ŞAŞIRTICI OLAN NE?
Gaziantep saldırısı pek çok
açıdan ilginç bir zamanlamaya sahne oldu. Bir yanda Suriye’de yaşanan iç savaş
ve bu iç savaşa ilişkin Türkiye- Suriye- İran arasında kopan ilişkiler; diğer
yanda PKK’nın Şemdinli saldırıları ile start alan “cephe savaşı” stratejisi çok ihtimalli bir saldırıyı ve
dolayısıyla bir kafa karışıklığını birlikte getirdi. Görünen bu iki aktörün
dışında Suriye meselesiyle ilintili veya ilintisiz başkaca aktörlerin bölgedeki
muhtemel hesapları doğal olarak akla getirilmedi bile.
PKK’nın Şemdinli’de ilçe
merkezini ele geçirmek için giriştiği ve gerek hazırlanışı gerekse sonuçları
itibariyle ancak bir “fantezi” olarak değerlendirilebilecek bu kalkışma örgüte
yüz’lü rakamlarla ifade edilen kayıplar getirdi. Ancak örgüt bu kayıplara
rağmen “yıkılmadım, ayaktayım” dercesine Şemdinli saldırısıyla eş zamanlı
olarak bölgede yol kesmelere, insan kaçırmalara devam etti. Yetmedi büyük zayiat
verdiği belirtilen Şemdinli’de ilçe merkezinde/sivil alanda ağır silahlarla
saldırılar düzenledi.
Öte yandan Suriye’de diğer Arap
Baharı ülkelerinde görülmeyen şiddette bir iç savaş yaşanırken, Esad rejiminin
arkasına aldığı uluslararası destekle giriştiği “temizlik operasyonu” sonrası;
Esad rejiminin çarçabuk yıkılamayacağının anlaşılması, Suriye’nin iç tehdide
destek vermekle suçladığı ülkeleri de tehdit eden açıklamaları, Suriye rejimini
PKK ile birlikte Gaziantep saldırılarının en önemli şüphelisi yaptı.
Gaziantep saldırısının hemen
ertesinde kamuoyunda çok da dikkat çekilmeyen bir başka gelişme daha yaşandı. 2 Temmuz'da PKK’lılar tarafından kaçırılan
AK Parti Gürpınar İlçe Başkanı Hayrullah Tanış Mazlumder’in girişimleriyle
serbest bırakıldı. Ailesinin başvurusu üzerine uzun süredir serbest bırakılması
için girişimlerde bulunulurken, Gaziantep saldırısının hemen arkasından İlçe
Başkanının serbest bırakılması PKK’nın üzerine çevrili okları yanıltmaya
yönelik bir hamlesi olarak okunsa da sonuçta ailesi ve yakınları açısından İlçe
başkanının özgürlüğüne kavuşması her türlü politik mülahazanın üzerindeydi.
Saldırıya ilişkin Kandil’den yapılan açıklamalarda “Gaziantep
saldırısını örgütün gerçekleştirmediği, PKK’ya bağlı birimlerin hiçbirinin bu
saldırıda yer almadığı, PKK başkanlık konseyinin sivillerin hedef alınmaması
için alınmış kararlarının olduğu, bugüne kadar örgüt tarafından hatalar yapıldığı,
Batman, Bingöl ve Silvan saldırıları gibi sivil hayatı hedef alan saldırıların
hata olduğu ve bu saldırıları gerçekleştirenlerin cezalandırıldığı” belirtiliyordu.
Örgüt daha öncede çeşitli kereler sivil alana yönelik saldırılar
düzenlemiş, bu saldırıları önce inkar etmiş daha sonra ise kabullenmek zorunda
kalmıştı. Gaziantep saldırısı eğer benzetilecekse, belki en çok, tamamıyla
sivillerin hayatını kaybettiği ve kamuoyunda çok tepki çekmiş olan Ankara Kumrular’daki
saldırıya benzetilebilir ve o saldırı da hatırlanacağı üzere, PKK tarafında
değil, örgütle doğrudan ilişkisi olmayan(!) TAK tarafından üstlenilmişti. Doğal olarak kamuoyu bu arka planı göz önüne
alarak örgütün yalanlamasını dikkate almak konusunda tereddütlü davrandı. Nitekim
soruşturmayı yürüten resmi makamların ısrarla saldırıyı PKK’ya mal etmesi,
kamuoyundaki zaten angaje olmaya hazır inancı kuvvetlendirdi.
PKK’nın yalanlamaları her ne kadar kamuoyunda güven oluşturmasa da
bölgenin diğer aktörlerini göz ardı ederek yürütülecek bir soruşturmanın
sağlıklı olmayacağı aşikar. Aslında devletin diğer ihtimalleri göz ardı ederek
saldırıyı sadece PKK’nın düzenlediği şeklinde bir kanaate sahip olduğu da doğru
olmayabilir! Kamuoyuna yansıtılan görüşler ile devlet katına sunulan raporların
aynı olmaması da çok kuvvetle muhtemel!
Bölgede yıllardır savaştığı düşman bir örgüt varken, güney
komşusundaki iç savaş nedeniyle İran ve Suriye ile de düşman haline gelen
Türkiye çok ihtimalli bir oyunla karşı karşıya. Bu ihtimallerin hepsinin
Türkiye’ye karşı düşmanlık üretmesinin kendilerince haklı gerekçeleri olabilir.
Kandil, her ne kadar saldırının kendi tarzları olmadığını, bu
saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini, Türkiye’nin Irak Kürdistanı,
Suriye ve İran’la husumetini göz ardı ederek ihaleyi kendilerine bıraktığını
söylese de bu saldırının PKK ile ilişkili kişilerden
bağımsız gerçekleştirilebilmesi mümkün görünmüyor.
Saldırı Suriye istihbaratı tarafından gerçekleştirilmişse bu işte PKK’nın
Suriye kanadıyla ilişkili olan kişilerin bilgisi dışında olması akla zarar!
İran tarafından gerçekleştirilmiş ise İran PKK’sı (PJAK) ile İran arasında
yapıldığı bilinen ancak teyit edilmeyen anlaşmanın hangi maddeler içerdiği,
Suriye sorunuyla ilgili İran’ın PJAK üzerinden karşı hamle yürütüp yürütmediği
sorulması gereken sorular olarak hafızalarda kalıyor. İran, Suriye siyasetiyle
Türkiye’den ayrışsa bile doğrudan Türkiye’ye yönelik bir eyleme girişir mi,
maşa kullanmak varken elini kirletir mi bu da akılda tutulması gereken
sorulardan.
PKK ihtimali dışında Gaziantep saldırısı ister İran tarafından, ister
Suriye tarafından isterse başka aktörlerce organize edilmiş olsun, her
halükarda saldırının ardında PKK ile bir şekilde irtibatlı kişilerin izini
aramak hiç kimse için garip olmayacaktır.
İhaleyi PKK’nın önüne bırakmadan önce diğer alternatifleri de göz
önüne almak ve hatta bütün aktörlerin ortaklığını birlikte değerlendirmek ihmal
edilmemesi gereken bir seçenektir.
Üstün BOL