaldırabilir insan.
Öncesinin
ne kadarı kayıp bilmiyorum ama 2003’ten bu yana yazdıklarımı
biriktirmişim. Üşenmedim Filistin için yazdıklarımı saydım.
Ayrı
ayrı tarihlerde tam 12 yazı, her biri İsrail’in katliamlarından
sonra yazılmış 12 yazı.
Bu
yazılar bir haftadan fazla süren katliamlara ilişkin yazılar.
İsrail’in
günübirlik işlediği cinayetler, zulümler, barbarlıklar değil.
Terör
devleti 1,5 yılda bir, büyük katliamlar yapmış Filistin’de.
Beylik
sözlerimiz var hepimizin.
Beylik
tabancalarımız gibi.
Topluca
katliamlar yapıldığında çekip saydırıyoruz takır takır.
İster
klavye başında ister kamera karşısında.
İnsanlar
öldürülürken gazı alınması gereken canlılarız hepimiz.
İşte
şimdi tam da çarşaf çarşaf boykot listeleri yayınlama zamanı.
Birkaç
ay sonra önlerinde kuyruk oluşturacağımız markaları boykot
ediyoruz.
Boykot
sözü prim kazandırır hem, kimi kurumlarımıza.
Sadece
boykot değil, miting de yapalım partilerimiz ve kutsal
derneklerimiz adına.
Herkes
bizim bayrağımızı sallayacaksa öteki dernekleri de davet
edebiliriz.
Bu
da getirisi yüksek bir yatırımdır sahip olduğumuz ve
kaybetmekten korktuğumuz şeyler adına.
Binlerce
kişinin ölmüş olması boykot edilmesi, miting yapılması gereken
bir şeydir.
Teker
teker ölümler ne ki toplu ölümlerin yanında.
Rahatladık,
gazımız alındı, selfiler çekildi bayraklarla alanlarda.
Hatıra
kalsın çocuklara dediğimiz ne varsa yapıldı iç huzuruyla.
Şimdi
bütün beylik tabancalarımızı sokabiliriz kılıflarına.
Haberdir
monşer, haber!
Bütün
toplu ölümler bir haberdir sonuçta.
‘Herkes
biliyor geminin su aldığını
Herkes
biliyor kaptanın yalan söylediğini
Herkeste
bu buruk duygular
Sanki
babaları ya da köpekleri ölmüş gibi’
(https://www.youtube.com/watch?v=_axf6ckSn58
)
Herkes
biliyor zarların hileli olduğunu.
Alanlardayız
paramparça!
Üçer-beşer
kişilik guruplar halinde.
İçimiz
yanıyor ama değiliz hiç birimiz ölecek yaşta.
Anlamlı
bulduğumuz her şey ‘a’ ile başlıyor.
Sevdiğimiz
kızın adı da, alfabe de, anarşi de, aşk da.
Ama
başlayamıyoruz hiçbir şeye başlamamız gerektiği anda.
İngiliz
şair Thomas ELİOT’un ilk okuyuşta beni çarpan sözleri var
aklımda.
‘Hep
yanı başında yürüyüp duran o üçüncü de kim?
Saydığımda
bir sen varsın bir de ben birlikte
Ama
ağaran yola doğru ne zaman baksam
Bir
başkası var yanı başında hep yürüyen
Kahverengi
bir abaya sarınmış süzülüyor, başı örtük
Erkek
mi kadın mı, bilmiyorum
Ama
kim o senin öte yanında?’
Hangi
kitabında okuduğumu not almamışım ama ‘Melek Tarifi’
yazmışım günlüğümün notları arasına.
Her
Filistinli bugün tam da bu zamanlarda öte yanında süzülen bir
melek görüyor olmalı. Yer çekimini sevimli kılabilecek tek şey
yanıbaşlarında yürüyüp duran o üçüncüden başka ne olabilir
ki?
HANZALANIN
YÜZÜ
Naci
El Ali Mossad tarafından 1987 Ağustosunda şehit edildi.
Şehit
edildi ama dünyanın bütün Filistinlilerine, dünyanın bütün
İsraillerine karşı direnmeye yetecek, yenilmez bir kahraman
bıraktı: HANZALA!
Hepimizin
on yaşındaki oğlu o.
Hiç
büyümeyen, küskün ve kırgın arkadaşlarına.
Rachel
Corrie ise 2003 Martında İsrail askerlerince, Gazze’nin güneyinde
Refah’ta karşısında durduğu bir buldozer tarafından ezilerek
öldürüldü.
Ölüm
haberini televizyonda izledikten sonra aklıma gelen ilk soru, ‘Ben
de bir başkası için aynısını yapabilir miyim’ oldu.
Mesela
Güney Afrika’da, Kolombiya’da, Meksika’da, İrlanda’da,
İskoçya’da sömürgecilere karşı ben de canımı ortaya
koyabilir miyim hiç tanımadığım insanlar adına?
Hemen
ardından da şu geldi: ‘Müslüman olmayanlar cennete gidebilir
mi?’
Böyle
bir fedakarlıktan, böyle bir vazgeçişten sonra bu sorunun aklıma
gelmiş olması o anı hatırladıkça hala utandırıyor beni.
Rachel
Corrie’nin her ölüm yıldönümünde, Filistin’e her İsrail
saldırısında bu utanç yeniden arar bulur benliğimi.
Rachel’in
ölümünün üzerinden yıllar geçmişti.
2010
yılında içimi kemiren bu utancı temizleyebilmek için Rachel’in
anne babasına bir mektup yazdım.
https://ustunbol.blogspot.com/2010/03/sevgili-cindy-ve-sevgili-craig.html
E-mail adreslerini bulup Cindy ve Craig’e gönderdim.
Günler
sonra e-postanın iletilemediği mesajı geldiğinde ise yaşadığım
büyük bir hayal kırıklığıydı.
Ve
sonra dedim ki, Allah hiçbir şeyi zayi etmez. Bu mektup ulaşacak
onlara.
Bu
dünyada veya ötekinde.
Bugüne
kadar Hanzala ile Rachel’i hiç ayrı düşünemedim.
Ne
zaman birini ansam hemen diğerinin fotoğrafı canlandı gözümde.
Hem
de yukarıdaki fotoğrafları.
Bize
sırtını dönen Hanzala’nın yanında bize gülümseyen hemen
hemen aynı yaşlardaki Rachel’in fotoğrafı.
Tesadüfe
inanmam, hiç tesadüf görmedim ben!
Hanzala’ya
sırtını döndüren Naci El Ali bizi cezalandırmak istemişti.
Allah
ise Rachel’in bize dönük, gülümseyen yüzü ile gösterdi
Hanzala’nın yüzünü hepimize!
Hanzala
tek bir yüzden ibaret olsaydı Rachel ile birlikte ölmüş olurdu.
Naci
el Ali kahramanının ölümsüz olmasını istemişti.
O
yüzden bir yüz çizmedi ona.
Allah
ise Naci El Ali’nin muradı yerine gelsin diye her seferinde yeni
yüzler halketti Hanzala için.
Önceki
gün Ahmet Yasin’in yüzünde görebilirdiniz Hanzala’yı.
Dün
Rachel Corrie’nin yüzünde göründü bize.
Bugün
konuşsa da içimiz ferahlasa dediğimiz Ebu Ubeyde’nin gözlerinde.